Tanzimat’tan bu yana, başta; düşünce ve hayat tarzımız, sosyal ve kültürel yapımız batının arzu ve istekleri doğrultusunda dizayn edildi/ettirildi. Anayasa, Ceza ve Ticaret hukukumuz, aile ve insan ilişkilerimiz, toplum ve devlet yapımız batı kültür ve medeniyeti anlayışı doğrultusunda düzenlendi. Milletimizin temel taşları ve referans kaynakları değiştirildi. Köklerimizden koparıldık.
Kendi din, kültür, ölçü referans kaynak ve değerlerimizi çağdışı ve gerici bilen, gören, onları dışlayıp horlayan yabancı bir anlayış her şeyimize hakim kılınmak istendi. Güya; Batılılaştık/ Batılılaştırıldık.
Askerinin adı Mehmetçik, ordusu peygamber ocağı olan, İslam’ın kılıcı olarak bilinen ve Haçlı ordularına kan kusturan savaş meydanlarında dize getirilemeyen bir millet aptal Jön Türklerin, ahmak İttihatçıların ve onların Cumhuriyet dönemindeki – eleştirmesinin bile eleştirilmesi yasak olan – batı kuklası iktidarlar ve yönetimlerin eliyle Allahtan, Peygamberden, Kur’ andan, İslam medeniyet ve Kültüründen koparılmaya çalışıldı. Özümüzden uzaklaştırıldık.
Batılılaşma bizi yerli, milli değer ve ölçülerimizden koparma proje idi. Bu proje Tanzimat’tan zamanımıza kadar milletimizin yürüyüş istikametini değiştirmek, beynini yıkamak, ruhunu teslim almak, vatanını emperyalist batılılara esir etmek için bir araç olarak kullanıldı. Özümüzden uzaklaştırıldık.
İslami düşünceye sahip olan aydınlarımız, devlet adamlarımız ve milletimiz batılılaşmayı hep ‘’Batılılaşma Hareketi’’ olarak görmüş ve ona karşı çıkmıştır. Osmanlıda ve Cumhuriyet döneminde İslami düşünce odaklarının batılılaşma hareketine karşı çıkışları, sivil direniş hareketleri birçok yalan ve iftira tezgahlarına, isyan ve ayaklanma oyunlarına kurban edildi. Yargısız infazlarla yargılandık.
Batılılaşmaya karşı çıkanların temel anlayışı, mantığı, felsefesi, ne demek istedikleri çoğu zaman dinlenmedi, tartışılmadı bile. Osmanlıdaki gerilemenin ve yenilgilerin suçu ve günahı İslam’a ve Müslümanlara yüklendi. Ne gariptir ki, bu durumdan çıkmak için Tanzimat; Islahat, Meşrutiyet; Osmanlıyı ayakta tutma, İslam’ı ve Hilafeti kurtarma adına başlatıldı ve yapıldı.
Islahatın adı kılık kıyafetimiz değiştirmek ve batıya benzemeye çalışmak oldu. Meşrutiyet ile, azınlıklara, dönmelere, masonlara, gayri Müslimlere -bizi içerden yıkmaları ve düşmanlarımızla birlikte hareket etmeleri için- rüyalarında bile göremeyecekleri haklar ve imkanlar verildi. Batıya ve onların ülkemizdeki uzantılarına, münafık ve gayri müslim çevrelere el açar duruma düştük. Osmanlı Meclisi; üç beş yahudi, mason, ermeni, rum ve mürtetlerin, kendilerini Müslüman zanneden veya öyle pazarlayan batı uşağı yerli münafıkların elinde iflasa sürüklendi. Uyuduk. Uyutulduk. Güvendiğimiz dağlara kar yağdı. İhanete uğradık.
Uyandığımızda bir elimizde; düşman işgaline uğramamış ve milletimizin kendi kendine, kurtarıcılara muhtaç olmadan kendini kurtardığı bir avuç Anadolu toprağı, diğer elimizde; dinine, vatanına, kültür ve medeniyetine bağlı Osmanlı evlatları vardı. Vatanımızı işgal eden emperyalistlere, İslam düşmanı Haçlılara karşı İstiklal mücadelemiz; bütün yurt sathında ve coğrafyamızda ‘’Osmanlıyı’’, ‘’Hilafeti’’, ‘İslam’ı ve Müslümanları kurtarmak’’ adına organize edildi. Bir dev uyutulduğu derin uykularından uyandı. Fransız ve İngiliz emperyalizminin üzerimize saldığı vahşi ve barbar orduları ülkemizden kovduk. Allah’ın izniyle savaşı kazandık.
Milletimiz İstiklal savaşının kazanıldığı ruh ve anlayışla Anayasasını yaptı, devletini, kurdu. Anayasa, kuruluş ilke ve idealleri üzerine çalışmaya başladı. Yokluktan; bir imkan, açlıktan; bir tokluk, zafiyetten; bir güç oluşturmaya ve dev toparlanmaya, ayağa kalkmaya başladı. Silkindik. Kendimize geldik.
Bir müddet geçtikten sonra devletin başına kuruluş ideal ve prensiplerinden uzak adamlar geldi/ getirildi. Akidemiz değiştirilmek istendi. İstiklal savaşını veren anlayış ve ruh, o ruhu harekete geçiren İslam ve Kur’an; ‘’Gericilik’’, ‘’Doğma’, ‘’Yobazlık’’, ‘’Çağdışılık’’, ‘’ Ortaçağ karanlığı’’ olarak millete anlatılmaya, öğretilmeye başlandı. Devrimler adına bütün İslami ve yerli değerlerimiz devrilmek, Kıblemiz değiştirilmek istendi. Devrimci olduk.
İslam Kültür ve medeniyetini hayatımızdan, vatanımızdan, ruhumuz ve bedenimizden söküp atmak isteyen ne karanlık aydınlar, ne devrimci yobazlar, ne milli şefler, ne mürtet dindarlar tanıdık. Ezanından camisinden, Kur’an’ından Kur’an Kursundan, dininden imanından vazgeçmediği için vatanından atılan adamlar, bitpazarlarında hurda kağıt fiyatına satılan tonlarca İslami eserler ve Kur’anlar gördük. Şapka giymeye, latince yazmaya, batılılar gibi düşünmeye, yaşamaya karşı olduğu, yani; yabancılaşmak istemediği için idam sehpalarında vatandaşa ibret olsun diye cesetleri kokuncaya kadar darağaçlarında sallandırılan, nice cansız canlar gördük… Biz, Müslüman bir millet olarak; kaç defa öldük öldük dirildik.
Köklerimizden koparıldık; Batılılaştırıldık . Özümüzden uzaklaştırıldık; Mankurtlaştırıldık. Yargısız infazlarla yargılandık; İhanete uğradık. Allah’ın izniyle çok şükür kazandık; kendimize geldik. Devrimci olduk; kaç defa öldük, kaç defa dirildik.
Bugün; batıya, batılılara, batıcılara ve batıllara karşı verdiğimiz savaş, tarih boyu milletimizin verdiği kurtuluş savaşların bir süreğidir. Temeli şehit bedenleriyle, harçı şehit kanlarıyla yoğrulmuş, Allah’ın adıyla başlanıp inşa edilmiş bu milleti, kültürü, tarihi ve medeniyeti yok etmeye hiçbir hainin ve münafığın, kafirin ve mürtedin gücü yetmemiş ve yetmeyecektir de.
Çünkü ; dev uyandı, ihanetin farkına vardı. Hainlerin kapısına dayandı.
Arif Altunbaş, Haber 7
Allah razı olsun, ELHAMDULİLLAH
Başarılar dilerim