Fatih Altunbaş
Çocukken oldukça sessiz ve içe dönüktüm. Ancak büyüdükçe bilgiye ve gerçeğe aç bir hale geldim. Geleneksel, yanlış ve zararlı alışkanlıklara karşı bir başkaldırı geliştirdim. İlerlemenin önünde bir engel olan ve bizi geriye götüren geleneklere karşı hep sorgulayıcı oldum.
Son günlerdeki okumalarımda glikoz artışları üzerine yapılan ilginç araştırmalar ve bulgularla karşılaştım. Bu artışların nasıl ruh halimizi etkilediğini, diyabet ve zihinsel sağlık sorunlarına nasıl katkıda bulunduğunu ve genel sağlığımıza olan etkilerini öğrendim. Bu bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Ufak tefek diyet değişiklikleriyle büyük sağlık gelişmeleri elde etmenin mümkün olduğunu birlikte görelim. Endişelenmeyin, sizi sevdiğiniz o enfes Antep fıstıklı baklavalardan vazgeçmeye çağırmıyorum. Bunun yerine, vücudumuzun şekeri daha iyi işlemesine nasıl yardımcı olabileceğinizi anlatacağım.
Glikoz Nedir?
Karbonhidratlar, örneğin ekmek, pirinç veya meyve tükettiğimizde, sindirim sistemimiz bunları daha basit şekerlere, esas olarak glikoza, dönüştürür. Glikoz emildikten sonra kan dolaşımına karışır ve vücutta işlenir. İlk olarak karaciğerde ve kaslarda glikojen olarak depolanır. Bu depolar dolduğunda ise glikoz, lipogenez adı verilen bir süreçle yağa dönüştürülür.
Glikoz Yüksekliği Nedir?
Bir glikoz yükselişi, yüksek karbonhidratlı veya şekerli yiyecek ve içecekler tükettikten sonra kan şekerinde hızlı bir artış anlamına gelir. Glikoz, vücudun işleyebileceğinden daha hızlı bir şekilde kana girdiğinde bu artışlar ortaya çıkar.
Vücut Peki Bu Artışlarla Nasıl Başa Çıkar?
· İnsülin Salgılanması: Pankreas, hücrelerin glikozu emmesine yardımcı olması için insülin salgılar ve kan şekerini düşürür.
· Kan Şekerinin Düşüşü: Artışın ardından kan şekeri seviyeleri genellikle çok hızlı bir şekilde düşer. Bu durum yorgunluk, sinirlilik ve açlığa yol açabilir.
· Enflamasyon: Sık sık tekrar eden glikoz artışları, vücutta iltihaplanma süreçlerini tetikleyerek uzun vadede sağlık sorunlarına neden olabilir.
· Hormonal Dengesizlikler: Ani kan şekeri düşüşleri açlık hormonu ghrelinin salgılanmasını uyarır. Bu hormon, enerji açığı algılandığında devreye girer ve iştahı artırır. Aynı zamanda stres hormonları olan kortizol ve adrenalin de salgılanarak kaygı ve sinirlilik hissine neden olur.
Glikoz artışları beyni etkiler, çünkü beyin optimal işlevlerini sürdürebilmek için sabit bir glikoz kaynağına ihtiyaç duyar. Ani yükselişler ve düşüşler şunlara neden olabilir:
· Sinirlilik, kaygı ve üzüntü.
· Dikkat, karar verme ve hafızada bozulma.
· Yorgunluk, motivasyon ve üretkenlikte azalma.
· Serotonin üretimindeki bozulmalar, depresyon riskini artırır.
Hepimiz yemek yedikten sonra yorgun hissettiğimiz anları yaşamışızdır. Bu, muhtemelen bir glikoz artışının sonucudur. Ama iyi haber şu ki, Allah’ın bize emanet ettiği bedenlerimizi korumak için uygulayabileceğimiz basit ama etkili bir yöntemler var. Başlamadan önce, Allah’ın bizi nasıl mükemmel bir şekilde yarattığını bir kez daha hatırlayalım.
Pratik İpuçları
1. Güne Doğru Bir Kahvaltıyla Başlayalım:
Şeker veya nişasta oranı yüksek yiyecekleri kahvaltınızdan çıkaralım. Sabah saatlerindeki glikoz artışlarını önlemek, gün boyunca daha az tatlı krizine yol açar ve ruh halimizi daha iyi düzenler.
Örnekler: Yumurta, zeytinyağlı sebzeler, salata, tavuk, yoğurt, fındık veya ceviz.
2. Sirke Kullanın:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sirke ne güzel bir katıktır.” (Sahih Muslim, Kitap 23, Hadis 5093) Yemeklerden önce veya yemek sırasında sirke tüketmek glikoz artışlarını azaltmaya yardımcı olur. Sirkenin içindeki asetik asit, karbonhidratların glikoza dönüşmesini sağlayan enzimleri engeller.
Nasıl Kullanılır: 1-2 yemek kaşığı sirkeyi bir bardak suyla karıştırın (sirkeyi saf olarak tüketmeyin; mideyi tahriş edebilir ve diş minesine zarar verebilir).
3. Yemeğe Sebzeyle Başlayın:
Yemekten önce lif açısından zengin sebzeler yiyin. Lif, sindirimi yavaşlatarak karbonhidratların kan şekerine daha yavaş karışmasını sağlar. Bunu protein ve yağlar takip etmeli, karbonhidratları en sona bırakmalıyız.
Neden: Bu sıralama, glikoz emilimini azaltır ve daha kontrollü kan şekeri artışlarına yol açar.
4. Karbonhidratları Protein ve Yağlarla Birleştirin:
Karbonhidratları tek başına tüketmek yerine protein veya yağ ile eşleştirin. Bu şekilde kan şekerindeki ani artışların önüne geçmiş olursunuz.
Örnekler: Üzümle peynir, baklavayla süt, pirinçle fındık veya patatesle tavuk.
5. Karbonhidrat Dışı Atıştırmalıklar Tercih Edilebilir: Glikoz seviyelerini sabit tutan atıştırmalıklar seçilebilir.
Örnekler: Fındık, yoğurt, sebzeler, peynir veya haşlanmış yumurta.
6. Tatlıyı En Sona Bırakın:
Tatlıları protein ve yağlardan sonra tüketmek, vücudun şekeri daha verimli işlemesine yardımcı olur.
7. Hafif Fiziksel Aktivite:
Yemeklerden sonra kısa bir yürüyüş, kasların glikozu emmesini destekler ve kan şekeri seviyelerini düşürür.Özetlemek gerekirse, dengeli kan şekeri seviyeleri, kalp hastalığı ve metabolik sendrom gibi kronik hastalıklarla ilişkili iltihaplanmayı azaltır. Fiziksel olarak aktif olmak ve kas kütlesini artırmak, glikozun daha verimli bir şekilde depolanmasına yardımcı olarak dalgalanmaları önler.
Belki bu ipuçlarından bazılarını zaten biliyordunuz, ancak amacım bu bilgilerin arkasında bilimi ortaya koymak. Allah bize hatırlatıyor: “De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer Suresi, 39:9)
Bugünün dünyası tüketim üzerine kurulu; kazanç sağlamak sağlığın önüne geçiyor. Sağlık endüstrisi, bizi zehirlerle dolu işlenmiş yiyeceklere boğuyor. Şekerli içeceklerden, paketlenmiş atıştırmalıklara kadar akıl almaz bir zarara maruz kalıyoruz. Tükettiğimiz şeyler konusunda bilinçli olmalı ve Allah’ın bize emanet ettiği bedenlerimize sahip çıkmak zorundayız.
Bu basit ipuçlarını uygular isek, inşallah bedenimize ve zihnimize (kendimize) büyük bir iyilik yapmış olacağız. Allah’ın bize emanet olarak verdiği bu can ve bedeni daha iyi korumak ve kollamak her insan için birinci derecede görev ve sorumluluktur. ‘’Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’’ Dünyada en büyük zenginlik nefes alıp vermektir. (Kanuni Sultan Süleyman Han)