“Şaban” ayı üzerinden bu milletin üzerinde nasıl bir zihinsel kuşatma oynadıklarını anlatmaya çalışmıştık. Şimdi kaldığımız yerden edelim. Üç aylardan üçüncüsü ve oruç ayı olan Ramazan ayı üzerinden de aynı senaryo uygulanmaya çalışılmıştı. Halit Akçatepe’nin ekseriyetle canlandırdığı Ramazan karakteri, şarlatan, yalancı ve numaracı idi. Ramazan ismi de böylece aramızdan silinip gidecekti. Amaçları buydu…
Ya Recep ayı üzerinden… Aslında çoğumuz bunu bilemedik. Gerisin geriye bize türlü numaralar çektiler. Biz sadece sahne önündekileri izledik. Şuur altımıza zerk edilen zihinsel kuşatmayı ne yazık ki fark edemedik. Recep İvedik karakteri üzerinden bu ismi de bize unutturdular, bu ismin cazibeliğini üzerimizden aldılar. Adeta Recep karakteri insanla hayvan karışımı bir şeydi. Bu da bir operasyondu…
Hele Yeşilçam ile nice oyunlar oynanmış da fark edememişiz. Nice İslami karakteristiği olan, Allah’ın güzel isimlerini Yeşilçam filmlerinde aşağılayarak kendi kültür ve geleneklerimize hakaret etmişiz de ayakta uyumuşuz.
Daha birçok kuşatma yaşadı bu millet. Hem de çok… Türkiye ne zaman başını kaldırmaya kalksa, her türlü operasyonları çektiler. Başımızı kaldırdık, PKK belası ile karşılaştık. Turgut Özal ve ekibi ile milletimizin canına tak ettiren Kürt meselesini (aslında Kürtlerle hiçbir sorunumuz yok) bitirmek için hamle yapmaya kalktık, Turgut Özal ve ekibi türlü suikastlarla yok edildiler…
Kuşatmanın en ağırını da FETÖ ile yaşadı bu millet. Yıllardır bu ülkenin içerisine adeta bir yılan gibi çöreklenen, Hasan Sabbah’ın Haşhaşileri benzeri bu yapı az daha bu milleti yerle bir ediyordu. Yalnız üç şeyi idrak edememişlerdi. İlk ve en önemlisi Yüce Allah’ın hesabı. Hesap yapanların en yücesini akıl edemediler. İslam’ın görünmeyen orduları yine yardım etti bize 15 Temmuz’da. Tıpkı Bedir’deki gibi. İkincisi ise yıllardır bu milletin arayıp da bulamadığı bir yöneticiydi. Onun feraseti ve dik duruşuyla bu belayı atlatıp ifşa ettik. Üçüncüsü ise bu milletin ta kendisiydi…
Adnan Menderes gibi yiğitlerimiz vardı ama arkasında millet yoktu. Millet acısını içinden yaşıyordu, olan bitene sesini çıkaramıyordu, pusturulmuştu. Turgut Özal gibi direksiyonun nasıl kullanılması gerektiğini bilen devlet adamlarımız vardı, derin güçler onu da aldı gitti. Artık bütün süreç böyle işlemeyecekti… Şer güçlere sesini en sert biçimde yükselten Recep Tayyip Erdoğan milleti de arkasına almıştı. Artık bu milleti kimse durduramazdı. Zaten böyle olur bu işler. Güçlü bir yönetici olsan da arkana kitleleri almadan olmazdı. Kitleler de güçlü bir yönetici almadan olmazdı…
İçerideki bütünlüğü bölemeyeceğini anlayan şer güçler mücadeleyi sınırlarımıza taşıdılar, oradan mücadele etmeyi seçtiler. Orada da cevabını alıyorlar. Önce Fırat Kalkanı şimdi de Afrin ile gereken cevabı veriyoruz kendilerine…
İşte mücadele bu. Kuşatmanın bütün aşamaları böyle gerçekleşti. Şimdi sıra bizde. Yalnız biz kuşatmayı farklı amaçlarla yapıyoruz. Önce sınırlarımızı korumak sonra da masum insanlara yerini yurdunu geri vermek… Bizim tek gayemiz bu…
Selam ve dua ile…
NOT: Siz de bu yazı serisinde bahsettiğimiz KUŞATMA hakkında daha fazla bilgi edinmek için Mustafa Güldağı’nın KUŞATMA adlı kitabını okuyabilirsiniz. Ayrıca Faruk Kırkbir’in TOPLUMSAL HAFIZA kitabını okuyabilirsiniz…
İBRAHİM YAVUZ
Kaleminize ve yureğinize sağlik hocam müslümanlar olarak uyanık olmalıyız