Mübarek kutlu doğum ayı yine geldi. Birileri için Nisan ayı, içinde peygamberimizin doğum gününü barındırdığı, birileri için de peygamberimizi anlatıp para kazanacaklarından mübarektir. Anlı şanlı hocalar, akademisyenler çağırıldıkları yerlerde insanlardan VİP hizmeti bekliyorlar. Kalacakları otellerin yıldızlarına önem verip, yemek yiyecekleri yerlere varıncaya kadar her şeyde belirleyici oluyorlar. Banka hesaplarına yatırılan parayı görmeyince konferansa onay dahi vermiyorlar.
“Yaptıklarına karşılık hepsinin dereceleri vardır. Böylece Allah yaptıklarının karşılığını vermektedir. Onlara asla haksızlık yapılmaz. Kâfirler ateşe sunuldukları gün kendilerine ‘Dünya hayatınızda bütün güzelliklerinizi bitirdiniz ve orada gönlünüzce eğlendiniz. Bugün yeryüzünde gösterdiğiniz haksız kibriniz ve Allah’ın yoluna muhalefet etmeniz sebebiyle alçaltıcı azabı tadın’ denilecektir.” (46/Ahkaf, 19-20) ayetlerinin söylediği gibi dünya hayatını ahirete önceleyen ve cennetteki nimetler yerine burada cenneti yaşamak isteyenler için Yüce Allah boşuna bunları söylemiyor. Söz konusu din bezirgânlarının kâfirler olduğunu veya cehenneme gideceğini söylemiyorum ama dinin sırtından geçinmeleri ve dünya nimetleri karşılığında Allah’ın dinini satmaları ayetlerin sözünü ettiği heriflerin tavrı değil de nedir? Onun için gerek televizyona çıktığında hangi hurafeyi anlatacağını, gerekse dinin neresini inkâr edeceğini merek ederek insanların birtakım ilahiyatçıları dinlemesinin sebebi budur. Bunların sattığı mal insanlar için çok gerekli, değerli ve önemli olduğu halde çirkin sesi, çirkin elbisesi, fahiş fiyatı ve kesenin dibine çürümüş malları doldurarak müşterileri aldatması sebebiyle halkın artık kendisinden alışveriş yapmadığı işportacılara benzemektedirler. Pazarladıkları mal olan İslam çok güzel ve insanlar için olmazsa olmaz olduğu halde, sırf bu kepazelikleri sebebiyle insanlar İslam’dan soğumakta, uzaklaşmakta, nefret eder duruma gelmektedir. Bu da Allah’ı unuttuğu için kendilerini kendilerine unutturduğu toplumların tavrı olup İslam âlemi bugün bunu yaşamaktadır.
Peygamberin davet yolunda Allah’tan başka kimsesi yokken bu güruhun menejerleri veya hesap uzmanı olan eşleri var. Açlığını bastırmak için karnına taş bağlayan peygamberi anlatırken gözyaşı dökenler, aldığınız paralar midenizde taş olursa bunu nasıl sindireceksiniz? Hz. Ebubekir’in İslam daveti uğruna her şeyini feda ettiğini anlatan sizler bu dava için kaç para harcadınız? Hz. Hatice annemizin İslam daveti uğruna boykot yıllarında tüm varlığını tüketip yırtık elbiselere kadar düştüğünü anlatanlar, neyinizi tükettiniz, neyiniz yırtık? Hani sizin anlattığınız bir Mus’ab bin Umeyr vardı. Uhud’ta şehit olduğunda elbisesini yüzüne çektiklerinde ayakları açılıyordu, ayaklarına çektiklerinde yüzü açılıyordu. Sonunda ayaklarını otla sararak defnettiler. O da Mekke’nin en asil gençlerindendi. Davası uğruna neleri terk etmedi ki? Yaptıklarının karşılığını sadece ve sadece Rabbinden bekledi. Siz bir konferans için evinizi terk ettiğinizde, sıcak yataklarınızdan ayrıldığınızda emeğe saygı diyor, karşılığını bekliyorsunuz. Yıllarca bu memlekette Kur’an okuma, mevlit okuma, selâ okuma karşılığında para alan hocalara küfredildi, hakaret edildi, midelerine işkembe, göbeklerine değirmen taşı denildi. Siz de kıs kıs güldünüz. Peygamberimizin Mekke’de, Medine’de yapmadığı Kur’an okuma yarışmaları ve yarışmaların birincileri gibi bir uygulama ihdas ettiniz. Bunu yaparken de insanları Kur’an okumaya teşvik ettiğinizi zannettiniz. Kur’an’dan ve Kur’an’ın ruhundan habersiz hafızlar yetiştirip cebe çalıştırdınız. Bu gençleri toplantılarınızın çeşnisi haline getirdiniz. Bir güruh çıktı; dünya Kur’an okuma birincilerini ülkeye getirtip, sanatçı konserleri cinsinden Kur’an ziyafetleri sunmak, paraları cebe indirmek… Bunları yaparken ihlâsı ve samimiyeti kaybettiniz. Bunların aksine adam gibi adam olan imamlarımızı ve alaylılarımızı küçümsediniz, onlara dudak büktünüz, tepeden baktınız, onların bilgilerini ve samimiyetlerini hafife aldınız. Yani ciddiye almadınız. Siz de ciddiye alınmayacaksınız haberiniz olsun.
Şimdi bunları söylüyoruz, yazıyoruz ve uyarıyoruz diye birileri bize kızacak ve hatta giydirecektir. Varsın olsun, siz kızın ve bizlere giydirin. Biz de sizlere Rabbimizin ayetlerini giydireceğiz. El mi yaman bey mi yaman göreceksiniz ve utanacaksınız:
“Siz haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur’an’la uyarmaktan vaz mı geçelim.” (43/Zuhruf, 5)
“Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.”(36/Yasin, 21)
Din üzerinden para kazanılmaz. Tüm peygamberler dini tebliğ etmiştir, fakat hiçbir peygamber geçimini dinden sağlamamıştır. Bu yüzden “biz peygamberin yolundayız” deyip ücret karşılığı tebliğ yapan hocalara uymayın. Onların tek derdi din üzerinden para kazanmaktır. Paranın tadını aldınız ya samimiyetinizi, inandırıcılığınızı ve güveni kaybettiniz. Anlattıklarınız konuştuğunuz salonların dışına çıkmıyor, kulaklarda bile kalmıyor, sinelere ise hiç ama hiç uğramıyor. Program tertipleyenlere gelince, onlar millet aydınlandı, dinini ve peygamberini doğru öğrendi kaygısından çok uzaklar. Onların tek derdi salon doldu mu, yeterince kalabalık oldu mu? Yaşadıkları mahcup olur muyuz kaygısıdır; ötesinde bir şey değildir.
Televizyon ekranlarında başı, göğsü ve bacakları açık olan bayan yapımcı ve sunucuların karşısında dinden imandan söz ederken vicdanlarınız hiç sızladı mı? Acaba bir kez olsun Allah’ın emri tesettür ayetlerini hatırlatıp onları da uyarma görevlerini yerine getirdiniz mi? O modern cahiliye zavallılarının karşısında durup dinden imandan ahkâm keserken onları dinleyenlerin kendilerine nasıl sitem ettiğini yahut alaya aldıklarını hiç düşündünüz mü?
Peygamberimizin sünnetidir diye nelere sarılmadınız ki! Fakat 23 yıllık tebliğ/davet sürecinde bir an bile terk etmediği asıl ve esaslı sünnetlerinden biri olan tebliği/daveti karşısında ücret almama sünnetine bir kez olsun sarılamadınız…
Emeğin sahibi olan Allah’a saygılı olanlara, ücret almayan peygamberin davet karşılığında ücret almama sünnetine tabi olanlara ve bu insanlara kulak veren güzel yüreklere selam olsun.
Ömer Naci Yılmaz