Perşembe , 10 Ekim 2024
Son Dakika Haberler
BUNU İZAH EDEMEZSİNİZ

BUNU İZAH EDEMEZSİNİZ

1 Kasın 2015 seçimlerine doğru giderken bütün dünyanın gözü Türkiye’nin üzerindedir. İnsanlık ve özelliklede mağdur Müslümanlar, kulak kesilmiş bu coğrafyadan gelecek bir sesi, Türkiyeli Müslümanların çıkartacağı gür sesi beklemektedirler. Türkiye’deki kardeşlerinden kendi başlarını öne eğdirmeyecek, umutların başka baharlara ertelenmediği bir sonuç beklemektedirler. Şu hakikat unutulmamalıdır ki bu insanlar yüz senedir bu günleri bekliyordu. Bu gerçeği bizden çok daha iyi o bölgelere gidenler, yazarlar-çizerler ve hocalar bilmektedir. Sizi gördüklerinde o insanların gözlerinin nemlenmesini, ağlamalarını, şimdiye kadar neredeydiniz demelerini, geç kalmadınız mı sitemlerini unuttunuz mu? Onların yarı yaşında olmanıza rağmen oturdukları minderi size verdiklerini unuttunuz mu? Osmanlının torunları gelmiş diye seksenine merdiven dayamış ihtiyarların sizleri ayakta karşıladığı günleri unuttunuz mu? Sizin geldiğinizi haber alan ihtiyarların, çocuklarını sizin bulunduğunuz yere gönderip Osmanlının torunlarını bu eve getireceksin, getirmezsen sen de bu eve gelme talimatı verdiklerini unuttunuz mu? Hadi bunları unuttunuz. Yahu bunları bize siz anlatmıştınız bunu da mı unuttunuz? Sizin evlerinizde belki Osmanlı bayrakları yoktur, belki Türk bayrağı da yoktur. Fakat siz de biliyorsunuz ki o insanlar evlerine perde olarak Osmanlı ve Türk bayraklarını asmaktadırlar.

Ümmet coğrafyamız bu seçimle çok yakından ilgileniyor. Seçimler üzerinden Türkiye ile, kardeş olarak gördüklerinin takınacakları tavırlarla ilgileniyorlar. Onlar için Türkiye sıradan bir ülke veya sıradan bir İslam ülkesi değildir. Onlar için Türkiye ana ocağıdır, baba ocağıdır, ata ocağıdır, adam ocağıdır. Onlar için Türkiye her ne kadar halifelik kurumu kaldırılmış olsa da hilafet misyonunun ruhunun diri olduğu bir ülkedir. Bunun için Türkiye ile ilgili her şey onları çok yakından ve yürekten ilgilendirmektedir. Zira Osmanlı sonrasında bu insanların umutları, dışarıdan ve içeriden bil umum düşmanlar tarafından kırılmak ve budanmak istenmiştir. Uzun bir dönem bunu başarmışlardır.

Asıl acı olan ise gönül coğrafyamızın, ümmet coğrafyamızın, iman coğrafyamızın umutlarını kıranların ve budayanların bir kısmının bizim mahalleden olmasıdır. Ve bunların başında da siyasi hayatının tamamında ümmeti heyecanlandıran rahmetli Erbakan’ın peşinden gittiğini zannedenlerin olmayan duruşları gelmektedir. Allah aşkına şu duruşa bakar mısınız? İnsanlığın ve İslam’ın bir numaralı düşmanı olan ve rahmetli Erbakan’a 28 Şubat sürecinde kan kusturan, ona hayatı zindan eden Aydın Doğan’ın yanında durabilmektedirler. Beceremediniz, çekilin gidin diyen paralel çetenin yanında durabilmektedirler. Her haliyle Türkiye düşmanı olan, kendi halkına ve her türlü kutsala ihanet eden Esad’ın yanında durabilmektedirler. Erdoğan düşmanlığında Netenyahu’ya nal toplatacak şekilde durabilmektedirler. Pazarlık konusu yaptığı yirmi milletvekilini alamayınca adeta kudururcasına saldırabilmektedirler. Kinlerinde, hasetlerinde, nefretlerinde boğulup gideceklerdir.

Bir de bunların dışında afişte ismini görmeyince yan çizenler var. Adamları listeye giremeyince hayıflananlar, öfkelenenler, kızanlar, darılanlar var. İki seçim öncesine kadar Müslümanların lehine hiçbir şey yapmadılar deyip kızanlar şimdilerde bize listelerde yer vermediler diye kızıp duruyorlar. Kimlere öykünüyorsunuz? Yıllarca seçimler öncesinde Demirel’e gidip kontenjan kopartmaya çalışan tarikatları, cemaatleri, yapıları eleştirip duruyordunuz. Biz de size hak veriyorduk. Zira kocaman göbekli, sakalı belinde tarikat şeyhlerini, badem bıyıklıları Demirel’in elini öperken gördüm. Şimdi sizin kontenjan kopartmak için Demirel’in elini öpen o şeylerden ne farkınız kaldı. Yıllarca birileri meclise girdi de ne oldu? Ümmetin hangi yarasına merhem oldular? Sizin adamlar girince ne olacak? Girseydi iyi olurdu diyebilirsiniz ve bunda da haklı olabilirsiniz. Fakat adamlarımız listelere giremedi diye yan çizmek, karalamaya başlamak, sessizliğe bürünmek de ne oluyor ki? Ampulleri yakın dediğiniz günlerde hangi maslahatla yakılmasını istiyorsanız aynı maslahatlar bugün de geçerli değil midir? Bizim durduğumuz ve baktığımız yerden aynı maslahatların geçerli olduğu görülüyor. Büyük şehirlerde oturuyorsunuz diye, medyaya televizyonlara yakınsınız diye, sağda solda adamlarınız var diye bizden daha iyi gördüğünüzümü zannediyorsunuz. Hayır, bizden daha iyi görmüyorsunuz ve göremiyorsunuz. Sadece gördüğünüzü zannediyorsunuz. En basit örneği paralelciler meselesidir. Bir zamanlar siz de az Fetocu değildiniz. Biz köyden, mezradan, mezireden gördük fakat sizler büyükşehirlerden yine görmediniz, göremediniz. Maalesef bugün yine görmüyorsunuz, göremiyorsunuz. Geldiğimiz noktada “Arap uyandı.” ve “Maymun gözünü açtı.” deyimleri devreye girmiştir. Artık isteseniz de bu milleti koyun sürüsü gibi istediğiniz yere yönlendiremeyeceksiniz. Ya siz bizim durduğumuz yere geleceksiniz ya da olduğunuz yerde çakılıp kalacaksınız. Ve tarih sizi ümmet kan ağlarken sessiz duran adamlar olarak kaydedecektir. Sadece böyle de kaydetmeyecek ve size…

Biz tüm kızgınlıklarımızı, kırgınlıklarımızı, dargınlıklarımızı yüreğimize gömüyor ve  ümmetin yanında yer alıyoruz. Abdülhamit’e ihanet eden Müslümanların onursuzluğu klavuzunuz olmasın. Nefsinize göre değil, imanınıza göre davranın. Adam gibi de nasıl davranacağınızı topluma deklare edin. Kim gibi yapmanız gerektiğini de hatırlatalım. Sekiz milletvekili ile meclise giren rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu “Müslümanların iktidarına engel oldu dedirtmem.” demişti. Onun bu sözü söylediği yıllarda, ümmet coğrafyası, iman coğrafyası diye bir dert de yoktu. Ama şimdilerde derdimiz çok bunu siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Siz yan çizerseniz bu millet de sizi çizer unutmayın. Benden söylemesi, sizden de kızması.

 

Ömer Naci YILMAZ

 

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir