Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

ÇANAKKALE KADAR ÖNEMLİ BİR ZAFER

Biz de tarih horlayanların, gizleyenlerin ve kutsayanların yolgeçen hanına dönüştürüldü. İsteyen istediği gibi konuşuyor, isteyen istediği yerden tutuyor ve tarih budur diyor. Hakikatlerin gizlendiği, üstünün örtüldüğü tarih anlatımlarında bir şeyler kotarılmaktadır. Bundan dolayı ya gizleyeceksin, ya horlayacaksın, ya da kutsayacaksın. Ondan sonra da gerçek tarih budur, diyeceksin. Tabi yersen… Tarih ve tarihi hakikatler şahsiyetlerin oluşturulmak imajlarına kurban edilmektedir. İnsan eksenli düşünce yapısı doğulu toplumların adeta sosyolojik bir kaderi olmuştur. Bunun için ilkesel düşünceyi pek becerememektedir. Tarihi hakikatlerin değerlendirilmesinde de aynı durum söz konusudur. 

Oluşturulmak, pazarlanmak ve yüceltilmek istenen imaja uygun olmayan tarihi kesitler-zaferler, kahramanlıklar, hep görmezden gelinir ve adı dahi anılmaz. Kut’ül Ammare Zaferi gibi. Aksi durumlar ise ballandı ballandıra anlatılır. Yunanlılarla mücadelede olduğu gibi.

Savaşlar ve zaferler kişiye endekslenince, ne kadar büyük başarılar elde edilmiş olursa olsun, onun olmadığı savaştan ve zaferden bahsedilmez. Bizim şerefli İnkılâp Tarihi dersimiz kahramanlarımızı ve zaferlerimizi perdeleme dersidir. Aynı zamanda geçmişe, tarihimize, kültürümüze ve inancımıza hakaret dersidir. Birçok şey değişmesine rağmen İnkılâp Tarihi dersimizin mantığı bir türlü değişmedi. Sadece eskiye oranla, Emin Oktay tarihine göre biraz daha yumuşatılmış.

Kahramanlık sınır tanımaz oysa bizde mücadele misakı milli sınırları içinde olursa kahramansınız, dışarısı bizi bağlamaz. Zafer misakı milli sınırları içinde kazanılırsa zaferdir, diğerleri bizi bağlamaz. Çanakkale Zaferi, bugün ki misakı milli sınırlarının dışında kalmış olsaydı ondan da zafer olarak çok da bahsedilmez, tıpkı diğerleri gibi adı anılarak geçiştirilirdi.

Ders kitaplarımız, bel lastiği gibi uzatıla uzatıla anlatılan zaferlerle doludur. Zannedersiniz ki başka zaferler elde edilmemiş. Fakat bunu yapanlar haklılar. Ne yapalım yani 28 satırda anlattığımız Çanakkale Zaferi’ni mi uzun uzun anlatalım? Müstahkem mevki komutanımız o değil, Donanma komutanımız o değil, ordu komutanımız o değil, Harbiye nazırımız o değil. Eee o zaman nasıl anlatalım. Zafer mi zafer. Fazla karıştırmayacaksın. İyi de bunca insan şehit olmuşken, bunca insan gazi olmuşken bunları yok mu sayalım? Sahi bunlar Çanakkale’ye balık tutmaya mı gitmişlerdi.

Unutturma, görmezden gelme, küçümseme adına kurban ettiğimiz ve en az Çanakkale Zaferi kadar önemli olan bir zaferimiz daha vardır.Kut’ül-Ammare.

Çanakkale Zaferi’nin ardından 29 Nisan 1916’da Irak’ın Kut bölgesinde yenilmez denilen armadanın kara ordusunu yeniyorduk. İngilizlere tahinin en büyük hezimetlerinden birini yaşattığımız bir zaferdir. On üç bin üç yüz İngiliz askeri ile on üç general, dört yüz seksen bir subay esir alınmış ve kırk bini aşkın İngiliz askeri öldürülmüştür. Irak petrollerini ele geçirmeyi hedefleyen İngilizler, 6 Kasım 1914’te bölgeye doğru saldırıya geçmişler, 3 Haziran 1915 tarihinde Kut’ül-Ammare’yi işgal etmişlerdir. 23 Kasım 1915’te ileri harekâta geçen Halil Paşa komutasındaki Osmanlı askerleri, General Townshend komutasındaki İngiliz ordusunu geri püskürterek Kut-ül Ammare’yi çember içerisine almayı başarmıştı. İngilizler Halil Paşa’ya rüşvet teklif ederek kuşatmanın kaldırılmasını istemişler. Halil Paşa bu teklife şu anlamlı ve tarihi cevabı verdi: “Baltacı devirleri geride kaldı!” Kut’ül-Ammare’yi bir kale gibi savunan General Townshend, 29 Nisan 1916 tarihinde teslim olmak zorunda kalmıştır. Halil Paşa, Kut’ül-Ammare’de İngilizlerden başta Tümen Komutanı General Townshend olmak üzere toplam on üç general, dört yüz seksen bir subay ve on üç bin üç yüz askeri esir almayı başarmıştır. Kut’ül Ammare zaferi Avrupa’yı şok etmişti. Bütün gazeteler Osmanlının zaferini yazarken, İngilizler için “Çanakkale’den sonra en büyük hezimete uğradı” değerlendirmelerini yapıyorlardı.

Kut’ül-Ammare Zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun zor şartlar ve imkânsızlıklar içerisinde, Çanakkale’den sonra kazandığı ve bir İngiliz tümeninin bütün personeli ile birlikte esir alındığı eşsiz bir zaferdir. Halil Paşa, Kut’ül-Ammare zaferinden sonra 6’ncı Ordu’ya yayınladığı mesajında şöyle demiştir:

Orduma,

“Arslanlar!

Bugün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Bize iki yüz seneden beri tarihimizde okunmayan bir vakayı kaydettiren Cenab-ı Allah’a hamd-ü şükür eylerim. Allah’ın azametine bakınız ki, bin beş yüz senelik İngiliz Devleti’nin tarihine bu vakayı ilk defa yazdıran Osmanlı süngüsü oldu. İki senedir devam eden Cihan harbi böyle parlak bir vaka dahi göstermemiştir. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci vakayı Çanakkale’de, ikinci vakayı burada görüyoruz. Bugüne KUT BAYRAMI namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize Yasinler, Tebarekeler, Fatihalar okusunlar. Şehitlerimiz, hayatı ulviyatta, semavatta kızıl kanlarla uçuşurken, gazilerimiz de gelecekteki zaferlerimize gözcü olsunlar.”

Mirliva Halil

Altıncı Ordu Komutanı

29 Nisan 1916 Bağdat

 

Ne kadar görmezden, duymazdan gelirseniz gelin, gök kubbe altında hiçbir şey gizli kalmayacaktır. Hele hele tarihi hakikatler ve zaferler, siz yazmıyorsunuz diye yok olup gitmeyecektir. İsteseniz de istemeseniz de Kut’ül Ammare zaferi bir Osmanlı zaferidir ve Çanakkale’nin kardeşidir.

Ömer Naci Yılmaz

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir