Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

KİME KARŞI VE NEYİN MÜCADELESİ?

 Batı laiklik, demokrasi ve uygarlık getirme iddiasıyla bütün İslam coğrafyasını baştan sona kadar işgal etti. Bu ülkelerde sömürgeciliği, işgalleri, istila ve katliamları, yağmaları ve kuşatmaları laiklik ve demokrasi adına yaptı. Ruh ve beden olarak ideolojik şiddet ve saldırıları, baskı ve devlet terörünü uygarlık getirme ve mazlum halkları medenileştirmek için işledi.

İçeride ve dışarıda yaptıkları maddi ve manevi zulümleri meşrulaştırmak için ellerindeki medya organlarını algı operasyonlarında çok iyi kullandılar. Dibine kadar haksız olmalarına rağmen kitlelerin nazarında en yüksek seviyede kendilerini haklı göstermeyi başardılar.

İşgal ve sömürüleri altındaki ülkelerin insanlarını kültür emperyalizmiyle adeta kendine kölelik zinciriyle bağlayarak mankurtlaştırdılar. Evladı baba ve annesine, kardeşlerine ve milletine düşman ettiler. Bugün bu cemaati veya şu örgütü veyahut da şu partiyi en iyi bir şekilde kullanarak kendilere bağladılar. Öyle ki bazı insanlar eğiterek beyinleri boşaltılan robotlar haline getirildi. Bugün İslam topraklarında 1. tehlike batılılar ve yabancılar değil, maalesef onların yetiştirdikler kara cübbeli aydınlar ile içimizdeki din, kültür ve medeniyetimizin düşmanı hazır kuvvet binlerce batı kulu yerli münafıklardır.

İslam ülkelerine sömürgecilik ve batıya kölelik modernlik, modern dünya görüşü olarak girdi. İşgal ve sömürülere karşı direnen herkes, her millet yerli münafıklar ve sahte kahramanlarca soykırımına tabi tutuldular. Yapılan katliamların adı gericileri temizlemek, isyancıları gebertmekti.

Böylece Müslümanlar kendi referans kaynaklarından uzaklaştırılarak tarih, kültür, din ve medeniyetlerine yabancı ve düşman ulus devletler haline getirildiler. İslam ümmetiyle aralarındaki bütün bağlar sinsice koparıldı. Din ve kültürümüz, tarih ve geleneğimiz, tüm referans kaynaklarımız batıda olduğu gibi sembolik ve bireysel, folklorik ve yüzeysel değersiz değerler, antik ritüeller haline getirilmek istendi.

Bugün Türkiyede ve İslam âleminde verilen mücadele bir cemaatin, partinin, ideolojik bir hareketin mücadelesi değil batı medeniyetiyle İslam medeniyetinin bu topraklarda hâkim olması veya olmaması mücadelesidir. Kılıçaslan ve Salahaddinin bu coğrafyada Haçlılara karşı verdiği şanlı mücadele ( karşımızda bize karşı savaşanın adı ne olursa olsun) bütün hızıyla aynen zamanımızda da devam etmektedir.

Mesele o parti bu parti, o cemaat bu cemaat, o millet bu millet mücadelesi değil, İbrahim milletiyle Nemrut milletinin mücadelesidir. Habil ile Kabilin mücadelesidir. Firavun ile Musanın Mücadelesidir. Çağdaş cahiliye ile Muhammedilerin mücadelesidir.

Batının, ‘’İslam ülkelerine demokrasi ve uygarlık, laiklik ve medeniyet getiriyorum’’ iddiası koskoca bir yalan ve büyük bir tuzaktan başka bir şey değildir. Halen bunu anlamayan ahmaklar kime karşı, kimin mücadelesini verdiklerinin bile farkında değillerdir. Fark, ancak farkı fark edince fark edilir.

Farkı fark etmenin yolu ne pahasına olursa olsun yeniden kendi referans kaynaklarımıza dönmek, medeniyet ve kültürümüzü kuşanmaktan geçmektedir.

Bu mücadele, referandumda Anayasa oylamasına EVET demenin de çok ötesinde daha derin, daha geniş ve ağrısı toprağımızın kılcal damarlarına kadar işlemiş iki sırdır bizim kendimize gelmemizi bekleyen acı bir gerçektir.

İnşallah bu referandum kendi hakikatimize giden yol üzerindeki sis perdesini bir nebzecik de olsa azaltması ümidiyle…

 

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Bir Seçim Fırtınası ardından… (3)

Arif Altunbaşİlk defa yarım asır sonra CHP nasıl Türkiye’ nin en büyük partisi olarak kara …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir