Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

KÛT’ÜL-AMÂRE BİR BAŞLANGIÇ OLDU

Irak sahip olduğu zengin petrol yataklarından dolayı XIX. Yüz yılın sonlarından itibaren sömürgeci devletlerin ilgi odağı olmuştu. Büyük devletlerin açık rekabet alanı haline gelen bölgeye yönelik bilimsel araştırma kılıfı altında bölgeye arkeolog ve doğa bilimci ajanların gönderildiği bilinmektedir. Araştırma yapmak amacıyla izin almak için Abdülhamit’e geldiklerinde koca Sultan şöyle der:“Bir şartla izin veririm; zira sizler nazik insanlarsınız hamallık işlerini bize verin.” Tamam derler, gerekli izinleri ve bizim hamalları alır giderler. Abdülhamit’in hamal diye verdiği insanlar Teşkilat-ı Mahsusa’nın ajanlarıdır. İngilizlerin neler yapıp ettiğini sürekli rapor ederler…

İngiltere gerek petrol yataklarının zenginliği açısından, gerekse stratejik bakımdan ve Hindistan ticaret yolunun güvenliği için çok önemli olan Ortadoğu’da ve özellikle Irak ile Basra Körfezi bölgesinde Arapları kendi tarafına çekmeye, nüfuzunu artırmaya ve onları Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmaya yönelik bir siyaset izlemeye başladı. Bundan dolayı İngiltere daha Osmanlı Devleti’nin savaşa girmediği dönemde Irak bölgesini işgal ederek zengin yer altı kaynaklarına sahip olmak ve Hindistan’ın güvenliğini ağlamak amacıyla Basra bölgesine askeri yığınak yapmaya başlamıştı. İngiliz General Barrow ise asıl amaçlarının: “Her ne kadar petrol yatakları ve tesislerinin korunması olsa da esas amacın Türkler ile Arapların ayrıştırılması.” olduğunu kaydetmişti.

Bağdat’ı ele geçirmek isteyen İngilizler, 22 Kasım 1915’te harekete geçtiler. Selman-ı Pak Muharebelerinde Osmanlı savunması karşısında başarılı olamayan İngilizler ağır kayıplar vermişlerdi. Halil Paşa’nın İngilizlerin zor durumda olduğunu fark etmesiyle başlayan Türk taarruzu karşısında çekilmek zorunda kalan İngilizler bir haftada 150 kilometre çekilerek Kût kalesine sığındılar.

Türk birliklerinin bir kısmı Şeyh Said mevkiine gelerek Townshend’a bağlı birliklerin diğer İngiliz birlikleriyle bağlantısını kesti. Böylece 5 Aralık 1915’ten itibaren Kût kuşatması başlamış oldu.

General Towshend’in buradan kurtarılmasının zor olduğunu gören İngiliz Savunma Bakanlığı, Irak Cephesi sevk ve idaresini Hindistan Hükümeti’nden alarak bizzat üstlendi. Irak Orduları Komutanlığı’na atanan General Aylmer, Kût Kalesi’ne sıkışan Townshend’i kurtarmak için Aralık 1915’ten itibaren faaliyete başladı.

Kût’ul-Amâre’deki İngiliz kuvvetlerini kurtarmak için gelen General Aylmer komutasındaki yardım kuvvetleri haftalarca uğraşmasına rağmen geri çekilmek zorunda kalmıştır.

İngiliz General Aylmer, İngiltere Harbiye Nezareti’ne gönderdiği telgrafta General Townshend’in karargâhına ulaşılması ümidinin kalmadığını bildiriyordu. İngiliz ordusu yaptığı keşif uçuşlarıyla durumun vahametini anlamıştı.

Dicle’deki üslerinden kalkan deniz uçakları ile tarihte bilinen ilk havadan ikmal denemesini gerçekleştirerek uçaklarla Kût’a un çuvalı atmaya çalışıyorlardı. Un çuvallarının birçoğu Türk karargâh çadırlarının yanına düşmüştü. Irak Cephesi’nde İngilizlerin keşif ve malzeme sevkiyatında kullandığı uçaklardan 4 tanesi Türk ordusu tarafından düşürüldü.

Kût Kalesi’ne karadan ve havadan yardım ulaştırma imkânı bulamayan İngilizler son çare olarak nehirden yardım götürebilme yoluna başvuracaktı. Çevredeki İngiliz yardım birlikleri Kût’da mahsur kalan askerler için 13 Nisan’da erzak yüklemeye başladılar. Gemiye 270 ton civarında erzak yüklendi. Dicle nehrine sağlı ve sollu konuşlanmış olan Türk birliklerinin topçu atışlarına, makineli ve piyade ateşine maruz kalmamak için demir levhalarla kaplanan Julnar’ın içine üç adet makineli tüfek de yerleştirildi.

