Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

12 Eylül istila Hareketi

Yollarda in cin top oynuyordu, hayat sanki bir an durmuş gibiydi. Caddelerde sokaklarda dolaşan birkaç sahipsiz itten başka yer yere askerler köşeleri, kavşakları tutmuştu.

Ne zaman asker yönetime el koysa, Türkiye’nin iç siyaseti çöker, dış politikası yerlerde sürünür, ekonomisi alt üst olur, hazinesi boşalır, sanat, kültür ve edebiyatı duraklama dönemine girer, yer altı ve yer üstü zenginlikleri birilerine peşkeş çekilir, uluslararası ilişkiler kilitlenir…  Türkiye, içte ve dışta izolasyona alınıp, bir avuç ehliyetsiz, liyakatsiz generalin elinde perperişan edilir.

27 Mayıs 1960, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat dönemlerinde yaşananlar ortada. Yalnız 28 Şubat döneminde 17 tane Banka iflas ettirilmiş, bu Bankaların borçları da devlete ödettirilmiştir.  Yani fakir fukaranın, milletin verdiği vergilerle ödendi içi boşaltılan bankaların borçları..

12 Eylül öncesi Akıncılar Teşkilatı kapatılmıştı. İrtibat adresi olarak çalışmalarımızı Genel Başkanı olduğum Türkiye İmam-Hatip liseleri mezunları Federasyonunun Kızılay’daki Genel merkezimizden yürütüyorduk.

On Eylülde birkaç arkadaş Bursa hapishanesinde yatan gençlerle görüşmek üzere Ankara’dan Bursa’ya gittik. Aldığımız duyumlara göre bizim arkadaşlarımızı farklı bir ideolojik gurubun koğuşuna koymuşlar, onlar da bizim gençlere işkence ediyordu. Hapishane yetkilileriyle görüşüp yapılan yanlışı düzeltip dönecektik. Kafamızdaki hesap ve program böyle idi.

Bursa’ya varıp Hapishane müdürüyle hırgürden sonra gençleri ayrı bir koğuşa aldırdık.

Ertesi gün dost, ahbap ve arkadaş ziyaretini tamamladıktan sonra ben Ankara’ya Mehmet Abi ve Ali de İstanbul’a gitmeye karar verdiler.

Gece otobüse binip sabah vakti Ankara’da olacak şekilde bileti ayarladık..

Sabah üç buçuk sularında Eskişehir Sivrihisar arasında arabamız askerler tarafından durduruldu. Bir subay ön kapıdan otobüse binerek Askeri darbe yapıldığını, Asker yönetime el koyduğunu söyleyerek aşağı indi.

Benim arkamda on üç numaralı koltukta oturan resmi giyimli iki Astsubaydan birisi  altı numaralı koltukta  seyahat eden sakallı genç adama bakarak gericilere (!) dindarlara küfretmeye başladı. Göstereceğiz, hesap soracağın, analarından emdiği sütü burunlarından getireceğiz gibi ve ağza alınmayacak küfürler savuruyordu.

O küfredilen sakallı genç adam bendim. Ayağa kalktım ona ulumamasını söyledim. Ortalık kızıştı. Onu yanındakiler onu, beni de benim yakınımdaki yolcular sakinleştirmeye çalıştı.

Gençliğimin en delikanlı dönemiydi, Siyah Kuşak 1. Dan iyi bir Teak-wandocu, Türkiye şampiyonu güreşçi, Spor Akademisinden yeni mezun olmuş bir sporcu olarak ağzından küfürler fışkıran, salyalar akan iti susturacak güçteydim.Olmadı.

Hiçte hesapta olmayan bu olay mı bela mı nedir, ahlak ve terbiyemize yakışmayan bir durumla karşı karşıya kaldım. O söyleyeceğini bitirdi, kusacağı kadar kustu ben de yerime oturdum. Ama, sinirimden ellerim titriyordu, ben de sigortalar atsa da, yinede nefsime hakim olmaya çalıştım v e sustum. İçimden Kur’an okuyarak sakinleştirdim kendimi.

Şoför radyoyu açtığında askeri marşlar çalıyordu.

Otobüsümüze yolumuzu kesen asker yol verdi ve Ankara’ya doğru hareket ettik. Herkesin uykusu kaçmıştı, otobüsün içine bir ölü sessizliğinin ağırlığı vardı. İçimden sessizce haykırıyordum. Öfkem dağlara çıkmış, düşüncelerim mavzer gibiydi.

Saat altı sularında Ankara Garına geldiğimizde inzibatlar herkese talimatlar yağdırıyordu. Taksiye binin hemen buradan uzaklaşın diyordu.

Ben de bir arabaya binerek hemen oradan Demetevler 9. Cadde, Diriliş Apartmanındaki evimize ulaşmak üzere hareket ettim.

Yollarda in cin top oynuyordu, hayat sanki bir an durmuş gibiydi. Caddelerde sokaklarda dolaşan birkaç sahipsiz itten başka yer yere askerler köşeleri, kavşakları tutmuştu. Ülkemiz baştan başa kendi ordumuzun işgali altındaydı.

12 Eylül sadece askeri bir darbe ile yönetimin askerler eline geçmesi değil. İşgaldi, sömürüydü, zulümdü, işkenceydi, katliamdı, baskıydı, idamdı, kıyımdı bir buçuk milyon insanı sorgulayan, ülkeyi baştanbaşa bir hapishaneye çeviren bir faşizmdi.

Anadolu’yu işgal ederek binlerce insanımız katleden Moğol ve Timur istilası gibiydi.Bu sefer istilacılar, işgalciler, katiller  yabancı ordular değil, kendi ordumuzu yöneten parmak sayısı kadar general ve onları destekleyen/ desteklemek zorunda kalan diğer subaylardı..

Türkiye Tarihine bu darbe bana göre 4. Anadolu işgaliydi.

Kemalist paradigmanın son tangosu, yeni bir dönemin de başlangıcıydı.

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Bir Seçim Fırtınası ardından… (3)

Arif Altunbaşİlk defa yarım asır sonra CHP nasıl Türkiye’ nin en büyük partisi olarak kara …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir