Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

HAK’TAN UZAKLAŞAN HÜSRANA YAKLAŞIR

Dünya hayatının çeşitli cazibeleri ve bunların çekiciliği insanın öz benliğini ayartabilir. Zaten şeytan dediğimiz de ayartıcı öz benliğimiz değil midir? Takva dediğimiz de ayartıcı öz benliğimize gem vurabilme istidadı olan sorumluluk bilincini hakkıyla kuşanmaktır. Sorumluluk bilincini kuşanma noktasındaki her zaafımız şeytanın başarısı ve zaferi olacaktır. Kendi özgür irademizle yaptığımız olumsuz ve sonu hüsran olan tercihlerimizin faturasını başkalarına kesmek işin en kolay olanıdır. Genelde de bunu yaparız.

Bize ne oluyor da haktan, hak olandan uzaklaşıyoruz veya uzaklaştırılıyoruz? Uzaklaştığımızı veya uzaklaştırıldığımızı anlamıyor muyuz? Nasıl oluyor da kayıyoruz? Bunun çok çeşitli sebepleri olabileceği gibi herkesin kendince verebileceği cevapları da vardır. Öncelikle geçmişte karşı duruş ve tavır aldığımız konuları şöyle bir göz önüne getirelim. Aynı konularla ilgili bugün ki duruşumuz ve tavrımız nedir, nasıldır? Birçok konuda fikirlerimiz mi değişti, biz mi değiştik. O günlerde inandıklarımız mı doğruydu yoksa bugün inandıklarımız mı? O günlerde az biliyorduk da bugün daha doğrusunu mu öğrendik? Bildiklerimiz, öğrendiklerimiz arttıkça az ama doğru bildiklerimize olan sadakatimizi mi kaybettik? Müslümanlar olarak bir ömür savaş açtığımız faiz konusu ne oldu? Bankanın önünden geçmenin bile tehlikeli olduğuna, dönüp de bakmanın harama götüreceği inanan bizler bugün ne oldu da banka kuyruklarında kredi nöbetleri tutar olduk? Bir zamanlar karz-ı hasen sandıklarımız vardı, darda olan kardeşlerimizin dertlerine deva olurdu. Bunları unuttuk, çocuklarımızın ise bunların varlığından bile haberi yok. Biz infak gibi bir ibadeti üniversite yıllarından sonra duymuştuk, çocuklarımız da üniversiteden sonra mı duysunlar?

Gençliklerini başörtüsüne özgürlük mücadelesi ile geçiren kadınlarımız, beylerimiz bugün bize ne oldu? O günlerde karşı olduğumuz kıyafetler çocuklarımızın, torunlarımızın kıyafetleri olmadı mı? Hoşgörü zehirlenmesi mi yaşıyoruz? O günlerde koyun gibi tesettürlü olan annelerin kızları bugün ne acı ki keçi gibi dolaşabilmektedirler. Yazık hem de çok yazık. Başörtüsüne özgürlük mücadelesi ne için verilmişti? O günlerde bir duruşu temsil eden başörtüsü bugünlerde ise sadece ve sadece modayı temsil eder hale getirildi ve bunu bu hale getirenler laikler mi? Suçu ona buna atmak bizi sorumluluktan kurtarmayacaktır.  Yeni bir diriliş için, yeni bir heyecan için ille de bir darbe mi yaşayalım? Siyaset kurumundan gelen rehavet bu Müslümanları mahvediyor vesselam.

Listelerde yer bulamayınca siyaseti tekfir edenlerden, yer bulunca da meşru görenlerin yetiştirmeleri olan gençlerden siyasi duruş noktasında ne bekleyebilirsiniz ki? Bu dejenerasyon/yozlaşma sadece gençleri mi vurdu? Elbette biz de nasibimizi aldık.

Yunus Emre ve Anadolulu Celalettin gönüllü olduklarını iddia edenlerin neyin gönüllüsü oldukları ortaya çıktı. Her yerde benim adamım olsun mantığı ile başlayan süreci devlet benim olsuna getirdiler ve kendilerinden olmayanı Müslüman bile görmediler. Nasıl başladıklarını ve neye dönüştüklerini gördük. Hem Allah’a ihanet ettiler, hem millete ihanet ettiler, hem de devlete ihanet ettiler. Bu ihanetin lekesi nasıl temizlenir?…

Yaşanan her türlü dejenerasyon/ yozlaşma karşısında tek suçlu biz miyiz? Elbette insan olarak edilgen bir yapımız vardır. Fakat bu işi daha iyi bildiğini zannettiğimiz yazarlar, çizerler, hocalar, alaylılar, mektepliler vs. Peki onlara ne oldu? Pantolon kemerine değecek sakalı varken, siyasete girince yüzünü kazıyan öncü rolü oynayanların hiç mi suçu yok? Karşı çıkılması gereken fikirler sarf edince önceden böyle demiyordun, şimdi ne oldu da böyle söylüyorsun denilince de ben yeni bir şey öğrenmeyecek miyim diyenlerin hiç mi suçu yok? Tabi bütün bunları onları suçlamak için belirtmiyorum. Fakat haktan uzaklaşmamızda bunların da etkisinin olduğunu da göz ardı etmeyelim. Yeni bir sorgulama ve silkelenme ile kendimize gelme vaktimizin geldiğini düşünüyorum.

Dünyanın önümüze koyduğu her tülü çekici, öz benliğimizi ayartıcı cazibenin ne olduğunu doğru tanımlamalıyız. Elbette Rabb’imizin ikramlarından O’nun razı olacağı gibi ve besmeleli bir şekilde istifade edeceğiz. Dünya malı noktasında şu kararı vermeliyiz: “Biz mi dünya malının hizmetine gireceğiz yoksa dünya malını mı hizmetimize girecek.” Hakk’a olan yakınlığımızı kaybetmemek ve duruşumuzu bozmamak için dengeyi her daim muhafaza etmemiz gerekmektedir. Sahabe ahlaklı, gönül insanı Espiyeli Namık ağabeyimizin bu meseleyle alakalı çok güzel bir tespiti vardır, yerel şiveyi bozmadan veriyorum:

Dünya mali bal tadi

Dünya bizi aldadi

İçine zehir koydu

Dışını yaldızladi

Hak olana, gönderdiği hak kitaba ve yine gönderdiği hak olan peygambere teslim olmadıkça, ayartıcı öz benliğimizle her şeye teslim oluruz. Hak olanlar apaçık bir şekilde ortadayken hakka tabi olmazsak hüsrana uğrayanlardan oluruz. Bundan da Allah’a sığınmalıyız.

 

 

Ömer Naci YILMAZ

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir