Aydın Aydın
Akıllı insanlar, olup biten her şeyin bir kader olduğunu bilir ve bu kaderi geleceği okumada bir rehber olarak kabul eder.
Çatıdan bir tuğla düşmüştür ve o gün sokağa çıkarılmış elli günlük bir bebeği öldürmüştür.
İnsanlık bu olay ile günlerce meşgul olabilir ve bu ölümden dolayı herkes bir birini katil olarak görebilir. Böylece bu olay toplum için bir kaos zemini oluşturup toplumu birbiriyle çatışır hale bile getirebilir.
Halbuki akıllı toplum bu olaydan çatılara, çatılardan tuğla düşmeyecek şekilde çatı tuğlalarıni bağlamayı öğrenir ve tüm çatılara tuğlaları düşmeyecek şekilde bir yapılaşma ölçüsü oluşturur. O memlekette o ölümden sonra bir daha hiç bir çatıdan bir tuğla daha düşmez olur.
Bir çocuğun ölümü binlerce hayatı kurtarmış olur.
Kader inancını insan zihninde meşru ve mecbur kılan aklın bir kısmı bu yorumu esas alır. Diğer kısmı da cahilligin hiç bir şekilde Allah Teâlâ ya izafe edillemeyecegini esas alır. Her iki durumu topladığımızda insanın kaderi inkar etmesi imkansız hale gelir.
Şimdi… Narin olayı…
Narin olayı da sokağa ilk defa çıkmış bir çocuğun çatıdan bir tuğla düşmesi neticesinde ölmüş olması gibi bir olaydır aslında.
Olayın bir saat ve hatta on dakika öncesinde dahi kimsenin aklında ve fikrinde böyle bir cinayet yoktur.
Fakat süregelen bir hayat tarzı vardır.
Ne vardır?
Kayınbirader ile yengesinin halvet durumunun olağan karşılanması gibi bir toplumsal kabul aklı yürürlüktedir. Öyle ki kayınbirader ile yengesinin bir odada yalnız kalmasını boş verin, komşu adamlar ile bir evin kadınının aynı odada kalıyor ve çalışıyor oluşlarını hayatin gereği ve normali sayan bir toplumsal düzen yürürlüktedir.
Ve Narin kızımız elinde Kur’an’ı Kerim’i ile bu düzenin içine girmektedir.
Ne bilsin ki… Kendisi çatıdan düşen bir tugladir ve bu tuğla tıpkı kendisi gibi bir çocuğu öldürecektir.
Ne bilsin ki Narin. Narin ufacık bir kız çocuğu ve onu öldürecek pislik bir duzenin ortasında elinde Kur’an’ı Kerim ile ölüme yürümektedir.
..
Yaşadığınız düzeni sorgulamaya var mısınız?
Narin’in katili esasen siz misiniz?
Yaşadığınız toplumsal mahremiyet ve mahremiyetsizlik düzeni sizin için neleri yazıyor?
Düşünmeye hazır mısınız?
Yoksa suçlamak suclanmayi yeterince alçaga kaldırıyor mu?
Ne dersiniz?