Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

BAŞKANLIK SİSTEMİNE EFELENENLER

Her şey 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile başladı. Esasen 2007 yılı Türk siyasi hayatında bir milat olarak yerini aldı. O günlerde Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini önlemek için yapılmadık entrika bırakılmadı. Laik Cumhuriyet mitinglerinden provokasyonlara, 367 hukuk garabetinden Anayasa Mahkemesi’ne açılan iptal davalarına kadar birçok oyun oynandı, birçok kurum kullanıldı. Siyasal fitnenin panzehiri olan seçimler öne alındı ve halk kararını verdi. “Senin istediğin değil, benim istediğim seçilecek. dedi ve öyle de oldu. Sayın Gül meclisin seçtiği son cumhurbaşkanı oldu.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri bu ülkede her zaman büyük olay olmuş, cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünen merhum Ali Fuat Başgil’in kafasına silah dayanmış, eve ya da mezara denilmiş, adaylığı engellenmiştir. Mevcut iktidar cumhurbaşkanlığı entrikalarına son verecek formülü ortaya koydu. Cumhurbaşkanını halk seçsin. Bütün cumhurbaşkanlarının seçilme usulünü iş Sayın Gül’e sıra gelince rafa kaldıran azgın azınlık halkın seçmesine de karşı çıktı. Çünkü millete entrika yapılmaz, millet de entrikayı yemez. Bu ne demek oluyordu? Artık bu ülkede normal şartlar altında kendi tıynetlerinde ve zihniyetlerinde bir cumhurbaşkanı asla seçilmeyecektir. Bundan dolayı cumhurbaşkanlarını halkın seçmesi konusu referanduma götürüldüğünde azgın azınlık buna şiddetle karşı çıkmıştı. Buna rağmen 21 Ekim 2007’de yapılan referandum sonuçları Türkiye’de yeni bir dönemin de başlangıcı, miladı olacaktı. Halkın % 69’u cumhurbaşkanlarını halkın seçmesine evet oyu verirken karşı çıkanlar % 31’de kaldı. Bu durum aynı zamanda azgın azınlığın ve CHP zihniyetinin bir daha bu ülkede kendilerinden birini cumhurbaşkanı seçemeyecekleri anlamına geliyordu. 1950’den beri hükümet kuramayan; fakat birtakım kurumların eliyle her zaman bürokraside iktidar olan bir zihniyet çok önemli bir kalesini daha kaybediyordu. Onlar için son kale Çankaya da düşüyordu. Çankaya’nın düşmesiyle beraber iktidar olma ümitleri de suya düşüyordu. Bir ihtimal ikinci parti olarak çıkacakları seçimlerde en azından belki iktidara ortak olma ümitleri vardı. Ancak başkanlık sistemine geçildiğinde artık bu ümitleri de sona erecekti. 

Cumhurbaşkanını halkın seçmesine karşı çıktılar fakat başaramadılar. Demokrat Parti iktidarına yaptıkları muhalefet işkencesinin en ağırlarını yaptıkları parti girdiği her seçimden başarıyla çıktı. Önlenemeyen ve önleyemedikleri bir gidişat var. Bu iktidarın yapmak istediği neyi engelleyebildiler ki? Zaman içerisinde ‘olamaz, yapamazlar!’ dedikleri ne varsa hepsi oldu ve yapıldı. Elhamdülillah onlar da gördü biz de gördük. Peki başkanlık sistemine geçişi engelleyebilecekler mi? Artık bu zihniyetin bu ülkede başarabileceği bir şey kalmadı. Hele başkanlık sitemine geçildikten sonra artık bu zihniyet siyaset tarihinin müzesinde yerini alacaktır, birçok anlayışlarının yer aldığı gibi…

Batıyı bize çağdaş uygarlığın merkezi, muasır medeniyetin kaynağı olarak gösteren Olimpos Dağı’nın çocukları taptığınız batının pek çok ülkesinde uygulanan başkanlık sisteminin gelmesinden neden korkuyorsunuz? Bu durum batı karşıtlığınızdan mı, yoksa bu sistemde siyaseten hayat hakkınızın kalmayacak olmasından mı kaynaklanmaktadır? Bu ülke batının neyi varsa almayı sizden öğrendi, o yüzden çok da patırdamanın bir anlamı yoktur. 

Olimpos Dağı’nın ağababalarına verdiğiniz sözün gereği olarak;

1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırmadınız mı?

3 Mart 1924’te Halifeliği ilga etmediniz mi? 

Çağdaş uygarlığın kaynağı kabul ettiğiniz batının/İsviçre’nin Medeni Kanunu’nu Türkçeye aynen çevirerek 17 Şubat 1926’da kabul etmediniz mi?

22 Nisan 1926’da yine İsviçre’nin Borçlar Kanunu’nu almadınız mı?

1 Mart 1926’daİtalyanların 1889 tarihli Ceza Kanunu’nu almadınız mı?

Üç kıta da hüküm sürmüş bir imparatorluğun bakiyesi olarak İsviçre’nin Nauchatel Kantonu’ndan Hukuk Mahkemeleri Usulü Kanunu’nu almaya utanmadınız mı?

Bir zamanlar gönderdiğimiz fermanla Fransa kralını elinden kurtardığımız Almanya’nın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nu 4 Nisan 1929’da almadınız mı?

9 Haziran 1932’de İcra ve İflas Kanunu’nun büyük bir kısmını İsviçre’den almadınız mı?

Babasının katiline âşık olan aptal kız rolünü oynayarak bir zamanlar topraklarımızı işgal etmiş olan ve sizin de işgalden biz kurtardık dediğiniz Fransa’nın İdari kuku’nu alıp uygulamadınız mı?

600 yıl boyunca dünyaya nizam vermiş olan Osmanlı’nın hiç mi iyi bir uygulaması yoktu?..

Siz aslında başkanlık istemine karşı falan değilsiniz. Bilseniz ki bu sistemle hep siz seçileceksiniz bir an evvel çıkarılması için gece gündüz çalışırsınız. Ama biliyorsunuz bu aziz millet sizin yerinizi size bildirdi ve bu tarihi bir gerçeklik olarak kesinleşti. M U H A L E F E T!..
Olimpos Dağı’nın çocukları, Hira Dağı’nın evlatlarını hazmedemediğinden, kabullenemediğinden her şeylerine karşı çıkıyor, çıkmaya da devam edecektir. Fakat her türlü karşı çıkışınız beyhude bir gayretten başka bir şey olmayacaktır. 

 

Ömer Naci YILMAZ

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir