Önceki yazıdan devam… (2)
Dünya kupası finalini anlattığım birinci yazıda
Sezonu
2. Yarı yıldan (1950) başlattığım halde yazı uzayınca iki parçaya ayırmak zorunda kaldım.
Buna rağmen öyle sorular geldi ki,
Eğer o soruları cevaplamaya kalksam bu yazdıklarım kitap hacminde olurdu.
Ancak
Bu sorulardan sadece birini arzederek
Kaldığım yerden devam edeceğim.
Malum birinci yazıda
Takımımıza yapılan şikelerden bahsetmiştim.
Bunun üzerine bir arkadaş, haklı olarak şunu sordu:
“Bütün bu şikeler neden Almanya, Rusya vb. ülkelerin başına gelmiyor da hep bizim takımın başına geliyor? “ diye sormuştu.
LENİN VE ALMANYA
Ben de şu cevabı yazdım:
“Siz
Almanlar süper bir futbol oynuyor iken Nasıl oldu da İsrail’e açık farkla yenilen bir takım haline geldi sanıyorsunuz? Ya Rusya? Geriye doğru yüz yıllık tarihlerine bir bakın bakalım.. Sayılmayacak kadar şike görürsünüz. Sadece bir tanesini söyleyeyim: Yeni antrenörleri çantası milyonlarca dolar ile dolu olduğu halde İsviçre ‘den hareket etti.
Soru:
Bu milyonlarca doları çantasına kim koydu?
Bu sırada bindiği trenin istikameti Rusya nın o zamanki başkenti St. Petersburg Ve Bu tren mühürlüydü. Mezkûr tren
Almanya İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerden geçtiği halde hiç bir yerde durdurulup pasaport kontrolüne tabi tutulmadı. Bu arada Yardımcı antrenör de Amerika’dan çantası para dolu olarak gelip kendisine eşlik etmişti. Şimdi siz! Bütün bu işlerin Şike olmadan Seyri tabii içinde (normal şartlarda.. kendiliğinden) cereyan ettiğini mi sanıyorsunuz? Yani Bu ülkelerdeki şikeleri de yazmaya kalksam kitap olur. Ülkemizi bile 2. Sezondan itibaren anlatmaya başladığım halde İki yazıya zor sığdırdım…”
Diye cevaplamıştım.
Şimdi kaldığımız yerden devam edeyim.
2. ANTRENÖR TAKIMIN BAŞINA GEÇİYOR
90’lı yıllar bizim için zor yıllar oldu.
Ama
Ayeti kerimede buyrulduğu gibi her zorlukta bir kolaylık vardır(94/5)
Bu sırada süikastlar
Adam kaçırmalar
İnfazlar vs’nin ardı arkası kesilmiyor
Ve maalesef
Bu süikastlar birinde çok iyi çalıştırıcımızı da kaybetmiş olduk.
İşte bu sırada tam ümitlerimiz sönmüşken
Yine beklenmeyen bir şey oldu:
74’te Kıbrıs’ta yapılan Akdeniz Oyunları kupasını müzemize taşınmasında çok büyük emeği geçen 2. Antrenör takımın başına geçti.
MİLLİ TAKIM
ÖNÜNE ÇIKAN DEVİRİP GEÇİYOR
‘Hoca’nın başa geçmesiyle
Milli takım adeta uçuşa geçti.
Artık
Kimse ona antrenör veya çalıştırıcı falan demiyor.
Kısaca herkes ‘Hoca’ demeyi uygun görüyordu.
Bu sırada
Anlı şanlı ne kadar takım varsa devirip geçiyoruz.
Milli takım ve seyirciye öyle bir moral geldi ki,
Dünyanın en güçlü takımı önümüze çıksa yeneceğimizden emin bir hale gelmiştik.
28 ŞUBAT’TA İNGİLİZLER YİNE DEVREDE
Ta ki, 28 Şubat 1997’ye kadar.
