Bazı toplumlarda ölüyü mumyalayarak ona ölümsüzlük atfetmeye çalışmak tarih ötesinden zamanımıza kadar gelen bir gelenektir.
Modern zamanlarda da bazı Müslüman ülkelerin lider olarak kabul ettikleri insanları mumyalanıp anıt mezarlara koydukları, zaman zaman halkın buralara gidip ölüye saygı yerine saygısızlık ederek ondan tanrı gibi bir şeyler istedikleri, bazı şikayetlerini ona sözlü ve yazılı olarak bildirdikleri, kendisine faydası olmayan ölüden fayda ve yardım umdukları sıkça görülmektedir.
İslam inanç ve itikadına göre şirke varan bu davranışlar yanlış bir inanç ve din algısını da ortaya koymaktadır. Özellikle Müslüman toplumlarda yaygınlaşan bu olayın İslami anlayış ve itikalda uzaktan yakından alakası olmadığı gibi, İslami inancımıza da taban tabana zıttır.
Mumyalanmış veya mumyalanmamış bir ölüye şikayetlerde bulunmak, ondan bir şeyler istemek, onun önünde ağlayıp dövünmek, eğilip bükülmek, ona adaklar adamak, ondan yardım istemek şirktir.
İdeolojik olarakta durum böyledir. Ölen liderden veya mumyadan bir veya birden çok beklentiler içine girmek ideolojik körlüktür. Bu o kişi ve toplumları karanlık sokaklardan bir türlü aydınlıklara çıkaramayacak talihsiz bir arayıştır.
20. Asrın Leninciliği, Maoculuğu ve Kemalistliği de bu şahısların ölü bedenlerinin mumyaları kadar canlı, diri ve insanlığa yol gösterici bir özelliği vardır.
Nasıl onların mumyaları dirilmeyecek ve insanlığa da bir faydası dokunmayacaksa, bunların ideolojileri de kendileriyle birlikte ölmüş ve mumyalanmış, ibreti alem için tarihin derinliklerine gömülmüştür.
Mustafa Kemal, Cemal Abdunnasır, Enver Sedat, Saddam Hüseyin, Hafız Esed, Kaddafi ve birçok diktatörleriyle İslam coğrafyaları birer mumyalar ülkesidir.
Batı devletlerinin Müslüman milletlerin başına yönetici olarak getirdiği bu insanlar kendi zamanlarının ölümsüz diktatörleri, öldükten sonra da iktidar dönemlerinde ortaya koydukları olumlu-olumsuz anılarıyla şimdiki zamanın mumyaları olarak anılacaktır.
İdeolojileri ve görüşleri ne olursa olsun bu mumyalar hiçbir zaman dirilmeyecek, ölü diktatörler olarak tarihin sahifelerinde yaşayacaklardır.
Tarih geçmişimizi yaşatan ve yaşatacak bir gelecektir. Tarih hak ve hakikate, doğruya ve güzele, gecenin sona erdiğinde şafakla günümüze ışık tutan bir güneştir.
Bu güneş bazı zamanlar belirli bir süre batabilir ama, insanlığın huzurunda her sabah mutlaka yeniden doğacaktır.
Tarih her sabah doğar, diktatörler her sabah ölür. Hakikat doğan güneş ile birlikte insanlığa ışık saçar. Mumyalar kapkara vücutlarıyla gecenin habercisi olarak ışıksız, izbe köşeklerde yarasalarla gibi yaşar.
Mumyaları ve mumyalaşmış düşünce, fikir ve ideolojilerin yolunu gözleyenler, onlardan bir umut ışığı bekleyenler olsa olsa çağdaş paganistler olabilir. İnanmış bir müslümanın bu taraklarda bezi olmaz.