Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

YARATILMIŞLARIN İRADELİSİ

Zamanın ötesinde yaşamak… Bu deyişi kavramak, içselleştirmek, uygulamak çok önemli gerçekten. Biz bunu yapabiliyor muyuz? Daha doğrusu Yapabilir miyiz? Bazen üzerime bu ruh hali çöker. Kendimi bazen içinde yaşadığım andan, dünyadan yukarı çekip neler yaptığımı/yaptığımızı, insanların nasıl bir ruh hali, çıkmaz, çare arayışı içinde görmeye çalışıyorum…

Anlamaya çalışıyorum daha doğrusu. Bu dünyaya niye geldiğimizi, hangi görevi/görevleri omuzlarımıza yüklediğimizi, tabiki halife kılındığımız bu dünyada yaratılış misyonumuzu yerine getirip getirmediğimizi…

Hiç şüphesiz Allah, daha bu kainatı yaratmadan emanetini dağlara teklif etti de dağlar bunu kabul etmedi. İrade var mıydı dağlarda? Yok. İsteseydi dağlara da yüklerdi irade kavramını, dağların ruhuna. Ama bunu bir tek biz insanlara yükledi. İradesi olan biz insanlara… Bunu ancak ve ancak insan yapabilirdi.

İyi veya kötü olan bir şeyi yapıp yapmama iradesi bize ait. Allah iyiyi ve kötüyü yarattı, biz tercih ettik, o yolu biz istedik diye. Yoksa insanın yaratılmasındaki, bu dünyanın var olmasındaki mana olmazdı.

Hz. Adem ve Hz. Havva “Cennet” makamından neden kovuldu? Allah’ın emrine uymadılar. Sonra yeryüzüne gönderildiler. Tövbe ettiler. Allah da kabul etti. Hz. Adem bir insandı, insan olarak bir hata yaptı, hatasının bedelini yeryüzüne inmekle ödedi. Demek ki buradan çıkarılacak bir ders var bizlere, daha ilk insandan gelen hem de. Hata yaptık, hatamızı anladık, tövbe ettik. Sonra tekrar af edildik. İşte büyük mükafat bu. İradesi olan insan hata yapar ancak önemli olan hatadan ders çıkarıp düzeltme iradesinin de olması mühim.

Ya şeytan ne yaptı? O da bir melekti aslında, tıpkı diğer melekler gibi. Diğer melekler de iradesizdi, şeksiz şüphesiz Allah’ın dediğini yaparlardı, öyle yaratılmışlardı. Ama Şeytan, Hz. Adem’e secde etmedi, Allah’ın secde et emrine uymadı, İBLİS olmayı seçti. Ben ateşten yaratıldım, Adem ise topraktan, ben ondan üstünüm, secde etmem dedi. Allah’ın emrine itaat etmedi. Burada önemli olan bir nokta var, burayı kaçırmayalım. Şeytan neden Hz. Adem’e secde edecekti? Hz. Adem’in ne ayrıcalığı vardı? Benim buradan çıkardığım, irade, irade, irade… Hz. Adem’in bu durumundan anladığım, insanın yaratılmışların iradelisi olduğu. Ne yapıp yapmayacağına karar verme yetisine sahip olmak… Bu büyük bir şeref.

Düşünün bir de, Habil ve Kabil’i. Bunlar iki kardeş. Hz. Adem’in oğulları. Kabil çiftçiydi, Habil çoban. Allah’a sanatlarının meyvelerini sundular. Kabil ekip biçtiği toprağın mahsulünden, Habil ise bakıp büyüttüğü sürünün ilk doğanlarından ve onların ürünlerinden Allah’a sundu. Allah, Habil’inkini beğenmişti. Kabil, kıskançlık, hasetlik krizine girdi. Kardeşi Habil’i öldürmeyi tercih etti. Niçin? Habil’i öldürmeme iradesine hakim olabilecekken, insan olarak fıtratında var olan hale bürünüp o yolu seçtiği için.

İnsanlık tarihinin başından beri olagelen hadiseler. Peygamber olsan da, peygamber oğlu olsan da, inansan da inanmasan da, iman etsen de etmesen de böyle.

Hz. Nuh, Peygamberdi. Ama oğluna gemiye binmesi için söz geçiremedi. Oğlu, inanmama iradesini tercih etti. Bunun sonucunda da boğulup gitti. Hz. İbrahim Peygamberdi, Nemrut’u inanmaya davet etti, Nemrut ise onu ateşe attı. Hz. İbrahim’in ateşe giderken imanını zedelemekten en ufak bir vazgeçme kırıntısı dahi yoktu. Allah ona karıncaları ile su taşıdı. O mikroskobik damlalar İbrahim’i ateşten korudu. Bu neydi? İradenin ta kendisi. Hem de o zorlukta, hem de o ateşin içinde.

Hz. Yakup’un oğulları, kardeşi Yusuf’u hiç istemediler, onu kıskandılar, gezme bahanesiyle götürüp kuyuya attılar. Onlar kardeşine bu zulmü reva görme iradesini sergilerken, Allah, Yusuf’u o kuyudan çıkardı, Mısır’a önce Maliye Bakanı sonra da Hükümdar eyledi. Ona zulmü reva görenlere Yusuf, şefkatle yaklaştı. Peygamber olmak öyle kolay mıydı gerçekten? O makam nasıl bir irade istiyordu. O irade ki saf, nefretten, kinden uzak, kucaklayıcı, alnımızın ortasındaki nefsi ayaklar altına alıcı bir irade…

O’nu anmadan bu yazının anlamı olmazdı. O kainatın, yaratılmışların en şereflisi. Allah bu kainatı O’nun yüzü suyu hürmetine yarattı. Siz bir Peygamber düşünün ki, sınanmadığı sınav gelmesin… Ama O son Peygamberdi. Hz. Muhammed (sav) idi. Daha doğmadan babasını, 6 yaşında annesini kaybetmişti. 8 yaşında dedesini kaybeden Hz. Muhammed tüm sevdiklerini bir bir kaybediyordu, çocuklarını kendi elleriyle toprağa vermişti. Peki, Allah, O’nu Peygamber yapacağı birini neden bu kadar sınardı. O’nu sevmiyor muydu? Bilakis, Kainatı O’nun yüzü suyu hürmetine yaratmıştı, böyle yaparak O’nu bir misyon olarak hazırlıyor, O’nun ruhunu yoğuruyordu…

O’nun iradesi İslam devleti olarak vücut bulacak, Hira’da tek başına başlayan İslam Davası kar topu gibi büyüyecekti… Bu yolda, nice zorluklarla karşılaşacaktı. Yollarına dikenli çalılar konacak, taşlanacak, sırtına deve işkembeleri konacak, ama O davasından vazgeçmeyecekti…

Bugün öyle bir hale geldik ki, müspet en küçük bir irade tecellisinin lehimize sonuçlanacağı zamandayız. Bugün kötülüklerin bütün nüveleri etrafımızda, içimizde. Yukarıda zikrettiğimiz zamanda nice zorluklar içinde sağlam irade ortaya konuldu. Bugün elimizde her türlü imkan varken tam aksi bir irade sergilememiz gerçekten acı. Tokuz açlıktan bahsediyoruz, şükür yok, dünyanın öbür tarafındaki açlıktan ölen insanlardan haberimiz yok. Camilerimiz var gelen yok. Okumak için her türlü kaynak bol ama açıp okuyacak insan yok… Yavuz Bahadıroğlu hocanın da dediği gibi, insanoğlu binlerce yıl telefonsuz ve televizyonsuz oldu, ama hiç kitapsız olmadı. Bugün herkesin evinde televizyon, elinde telefon var. Fakat çok az evde kitaplık, çok az elde kitap var. Kara cehalet kol geziyor…

İçki, kumar, zina, hırsızlık… Kötülüklerin anaları. Nasıl bir irade içinde bulunuyoruz ki, çukurun içinde debelenip duruyoruz. Bu noktada değinilebilecek ve söylenebilecek tek söz, insan önce kendisini düzeltecek, kötülüklerden uzak duracak, sonra bunu etrafındaki insanlara yayacak. Böylelikle aileler sağlam bir yapı üzerine kurulacak.  Toplumlar da refaha erecek… Görüldüğü gibi insan kendine çeki düzen verdiğinde toplum da refaha ermekte…

Bu refaha ermemiz için öncelikle şunları yapmamız lazım: Çocuklar kendine güveni öğrenmeli önce, benim misyonum ne, fıtratını bilmeli, fıtratına güvenmeli, sabrı öğrenmeli, yokluğu, zorluğu çekmeli, yok olmanın ne demek olduğunu içselleştirebilmeli. Memnun olmayı, sevgiyi, vermeyi, cömertliği bilmeli. dürüstlüğü, insan-vicdan ekseninde adaleti öğrenmeli. saygıyı, yalanın kötü olduğunu… Eğer ki çocuk, şiddetin ortasında ise saldırganlığı öğrenir, korku ortamında yaşıyorsa zayıflığı ve kaygıyı öğrenir… Bu saydığım iradeleri kuşanır…

Bitirelim…

Son olarak duamız Hz. Adem ve Havva’nın cennetten kovulduklarında yaptıkları dua gibi olsun: “Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz”

Rabbim bizleri sağlam, Allah’ın istediği doğrultuda amel eden takva sahibi kullarından eylesin, amin…

Selam ve dua ile…

İBRAHİM YAVUZ

İbrahim Yavuz *

Tüm Yazıları →
İbrahim Yavuz

Ayrıca Bakınız

KAYBOLAN GENÇLİK İDEALİZMİ -1-

15 TEMMUZ gençliğinin vatan millet söz konusu olduğunda o cengaverliğini bir kenara bırakarak üzülerek görüyorum …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir