Mustafa Kolcu
Akıl merak eder, anlamak ve anlamlandırmak ister. Bu iradenin yaratılışında vardır. Öğrenme ve öğretme unsurlarının başında soru sormak gelir. İlim merak ve soru ile başlar. Her soru birçok sorunun önünü açarken, her cevap da birçok cevabın önünü açar. Sorusu olmayanın çabası olmaz. Çabanın olmadığı yerde de beklenti olmaz. Merakımız ve sorularımız sonuca götüren fikir araçlarıdır. Müslüman birey olarak yaşadığımız geçici dünyanın ve yaşayacağımız baki dünyanın soruları ve cevapları için düşünme erdeminin hakkını vermeliyiz. Allah’ın insana bahşettiği en büyük nimet olan aklımızı bu yönde kullanmalıyız. “Kur’an’ı okuyup düşünmezler mi? (Muhammed Suresi, 47/24) ilahi buyruğunu emir telakki etmeli ve gereğini yapmalıyız.
İnsan doğası gereği acelecidir. Bu aceleciliğin çoğu kez insanın hırsındandır. Ayetlerle gelen sorular olumsuz davranışların önünü kesmektir. Olumlu davranışlar için muhatabı düşündürmektir. Hem kendi benliğinin inşası için hem de toplumsal sorumluluklar için doğru sorular, doğru cevaplara götüreceğinden hedefe ulaşmamız mümkün olacaktır. Bugün kullanılan teknolojik imkânlarından biri de navigasyon hizmetidir. Bizi, bilmediğimiz bir adrese götürecek diye bu hizmete güvenip yol alıyoruz. Kısmen bildiğimiz dünyada yine kısmen bilebildiğimiz ahiret yurduna doğru yol alıyoruz. İnsan bu dünyanın bitimsiz yolcusudur. Bu nedenle yolu, yolculuğu bilene ihtiyacımız vardır. Bu kutlu yolculuğun kılavuzu vahiydir. Hayati olan bu kılavuz için Rabbimiz buyuruyor ki: ”Ant olsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu? (Kamer, 54/22) buyurularak akıllar uyarılır.
Sorular, insanın anlam arayışının ve iletişiminin yegâne aracıdır. Aklın anlam arayışı, zihne soruların düşmesini tetikler. İhtiyaca uygun seçilmiş bir soru, bulduğu cevaplarla birçok sorunu ortadan kaldırabilir. Allah kulunu çok iyi tanıdığından neye ihtiyaç duyacağını da en iyi bilendir. Bunun için akıl, bu sorulara muhatap kılınmıştır. Aklın düşünmesi ve düşündüğü ile harekete geçmesi doğru seçilmiş sorulara bulacağı doğru cevaplarla alakalıdır. İnsan bazen kendini, kendisine yeter zanneder de Rabbine karşı olan sorumluluğunu unutur. Bunun insanı götüreceği sonuç ise; azmak ve haddi aşmak olacaktır. Süreç azgınlığı ve haddi aşmışlığı sıradanlaştırır. Öyle ki ölüm yok, varılacak bir son yok ve bir diriliş yokmuş gibi konuşur durur. Böyle bir zihin sahibi sadece kendini değil; etrafını da kirletir. Oysaki insana yakışan arınmak ve iyiliği yaymaktır. Yaratıcının emrine sımsıkı tutunmaktır. Rabbimiz: “İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz?” (Neml, 27/46) sorusuyla iyiliğin merkeze alınması gerektiği emredilmektedir. Rabbimizin: “Ey insan! Kerem sahibi Rabbine karşı seni ne aldattı?” (İnfitar, 82/6) sorusu çok kıymetlidir. Hayati sorulara, hayat kılavuzu vahiyden arayacağımız cevaplar hayati olacak ve hayat kurtaracaktır. Hayati soruların cevaplarını ideolojilerden cevap arayanlar, kaybetmeye mahkûmdurlar. Dünyevi başarılar için birçok sınava giriyoruz. Bunun için yıllara yayılmış çeşitli eğitimleri aldık. Bir lisans eğitimine girebilmek için on iki yıllık bir eğitimi tamamlamak gerekmektedir. Tabi ki bu yeterli değildir, aynı zamanda lisans eğitimi için girilen sınavda soruları doğru bilmek ve cevaplamak gerekmektedir. Bu da yetmiyor, bu kez kazanılan bölümü başarılı bir şekilde tamamlamak gerekiyor. Bütün bu gayretler ne için? Dünyevi bir takım mevki ve makamları elde edip idealize edilen konfora kavuşmak için. Yeterliliği sınırsız olana sunulmuş bir hayat anlamlıdır. Yeterliliği sınırsız olan Rabbimiz soruyor: ”Allah kuluna kâfi değil mi? Ama seni, O’ndan başkası ile korkutuyorlar! …” (Zümer, 39/36) Allah’tan başka yeterli olan ne var ki? Mal, mülk mü? Hatır sahipleri mi? Kendilerinde güç vehmedenler mi? Rahmanın gücünün üstünde güç mü var? Allah’a teslim ve tabi olmadıktan sonra neye teslim olursan ol, neye tabi olursan ol, bütün bunlar ve bu uğurda verilen mücadeleler beyhudedir, boşunadır.
Soruların, sorunların ve bunlara aranan cevapların zamanlaması kıymetlidir. Dünyevi sınavlarda verilen zamanı doğru kullanmak ve doğru cevapları zamanında kodlamak da kıymetlidir. Süresi içinde kodlanmayan doğrular bir anlam ifade etmeyecektir, bir getirisi de olmayacaktır. Bize ikram edilen dünya hayatı için verilen süreyi rızaya uygun değerlendirmek çok önemlidir. Aksi ise keşkelere boğulmuş, beyhude geçmiş, yolu şaşmış, nereye gittiği bilinmeyen bir hayat olacaktır. Tam da burada ilahi ikaz geliyor: “Nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir, 81/29) İnsan nereye giderse gitsin, nerede yaşarsa yaşasın bunların doğruluğunu, sağlamlığını vahiy ile kontrol etmelidir. Bir şekilde yola çıkmak, hedefe varmak anlamına gelmez. Kılavuza dikkat etmek gerekmektedir.
Vahyin soruları, muhatabı küçümsemek için değil, aksine asıl değerine yüceltmek içindir. Sorunun bir diğer kıymeti, muhatabını utandırmadan umutlandırmaktır. Âlim olan Allah’a ait bütün sorular ve muhatabın vahiyden aradığı bütün cevaplar rahmet ve hikmet doludur. Allah sorular yoluyla sorgulamayı, düşünmeyi ve açıklayabilmeyi öğretti. Böylece rastgele bir hayat yerine, ilkeleri olan bir hayatı öğretti. Sorulara muhatap olmak istemeyen insan, sorunlara çözüm yolları bulamaz. Derdine çare arayan bir hasta, doktorun sorularına tepkisiz kalamaz. Manevi rahatsızlıkların tedavisi, ilahi sorulara doğru cevaplar bulmak ve gereğini yapmakla mümkündür. Maddi ihtiyaçlarımızı yaratan ve rızkımızı veren Rabbimiz, manevi ihtiyaçlarımızı da karşılayacaktır. “Gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Ra’d, 13/28)
İnsanın kıymeti yaratılış gayesinde saklıdır. İnsan nereden geldiğini, niçin geldiğini ve nereye gideceğini bilmelidir. Bunları hakkıyla bilmek, hakkıyla takdir edebilmek, iyi bir muhakeme gücünü gerektirmektedir. Vahyin insanlığın kulağına üflediği: “Bakmaz mısınız? Düşünmez misiniz? Görmez misiniz? Anlamaz mısınız?” soruları bir kimlik inşasına yöneliktir. Düşünüyorum, o halde varım diyen akıl, varlık sebebini bilip gereğini yaptığında onu bekleyen akıbet hayırlı olacaktır.
Vahyin soruları ve cevapları, insanın kalbi duruşunu ve olaylara bakışını netleştirir. Yaratılışın perdesini aralar, aklın şüphelerini giderir. Hayatı ve yaratılan her şeyi tanır, anlamlandırır ve iradeyi terbiye eder.
Rabbimizin mesajları, insanın kemale uzanan yolcuğunda yol arkadaşları ve dostlarıdır. Dostun, dostuna sorusu da olur, cevabı da olur, çağrısı da olur. Nihayetinde: “Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar. Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilir.” (İsra, 17/84)