Biz ‘İngilizlerin yerini Amerikalılar doldurdu..’ derken
Ne kadar çok yanılmışız.
İngilizlerin
İçimizde ne kadar derin kökler saldığını 28 Şubat’ta bir kez daha anlamış olduk.
Derken İngilizler
İçerideki işbirlikçileri ile öyle bir salvo başlattı ki.. feleğimiz şaştı.
– Peki, ortada hiç ‘kırmızı urbalı’ yokken, nereden çıkrdınız 28 Şubat’ın arkasında İngilizlerin olduğunu?
– Ayak izlerinden biliyoruz. İngilizler Amerika gibi sadece sömürmüyor. Şeklen de o takımı kendine benzetiyor.
Amerika’nın derdi ise sadece sömürmektir. Şekil ve şemaile karışmaz
Ama
İngiliz karışır. Kendine benzetir…
Kendine derken uşaklarına yani.
Mesela
Antrenörün kıyafetini 5 yıldızlı otellerde kapıda bekleyen teşrifatçının kıyafetini giydirmeye kalktılar. Takımı bu şekilde çalıştıracaklarmış.
– İngilizlerin başka ne gibi talepleri oldu?
– Takımı sahaya eskiden olduğu gibi lastik gıslaved ile çıkarmaya kalktılar. Milli Takımı tekrar toprak sahalarda falan oynatmak istediler. Bu ve buna benzer akla ziyan istekler işte…
– Neden? Sahalar çimlenmemiş miydi?
– Evet öyle ama Milli Takıma destek olan bankalar arka arkaya iflas edince,
Daha doğrusu iflas gibi gösterip
Paralarını
City Of London’ a taşıyınca… Tesisler de parasız ve sahipsiz kalınca…
– Anladım.
2002’DE TAKIM YENİDEN KURULUYOR
Biz her şey bitti derken
Yine mucizevi bir şey oldu.
‘Akil adamlar’ diyeceğimiz Milli Takımın eski çalıştırıcıları
Milli Takımı iflasın eşiğinde görünce
‘Alın! Ne yapacaksanız yapın…’ diyerek
Milli Takımı etiyle kemiğiyle her şeyiyle bize teslim ettiler.
Biz ‘Eyvah!’ dedik.
‘Nasıl çıkacağız bu işin içinden?’
Çünkü
Öncelikle buna hazır değildik
Sonra
Takımdaki her bir oyuncu başka bir telden çalıyordu.
İleri forvet
İngiliz yumruğunu görüp İngiliz oyun stiline geri döndü.
Orta saha ‘Yankee’ stili top çeviriyor,
Kaleci
Gelen topları içeri alıyor
Tüm spor yazarları aleyhimize yazıyordu.
Bankalar da batmış, elde avuçta bir şey yok…
Nasıl olacaktı bu iş?
Akil adamlar ‘Merak etmeyin!.. Arkanızda biz varız’ deyince içimiz rahatladı.
Tevekkeli,
Sahaya elemeler için çıktığımızda
Karşımızdaki güçlü takımların kıl farkıyla oyun dışı kalarak elenmelerini bir türlü anlayamamıştık.
Demek ki,
Milli Takımın tehlikede olduğunu gören ‘akil adamlar’ her şeyi göze alarak takımı bize teslim etmek istemişti.
Yani artık vakit tamamdı…
Mesele anlaşılmıştı.
Bu ülkede yabancı veya yabancı hayranı antrenör istenmiyordu.
Yazı uzadığı için
Mecburen burada kesiyorum.
Devamı
Gelecek yazıda inşallah…
27.05.2020
Emin Batur
NOT:
Gelecek yazının başlıkları:
* KISA SÜREDE İLK 20’YE KALIYORUZ
* ÇEYREK FİNALİ OYNUYORUZ
Ve son başlık
· DÜNYA KUPASI FİNALİNİ KİMLE OYNARIZ?