Gemiye beş bin civarında askere iki ay yetecek kadar erzak yüklenmişti. 270 ton erzak içinde içki, peynir, un, şeker, çikolata, reçel, peksimet, tavuk, et konserveleri, patates gibi temel gıda maddeleri vardı. Abidin Efendi Harp Günlüklerinde, nakliye kollarının esir alınan gemiyi iki günde zor boşalttıklarını ifade ediyordu.

Kût bölgesine yardım götürecek olan Julnar, 24 Nisan’da Felâhiye’den ayrıldı. Sandal kadar sessiz yol alıyordu. 13. Kolordu kıtalarından suya inen bazı erler tarafından nehirdeki suyun kaynaşmasından farkına varılıyor ve kıta komutanları haberdar ediliyordu.

Geceler boyunca teyakkuzda bekleyen 13. Ve 18. Kolordu birlikleri gemiyi fark edince hemen ateşe başladılar. Karşılıklı ateş neticesinde un torbaları, peynir tenekeleri havada uçuşmaya başladı. Gemi süvarileri hayatını kaybetti. Kaptansız kalan gemi Makasis karşısında karaya oturdu.

13. Kolordu Komutanı Ali İhsan Bey, Julnar’a ateş edilmesi emrini veren komutandı. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra Ali İhsan Bey,Sabis bölgesindeki başarılarından dolayı Sabis soyadını almıştır.

General Townshend, yardım gemisi Julnar’ın Felâhiye’den yola çıktığını telgrafla haber almış, Albay Peer ile karargâh binasının çatısına çıkmış gemiyi bekliyorlardı. 25 Nisan günü İngiliz Hava Kuvvetlerine ait bir uçak yaptığı keşif uçuşunda Julnar’ın karaya oturmuş bir vaziyette olduğunu ve Türkler tarafından ele geçirilmiş olduğunu rapor etti. 6. Ordu Komutanı Halil Paşa, 25 Nisan’da yaverleriyle birlikte gelerek gemide incelemelerde bulunmuştu. Bu tarihten sonra bu gemiye “Kendi Gelen” ismi verilmişti. Erzağın büyük bir bölümü 6. Ordu askerlerine dağıtıldı. Osmanlı askerleri emsalsiz bir insanlık örneği sergileyerek aylardır açlık, susuzluk ve iklim şartlarından dolayı perişan haldeki İngiliz ve Hint askerlerine beş gün önce ele geçirdikleri Julnar gemisinden kalan erzaklardan ikram ederek Osmanlının büyüklüğünü göstermişlerdir. İngiliz kuvvetleri 29 Nisan 1916 günü, bundan tam yüz yıl önce Osmanlı’ya teslim oluyordu. Osmanlı ordusunun savaştığı cepheler içerisinde bir seferde en çok İtilaf askerini esir aldığı cephe Irak Cephesi olmuştur. Townshend ile Halil Paşa teslim şartlarını konuşmaya başlamışlardı. İngiltere geri kalan 13 bin askerinin esir alınmaması için gizli tutulmak kaydıyla 1 milyon sterlin vermeyi teklif etmiş; teklifin arz edildiği Enver Paşa bunun kesinlikle kabul edilmeyeceğini bildirdi. Daha sonra ünlü casus Lawrencence devreye girer rüşvet miktarını 2 milyon puanda çıkartır, ancak bu teklif de reddedilir. Townshend askerleriyle birlikte teslim alınmıştı. Toplamda; 13 General, 481 subay, 13300 İngiliz askeri esir alınmıştı.

Unutturulmak istenen Kût’ül Amâre Zaferi yüzüncü yılında yeniden gündeme geldi. Önce milletinin diniyle, sonra kültürüyle, sonra da tarihi ile kavgayı bitiren devlet devlet- millet bütünlüğünü sağlamada önemli bir adım atmış oldu. Unutulan ve unutturulan nice tarihi olay ve kahramanlar yeniden hatırlanacaktır. Kût’ül Amâre Zaferi bir başlangıç oldu. Sırada Medine Müdafaası, Gazze Savunması ve Özdemir Bey’in Musul harekâtı ve diğerleri var. Ömrü olan görecektir ve bunlar da mı varmış diyeceğimiz ve hayrete düşeceğimiz günler de gelecektir.

Yüzüncü yılında ümmetimizin Kût’ül Amâre Zaferi’ni tebrik ediyoruz. Şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.

Ömer Naci Yılmaz

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir