Evet dün kaldığımız yerden devam edelim. Conkbayırı ziyaretimizi tamamladıktan sonra 2012 yılında açılan ÇANAKKALE DESTANI TANITIM MERKEZİNE geçiyoruz. Bence gerek mevkisi açısından gerekse içeriği açısından çok iyi tasarlanmış bir tanıtım. İlk önce yaklaşık bir saat süren, 11 ayrı odada yaklaşık beşer dakikalık bölümlerden oluşan tanıtım videolarını izliyoruz. İtilaf devletlerinin planının nasıl yapıldığından başlayarak Çanakkale’nin nasıl ele geçirileceği ve oradan da İstanbul Boğazına nasıl varılacağının yol haritası anlatılıyor. Her bölümde sanki o anı canlı bir şekilde yaşıyormuşsunuz izlenimi verilmiş. Odaların dekorasyonu anlatılan bölümlerdeki gelişmelere paralel olarak muazzam bir şekilde dizayn edilmiş.
Bu bir saatlik Çanakkale Destanı Tanıtımını izledikten sonra savaştan kalma eşyaları, malzemeleri vs. görüyoruz. Bir tarafta bir Anzak askerinin kullandığı üniforma ve el bombaları, bir tarafta orijinal tüfekler… Yaralılar için kullanılan ilaçlar. Mustafa Kemal’in kullanmış olduğu ayakkabısı, kullanılan mermiler, Anzakların hendek kazarken kullandıkları kazma ve kürekler, Anzak askerlerine ait ayakkabılar vs. Tanıtım programımızı burada tamamlayıp artık geçiyoruz Çanakkale Şehitler Abidesine…
Buraya ilk geldiğimizde bizi toplu olarak yapılmış şehitler mezarlığı karşılıyor. Yani aslında bu mezarların altında şehit yatmıyor. Bu şehit mezarları orada şehit düşenleri temsilen yapılmış. Çünkü şehit sayısı çok ve tespit edilememiş. Şu an orada yaklaşık atmış bin civarında şehit yatıyor. Bu her sayımda revize ediliyor. Şehit sayısının çok olmasından dolayı da tek tek mezar yapılmamış, bir mezarda temsili olarak otuzaltı şehit yazılmış. Hemen biraz ileride birçok dışarıdan gelen askerlerimizin de yattığı bölüm var.
En ilgimi çekenlerden bir tanesi de ortada tek başına duran Meçhul Asker mezarı. Bu mezarın hikayesi kısaca şöyle; Bir Anzak askeri tarafından Avustralya’ya götürülen Türk askerinin kafatası, yıllarca orada mumyalanmış şekilde bekletilmiş, bu Anzak askeri bundan müteessir olmuş, pişman olmuş ve torununa bunu bir vesile ile geri gönderin diye tembih etmiş. 18 Mart 2003 tarihinde resmi törenle defnedilmiştir.
Ve geliyoruz abidenin olduğu yere. Karşısında Seddülbahir, çaprazında Çanakkale Boğazı… Hengamenin koptuğu yer. O devasa abidenin üzerinde bir şey dikkatimizi çekti. Rehber hocamız müthiş bir şekilde anlatıyor: Bir hendeğin içinde dört asker sıralanmış, en öndeki asker düşmana silah doğrultmuş, arkasındaki asker ayakta dikiliyor… En güzeli de ne biliyor musunuz! Bir asker de onların arkasında namazını eda ediyor. Bizim savaşı kazanmamızdaki en büyük varlığımız; Allah’a olan inancımızla, abdestsiz gezmeyen askerlerimizle, iman gücümüzle bu savaşı kazanmamızdır.
Bütün heybetiyle selam çakıyor düşmana. Resmen şöyle diyor: Burası dingonun ahırı mı! Burayı geçmeniz için bizi değil imanımızı yok etmeniz gerek. Allah’a olan inancımızla, Hz. Peygambere olan misyon borcumuzla, birbirimize olan saygımızla ÇANAKKALE GEÇİLMEZ! Bu misyon üzerimizde oldukça, biz biz oldukça kimse bizi Allah’ın gücüyle de tarih sahnesinden silemez… Bu duygu ve düşüncelerle dün de yazımda belirttiğim gibi Çanakkale’yi kutlamıyor, SAYGIYLA ANIYORUM.Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin inşallah. Selam ve dua ile…
İbrahim Yavuz