Cumartesi , 5 Ekim 2024
Son Dakika Haberler
Eski Türkiye’den manzaralar / SİNEMA

Eski Türkiye’den manzaralar / SİNEMA

15.01.2015

 

PARAMIZLA REZİL OLURDUK

Çocukluk yıllarımızın tek eğlencesi sinemaydı.

Hafta sonunu iple çeker, Cüneyt Arkın’ın Malkoçoğlu filmlerinden biri oynuyorsa keyfimize diyecek yoktu.

Çocukluk yıllarından çıkıp gençlik devresine girdiğimizde, ‘ÇİN’ filmleri piyasaya doldu.

Demek ki, ÇİN’in ayak sesleri 1970 li yıllarda duyulmaya başlanmıştı.

Peki, paramızla nasıl rezil oluyormuşuz onu anlatayım.

 

Gençlik yıllarına ayak basıp kendimizi bilmeye başladığımızda, sinemada bir şeylerin bizi rahatsız ettiğini hissetmeye başladık. Bu televizyonun yaygınlaşmasıyla çok daha belirgin olmaya başladı ancak bir türlü tarifini yapamıyorduk.

 

KAHRAMANLAR HEP BATIDAN HAİNLER HEP BİZDEN

Yabancı filmleri seyrettiğimizde kahramanlar ya Amerikalı ya da İngiliz.

Dizilerde bu daha belirgin işleniyordu. Bu sefer işe papazlar da karışıyor, evimizin içinde adeta iyilik melekleri gibi dolaşırlardı.

 

Peki, Hristiyan dünyası bu kadar kahraman, bu kadar iyilikseverdi de,

İslam dünyası nasıldı?

Bir defa Arap’sanız;  görgüsüz bir şey bilmez para babası işe yaramaz söğüşlenmeye hazır birisiniz demektir.

Kıvırcık saçlı esmer Filistinli bir Arap’sanız kesin teröristsiniz.

Asyalı esmer bir Müslüman ise, bu sefer terörist veya uyuşturucu kaçakçısı olmanız münasip görülmüş.

 

LOZANIN GİZLİ MADDELERİ

Gelelim bize…

Batının gözünde biz nasıldık?

Bütün kötülükler dağıtıldı bize ne kaldı diyeceksiniz?

Hollywood filmlerinde siyahlara verilen tüm pis işler bu sefer bize veriliyordu.

Eğer batı filmlerinin birinde rol icabı bir Türk varsa; uyuşturucu, çete, sokak çatışmaları, kadın satıcılığı gammazlık ne isterseniz ona verilirdi. O da bu işi hakkıyla yerine getirirdi.

Eğer Mafya babalığı falan söz konusu ise, o rol İtalyanlarındır.

Neden?

Çünkü mafya babalığında güç var… İmrenilecek bir şey.

Gücün olduğu yerde biz olmamalı idik.

 

Batı sinemasında böyle idik de, bizim(!) sinemada ‘Biz’  nasıldık?

Hemen söyleyeyim.

Batı sinemasından çok daha kötü…

Batı sinema ve dizi filmlerinde papaz ne kadar iyiliksever, her işi çözen melek gibi birisi ise, biz de imam onun tam tersi…  Hain, cahil, madrabaz vb. aklınıza gelen tüm kötü vasıflar din adamı rolündeki oyunculara verilirdi.

Bütün bunlar LOZAN anlaşmasının gizli maddeleri icabı yerine getirilen vazifeler olduğunu çok sonra öğrenecektim.

Lozan’ın gizli maddeleri sinemaya nasıl yansıdı arz edeceğim ama önce bir anımı aktarmak istiyorum.

 

BEYAZ PERDEYE FIRLATILAN SOPA

Çocukluk yıllarında tek eğlencemizin sinema olduğunu söylemiştim.

Hafta boyunca harçlığımızı biriktirir, boğazımızdan keser sinema biletini denkleştirmeye çalışırdık.

Bazen de harçlığımızı denkleştiremez, sinema zevkimiz bir hafta sonraya kalırdı.

Bu kadar zor şartlarla sinemaya gittiğimiz bir günde, filmde rol icabıöyle bir imam figürü canlandırmışlardı ki, çocuk halimle içim ezilmiş o sahnelerden büyük bir sıkıntı duymuştum.

Derken,

Finale doğru imamın yaptığı ihanetler öyle bir zirve yaptı ki, sinema seyircileri arasında bulunan bir hamal  –Mardin’de hamalların özel bir kıyafeti var ve gündüz sinemasına gelen hamallar haliyle o kıyafetlerle gelirdi. Biz çocukların gece sinemasına gitmesi yasaktı. –  hamalların malum o galiz küfürleri eşliğinde,elindeki sopayı beyaz perdeye savurdu.

İçim bir daha ezildi.

Hâlbuki

O tarihlerde birçok cami kadro verilmediği için kapalıydı.

Ramazan vb. günlerde halkın içinden gönüllü biri çıkar teravih namazlarını kıldırır, kendi çapında camiyi açık tutmaya çalışırdı.

Mahalleli de namaz kılsın kılmasın fark etmez, imama gönlünden ne koparsa çıkartıp verirken imamın o mazlum ezik hali ile şu anda beyaz perdede bize anlatılanlar o kadar tezat ki…

Fırlatılan sopa.

Arkasından gelen galiz küfürler.

Hangisine yanayım.

‘Paramızla rezil olduk…’ demeyi henüz bilmiyordum.

Ama içime büyük bir sıkıntı çökmüştü.

Hem imamlara yapılan bu haksızlık, hem paramın boşa gitmesine.

Haftaya harçlığı denkleştirip sinemaya gidemeyebilirdim.

Zaten ondan sonra hangi filme gittiysem içimden  ‘Din adamı rolünde birisi olmasa bari…’ Diye geçirmişimdir.

 

Hayatım boyunca ne o filmi, ne de hamalın imamlara o küfürlü sözler eşliğinde beyaz perdeye savurduğu sopayı unutmadım.

O gün LOZAN’ın gizli maddelerinden biri başarıyla uygulanmıştı.

Şimdi anlıyorum. Birileri neden ‘Ahh eski Türkiye…’ diye iç geçirdiklerini

 

 

MÜNİH’TE 25 SAAT

Sinemanın aleyhimize işler çevirdiğini anladıktan sonra bıraktık.

Ödül alan birkaç filme gitme teşebbüsünde bulundum, baktım aynı hikâye.

Ülke halkımızın örf ve adetleri alaya alınıp aşağılanıyor, batının o tefessüh etmiş değerleri yüceltiliyordu.

Uzun bir aradan sonra bir gün FİLİSTİN davası ile ilgili bir filmin sinemada oynadığını duydum.

1972 Münih olimpiyatları sırasında Filistinli gerillaların, İsrailli sporcuların kaldığı kampı basarak sporcuları rehin almalarını konu alan bir filmdi ‘‘Münih’te 25 Saat’’

 

O tarihlerde dünya sinema sektörünün Yahudilerin elinde olduğunu bilmediğimizden, film boyunca İsraillilerin karıncaezmez, masum, iyiliksever vs. gösterilmesi bizi iyice şişirmiş, finalin ‘Masum Yahudileri öldüren katil Filistinliler…’ şeklinde bitmesine fena halde bozulmuştuk.

Film bitmeden İsrail aleyhine sloganlar atarak sinema salonunu terk ettik.

Haklarını yemeyelim. Devrimci arkadaşlarda bu sloganlarda bize eşlik etmişti.

O tarihte Devrimciler de Filistin davasına sahip çıkıyordu.

Sinemadan yine koptuk.

 

MİLLİ SİNEMA

Milli sinema adıyla birkaç film çevrildi ama sanat yönü zayıf ideolojik zorlamalarla çevrildiği için bizi sinemaya geri döndürmedi.

Daha sonra televizyonun yaygınlaşması ile zaten sinema sektörü de krize girerek, bir dönem kapanmış oldu.

 

ŞENER ŞEN

MAHSUN KIRMIZIGÜL

‘Bir dönem kapanmış.. ‘ Derken, bir de baktık sinema küllerinden yeniden doğuyor.

Üst üste ‘Kaliteli’ filmler çevriliyor.

Bizim de içimizde küllenen bir sinema sevgisi var ya…

Gerçekten ses kalitesi, efektler, görüntü her şey çok güzel.

Artık ‘Filmde din adamı rolünde birisi olmasa bari..’ Diye, bir endişemde kalmadı.

Yapımcılar bu işi öğrenmiş, din adamlarını kötülemekten ekmek çıkmayacağını anlayarak, bu işten vaz geçmişler.

Bilhassa Şener Şen’in oynadığı filmleri büyük bir zevkle seyredip, takdir ederken…

Fakat o da ne?

Film işlediği konu, çekimler her şey gayet güzel ama finale doğru eşcinsellerin masum, kahraman vs. gösterilmesin mi?

Kızgın ve şaşkın bir şekilde salondan çıktım.

 

FON

VE YAKLAŞAN BÜYÜK TEHLİKE

Bu sektörde bize saldıran ‘GAVUR’un mevzi değiştirdiğini… Farklı bir yöntem izlediğini sezmiştim ama nasıl?

Nasılını bu sektörde çalışan bir arkadaşımdan kısmen dinledim.

Daha resmin tamamını görmüş değiliz ama o dinlediklerimi aktarayım.

Batıda, bilhassa Avrupa’da;  başta sinema olmak üzere, çeşitli sanat dallarını destekleyen bir fon veya ‘FONLAR’ varmış.

Ben de ‘Ne güzel işte. Bu sanat dalları destek olmadan ayakta duramaz.’  Diye içimden geçirirken, arkadaşım anlatmaya devam ediyor.

‘Bu fonlar maalesef iyiyi değil… Kötüyü teşvik etmek için kurulmuş fonlardır. En büyük fon, sapık davranışları olan Homo… Lezbiyen vb. Eşcinsellerin iyi yönlerini ön plana çıkaran, onları kahramanlaştıraninsani taraflarını işleyen film yapımcılarınaverilir. ‘ deyince bende şafak attı.

Gerek Şener Şen’in ‘Kabadayı’ gerekse MahsunKırmızıgül’ün ‘Güneşi Gördüm’ filminde hiç gereği yokken sapık iki tipin kahramanlaştırılması, masumlaştırılması aklıma geldi.

 

Arkadaşım şöyle devam etti: ‘Bu fonlar en az parayı öpüşme sahnelerine… En çok parayı sömürülecek ülkenin tarihi şahsiyetlerini, tarihte büyük insan, kahraman bildiği kişilerin eşcinsel hayatları olduğu şüphesini uyandıran film, tiyatro vb. sanat dallarına verilir…’ Demişti.

İyi de Şener Şen gibi bir ustanın çevirdiği her film zaten iş yapıyor…Buna ne gerek vardı?

Cevabını bulamadım.

 

HOLLYWOOD

Bu filmleri de seyrettikten sonra, ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu anladım.

Zaten Amerikan filmlerine baktığınızda, ABD propagandasını bariz bir şekilde görürsünüz.

Bir defa Amerikan bayrağının dalgalanmadığı, sahnenin bir tarafına ustaca konmadığı, bir Hollywood filmi yok desem yeridir.

İkincisi durmadan ürettikleri silahların tanıtımını yaparlar.

Üçüncüsü ABD hep iyiden yana… Bazen yanlış yapan birimleri var ama neticede onlar arızadır.

Dördüncüsü, yaramazlık yapan teröre(!) destek veren ülkeleri ABD yola getirip insanlık(!) vazifesini yapmaktadır.

Vs. vs. vs.

ABD hem silah tanıtımı yapıyor. Bizim, hem kötü, hem de düzeltenin kendisi olduğunu söylüyor. Bu arada bol bol ABD bayrağı eşliğinde tanıtımını yapıyor, üstüne de paramızı alıyor.

 

LOZAN

Şimdi gelelim LOZAN ANTLAŞMASININ bu filmlerle ilgisine.

Lozan gizli maddeleri hala yürürlükte…

Uzun anlatmaya gerek yok.

O maddelerin hülasası, Türk halkı Hristiyanlaştırılacak.

Açık maddeleri zaten bu yönde atılmış adımlardır.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki uygulamalara bakılırsa bu net bir şekilde görülür.

Ama açık açık ‘Sizi Hristiyan yapacağız’ diyemezlerdi ya!..

Bunun için medyanın tüm kolları seferber edilmiştir.

Peki, verilen mesaj nedir?

Müslümanlık ve onun bağlıları, önderleri, kurumları, adetleri vs. kötü!

Hristiyanlık ve onun müntesipleri iyi.

 

G.KORE

Peki, bu yolla netice alınabilir mi?

Alınır.

Buyurun size G. KORE örneği.

Güney Kore bu yolla ve yoğun misyoner faaliyetleri eşliğinde din değiştirmiş,

Bugün nüfusunun  %60 ı Hristiyan olmuştur.

Başka bir şey…

Dünyanın en fazla misyoneri olan ülke G. Kore’dir.

Bu ülke bugün misyonerlik faaliyetleri için ciddi paralar harcamaktadır.

Şimdi anlaşıldı mı bu ülkenin elektronik ve otomotivde neden lider ülke yapılmak istendiğini?

Çünkü G. Kore diye bir ülke kalmadı. ABD var.

O ABD filmleri vb mecralar, o ülkede görevini başarı ile tamamladı ve şu anda Hristiyan aleminin bir parçası olan G. KORE yi ortaya çıkardı.

BM genel sekreterliği G. Kore’ye boşuna verilmedi yani.

 

TÜRKİYE

‘Bu ülke dualıdır..’ Der büyüklerimiz. Doğrudur.

Bize yapılan saldırılar başka bir ülkeye yapılsaydı şimdiye kadar 10 kere yıkılır gâvurun istediği şekle girerdik.

İşte G. Kore karşımızda duruyor.

Biz TANZİMAT’ tan bu yana benzeri saldırılara maruz kaldığımız halde ayakta iken,

onlar (G. Kore) 30 yıl ancak dayanabildi.

 

Eski Türkiye’den Sinemayı anlatalım derken iş G. Kore’ye kadar geldi dayandı.

Bu da sinema ve buna bağlı olarak film sektörünün ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu göstermektedir.

Ülkemiz son zamanlarda büyük işlere imza atmakta

Ve

Büyük ülke olma yolunda hızla ilerlemektedir.

Ancak

‘SİNEMAihmale gelmez…’Demeye çalıştım.

İnşallah maksat hasıl olmuştur.

 

Emin Batur

 

 

 

 

 

Emin Batur *

Tüm Yazıları →
Emin Batur

Ayrıca Bakınız

HİKMETİN BAŞI ALLAH KORKUSUDUR

HİKMETİN BAŞI ALLAH KORKUSUDUR

Emin Batur Hulusi Akar. Şu anda milletvekili… Eski bakan ve ordumuzun yetiştirdiği güzide askerlerimizden biri. …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir