Arif Altunbaş
Tarih boyu dünyanın şahit olduğu bütün barbarlıkların, acıların, vahşetin her türlüsü ve tipini bugün Haçlı emperyalizmi ve onun ortağı Siyonist İsrail tarafından bugün Gazze’de işleniyor. Beni İsrail Firavundan ve Hitler Faşizminden yaşadığı ve öğrendiği zulmü fazlasıyla Gazze’de Müslümanlar üzerinde uyguluyor.
Emperyalist Amerika, Avrupa ve Siyonist ittifakının özellikle İslam ve 3. Dünya halkları üzerinde gerçekleştirdikleri baskı, devlet terörü, işgal, istila, sömürü, işkence, katliam ve soykırım hareketleri hiçbir sınır, hukuk, ahlak ve kural tanımıyor. Dünya çağdaş ve medeni (!) barbarların kin, nefret ve intikam hırsıyla ateşledikleri cehennemde kanıyor.
İnsanlığa ‘’demokrasi ve insan hakları dersi veren’’, ‘’özgürlük ve bağımsızlık(!) sevdalısı’’ olduklarını söyleyen, ‘’dünya barışı ve huzurunu sağlamak’’ için ‘’BM’’, ‘’IMF’’, ‘’NATO’’, ‘’Uluslararası adalet divanı’’ ve ‘’Af örgütü’’ gibi suni kuruluşlarla âleme nizam ve intizam vermek isteyen kerameti kendilerinden menkul batının barbarları Nemrut ve Firavundan bu yana insanlık tarihinin yüz karası ikiyüzlü oyun, hile ve sömürülerine devam ediyor.
Bugünün en büyük askeri, siyasi, ekonomik gücü olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa gibi devletler Birleşmiş Milletlerde alınan kararların belirleyicisi 5 leşçil ailesi olarak zulmün, sömürünün, işgal ve istilanın, soykırım ve katliamın en önde giden failleri ve katilleri konumundalar. Zulüm, katliam ve sömürünü olarak bunlar insanlık tarihinin kara listesinin en başında ve en aktif rol oynuyorlar.
Bu çağdaş sömürgeci güçlerin sahada parmaklarında oynattıkları kuklalar, vitrinlerde sergiledikleri mankenler, oyun sahasında kullandıkları kurşun askerler ve vesayet savaşçıları ve taşeronları olan zavallılar onlara sadece figüranlık, maşalık ve kölelik yapmaktadırlar. Özellikle az gelişmiş üçüncü dünya ülkelerinde ve halkı Müslüman olan ülkelerde birçok yerli münafık bu zulüm, işkence, sömürü ve katliam imparatorluklarının hesabına çalışıyor.
Emperyalist vahşet adına ve hesabına çalışan, rol oynayan, kölelik ve hizmetçilik yapan, vatan kurtaran ikiyüzlü kahramanlar, yanardöner münafık fırıldaklar, aklını, ruhunu ve bedenini öldüm fiyatına satmış mankurtlar ne yazık ki en çok Müslüman ülkelerden çıkıyor. Hangi zirveye vadiye, dereye tepeye, yola yolcuya bakarsanız bakın orada düşmandan önce insanlığın önüne deve dikeni gibi dikilen, sizden olan ve sizden görünen yerli münafıklardır.
Bir asır önce olduğu gibi artık başarılar ve zaferler kanlı savaş cephelerinde değil, yuvarlak masa başlarında oynanan siyasi ve diplomatik kartlarla kazanılıyor. Güce tapan ve güçlüye öykünen batı toplumunun kurduğu ve yürüttüğü kanun, nizam ve hukuk tanımaz adaletsiz despot zulüm ve sömürü düzen ve sistemlerine göre siz ne kadar haklı olursanız olun yine de suçlusunuz, haksızsınız. Devamlı haklı olan ve olacak olan askeri, siyasi, ekonomik olarak güçlü ve muktedir olanlardır.
Hak, hukuk, adalet, eşitlik, insanlık, paylaşım, özgürlük ve bağımsızlık, adil bir eğitim kazanç, seçme ve seçilme hakkı hukuk metinlerinde yazılı bulunan, uygulaması olmayan, boş bir söylemden ve fantezilerden ibaret pratiği olmayan kandırmaca ve aldatmaca oyunudur.
Nereye baksan zulüm, nereye baksan kan, nereye baksan haksızlık ve hukuksuzluk, nereye baksan yalan iftira ve kalpazanlık, nereye baksan anarşi terör ve düzensizlik olimpiyat halkaları gibi iç içe geçmiş adeta kutsallaşmış, dokunulmazlık kazanmış bir kargaşa sisteminin temelleri, sütunları ve kirişleri olarak haksızlık ve hukuksuzluğun bedeni ve ruhunu oluşturuyor.
Batı medeniyeti kendi koyduğu insani kural ve değerlere değer vermeyen ve o kural ve kanunları çiğneyen bir avuç azınlığın çoğunluk üzerinde zor ve zorbalıkla hâkimiyet kurduğu bir zulüm düzeni olarak çağdaş bir Firavun sistemidir. Haklıya değil güçlüye hizmet eden, insani olana değil hayvani olan için çalışan, insanlık duygu ve duyarlılığından kopmuş bir vahşet medeniyeti olarak kendi kıyametini ve sonunu hazırlıyor.
İnsanların çoğu bu vahşet medeniyetine teslim olmuş, ona kulluk edip öykünen acınası mahlûklar ve mahkûmlar olan celladına âşıklar olmuş kuklalar olduklarının farkında bile değiller. İnsanlık derin uykuların şehvet ve şöhret panayırında, pembe rüyaların güce öykünme tapınağında Nemrut ve Firavuna kul olmuş durumdalar. Gazze’de işlenen katliam, soykırım ve vahşetler bunun en sıcak ve yakın örneği.
İnsanlık acılar içinde diken üzerinde yorgun ve tedirgin vahyin aydınlığında gelecek her çağın bir İbrahim’i, bir Musa’yı ve bir Muhammed’ i beklediği gibi bir kurtarıcıya muhtaç. Çağ ve zaman ölümsüz hakikat ve sönmeyen sönmeyecek güneş İslami bir akideyi, nizamı, hareketi ve toplumu beklemektedir.
Arif Altunbaş, Haber 7 den alıntı.