Yalancı Pehlivan

 

Güreş yapanlar bilir. Tecrübesiz ama hırslı, cahil ama haddini bilmez güreşçiler tedbirsiz ve acelecidirler. Aklında sadece yenilmemek vardır onların. Daha rakibini tanımadan, sınamadan var gücüyle kırmızı görmüş boğa gibi ona saldırırlar.

Tecrübeli güreşçiler ise; daha mindere çıkarken belli olurlar. Kendinden emindirler, vakurdurlar, olgun hareketler yaparak sahaya iner ve önce rakibini yoklarlar. Onun zayıf noktalarını bulmaya çalışırlar. Bir sürü oyunlar ile rakibini denerler. Bunların çoğu rakibi dağıtmak ve dengesini bozmak içindir. Ama acemi çaylak güreşçi bunları gerçek hamle sanır.Ve var gücüyle karşılık veririr. Bu arada ne yapacağını şaşırır ve dengesini kaybeder, psikolojisi bozulur.

Tecrübeli güreşçi kurt gibi bu anı beklemektedir zaten. Önünde oynayıp zıplayan rakibini tuttuğu gibi yapıştırır yere. Acemi güreşçi neye uğradığını bilmeden tuş olmuş, yenilmiştir.

 

Yenilmiştir yenilmesine de aslan pençesi yemiş yaban eşeği gibi yere serilen acemi güreşçi ayağa kalkar kalkmaz hamle yapar, tekrar tekrar güreşmek ister… Bağırır, çağırır, sağa sola saldırır, rakibine hakaret eder. Türlü bahanelerin ve mazeretlerin arkasına sığınır. Adaletsizlik yaptığı için Hakemi suçlar, tezahürat yapan seyircilere öfkelenir. Ve terbiye sınırlarını da aşarak edepsizleşir . Yalan söylemeye, hakaret etmeye, iftiralar sıralamaya başlar. Konuştukça batar, battıkça çirkinleşir, çirkinleştikçe adileşir, adileştikce edep ve terbiye sınırlarını aşar. berbat bir manzara çıkar ortaya…

İşte, ülkemizdeki bazı politikacılarda  aynen böyledir. Örneğin Kılıçdaroğlu gibi.

ABD’nin Ortadoğudaki çıkarlarına yardım ve yataklık yapmadığı için Tayyip Erdoğan ve Hükümetlerinin tüm batı emperyalistlerinin hedefi olduğunu bilmeyen yoktur. Tabii bunu Kılıçdaroğlu da pek ala bilir…

FETÖ örgütünün yurt dışından Türkiyeye karşı düşmanlıkta sınır tanımadığını o da bilir. Onların ürettikleri yalan ve iftiraları, aslı astarı olmayan tezviratları gerçekmiş gibi gündeme getirerek minderde kaçak güreşip, şaklabanlık yaparak rakibini alt etmeyi düşündükleri bilmeyen yoktur bu ülkede.

İyi de, yalanın mumunun yatsıya kadar yanacağını sağır sultan bile biliyor.

Kılıçdaroğlu tezvirat ve iddialarını bitirmeden daha, ard arda yalanlamalar geliyor, yurt dışında man adalarındaki adı geçen şirket evrakların sahte olduğunu bildiriyor.Hakkında yüklü tazminat davaları açılıyor. Savcılık devreye giriyor…

Ben unuttum. Bu kaçıncı hamle, bu kaçıncı yalan, bu kaçıncı iftira, bu kaçıncı mahkeme, bu kaçıncı yenilgi, bu kaçıncı iki yüzlülük Kıl. Kemalin işlediği.

Savcılık meseleye el koydu. Bekleyip göreceğiz neyin doğru, neyin yalan ve neyin iftira olduğunu…

Kılıçdaroğlunun iddialarında bir edep ve terbiye ölçüsü yok, ahlaki ve dini bir kaygı yok, estetik ve zerafet, incelik ve kibarlık yok meselenin can alıcı noktası burası. Varsa yoksa hakaret, küfür, tahrik, meydan okuma, ajitasyon yoğunluklu temelsiz iddialarla iktidar olma sevdası, iktidara gelme ve bu durumda ülkeyi yönetme hırsı gözüne kan bürümüş…

Peki, bu millet aptal mı ki böyle bir yalancı güreşçiye oy verip onu başına getirip iktidar etsin?

Milleti göbeğini kaşıyan aptal yerine koyanlar, aptallıklarının cezalarını her seçimde ağır bir şekilde ödüyorlar. Bundan sonra da ödeyecekler elbet.

Doğruluk ve dürüstlükten büyük bir hazine olmaz. Yalancı çoban ve yalancı pehlivanların palavralarına bu millet şimdiye kadar asla inanmadı, bundan sonra da inanmaz ve kanmaz.

Siyasetin kirlendiği yerde her şey kirlenir. En büyük kirlilik siyasetin kirlenmesidir. Bu dünya çapında büyük bir çevre felaketi kadar yakıcı ve yıkıcı bir felakettir.

İnsanoğlu hırslarının, arzu ve tutkularının mağlubu olurken beraberinde dünyayı da bir uçurumun kenarına sürüklediğinin acaba ne zaman farkına varacak?