İnsanlık, tarihte farklı zamanlarda büyük salgınlara ve kayıplara tanık olmuştur. Son yüz yılın en büyük salgını ile karşı karşıyayız. Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve dalga dalga dünyaya yayılan salgın, birçok ülkeyi ya hazırlıksız ya da umursamaz bir aymazlık içerisinde yakalamıştır. Zaman zaman Sosyolojik rol çatışması yaşayan devlet millet ilişkimiz, mevcut salgın karşısında iyi bir sınav vermiştir. Devletin milleti olduğumuz zamanlarda bu salgına yakalanmış olsaydık gerçekten halimiz perişandı. Devlet için, ne zaman ki ‘milletin devleti’ olgusunu yaşadığımızda devlet, milletinin emrinde ve onun sağlığı için yapılabilecek her ne varsa yapmaktan asla imtina etmemektedir. Çocukluğumuzdan beri büyüklerimizden duyduğumuz “Allah devlete zeval vermesin.” duası bu günlerde ne kadar da anlamlıymış. Unutmayalım ki Devlet, milletin olduğunda bu dualar semalarımızda yankılanıyordu. Evet, bir kez daha dua edelim: “Allah’ım! Milletimizin devletine zeval verme.” Karşı karşıya olduğumuz salgın nedeniyle aldığımız önlemler konusunda güzel ülkemiz Dünya Sağlık Örgütü’nün övgülerine mazhar olsa da, Dünya’nın süper güçleri olan zalimler bile Türkiye’den yardım istemiş olsa da, güzel ülkemin güzel bayrağının yer aldığı yardım kolileri insanlığın yüreğini titretse de bu ülkenin bir kesimi var ki ne yaparsanız yapın yaranamazsınız. Muasır medeniyetin zirvesi olarak gösterdikleri Avrupa’da neredeyse yardımımızın gitmediği bir ülke kalmadı. Rönesans’ın doğduğu yer kabul edilen, bizimkilerin (!) yerlere göklere sığdıramadıkları İtalya (!) salgınla alakalı olarak en ağır darbeyi alırken, Avrupa Birliği’nin terk etmişliğini iliklerine kadar yaşarken yine yardımına biz koştuk. Bizimkiler bunu da görmedi, görmek istemedi. Bizim azgın azınlığın bu tavırları yeni değildir. Her hazımsızlıklarının mutlaka bir tarihi arka planı vardır. Osmanlı’yı yıkanları Osmanlı’dan çok sevdiler. Hatta Osmanlı’yı hiç sevmediler. İngiliz’e ve Yunan’a duymadıkları düşmanlık kinini Osmanlı’ya duydular. Bu zümreye göre, Osmanlı’nın her şeyi kötü, onu yıkanların her şeyi iyi idi. Kendilerinin yapmadığı her şeye düşmanlar, her şeye karşılar. O ki kendileri yapmadı bütün dünya takdir etse ne yazar ki? Hazımsızlığın nasıl bir paranoya olduğunu Sayın Engin Altay’ın şu cümlelerinde görmek mümkündür: “Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok. Milletin bize verdiği görev bu kardeşim.” Bunların ağa babaları da öyleydi. Rahmetli Menderes: “Milletimizin iftihar tablosu eserlerine başlarını çevirip dahi bakmamışlardır.” diyordu. Olumsuzlukları herkes görür, heriflik/marifet güzellikleri takdir edebilmektir. İktidar olamamanın ezikliği, siyaseten saçmalığı da beraberinde getirir. İstanbul’da yapılmakta olan Sahra hastanelerine nispetle biz de yaptık deyip, fuar stantlarını göstermek acaba hangi aklın ürünüdür. Rahmetli Menderes derdi ki: “İsmet Paşa hastadır. Hastalığının adı da iktidar hastalığıdır.” İsmet Paşa’nın başında bulunan CHP o gün ne ise bugün de aynıdır. “CHP Hastadır. Hastalığının adı da iktidar hastalığıdır.” Tevfik İleri, Menderes döneminde Ulaştırma, Bayındırlık, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanı sıra Başbakan Yardımcılığı ve Meclis Başkanlığı yapmıştır. 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin ardından Yassıada’da yargılanmış, ömür boyu hapse mahkûm edilerek Kayseri Cezaevi’ne gönderilmiştir. Hastalanınca Ankara Hastanesi’ne kaldırılmış ve 31 Aralık 1961’de vefat etmiştir. Onu mahkûm eden hiçbir zalimin adını bile hatırlamıyoruz. Ama Anadolu’nun neresine giderseniz gidiniz bir Anadolu İmamhatip Lise’sinde mutlaka onun adını görürsünüz. Rahmetli Tevfik İleri Yassıada Mahkemelerinde yaptığı savunmasında, o gün de geçerli olan ve bu gün de geçerli olan tarihi bir hakikati dillendiriyordu: “Allah hiçbir iktidarın karşısına CHP muhalefeti gibi bir muhalefeti çıkarmasın… Yine memleketin büyük menfaati hesabına Halk Partisi’nin muhalefette kalacağına iktidara geçmesini temenni ederim. Bu takdirde sebep olacağı zarar, muhalefette kaldığı takdirde vereceği zarardan herhalde az olacaktır.” Burada rahmetli Tevfik İleri’den ayrılalım. 15 Temmuz Hain Darbe girişiminde ülkenin anahtarlarını Amerika’ya teslim edecek olanları destekleyen bu güruh, hafazanallah iktidar olsa memleketimizin Buckingham Sarayı’ndan mı yoksa Beyaz Saray’dan mı yönetileceğini varın siz düşünün. Türkiye’yi gururlandıran gelişmeler sizleri niye rahatsız ediyor? Türkiye’nin otomobil yapmasına karşısınız, İHA’ya/ SİHA’ya karşısınız, Köprü’ye, Hızlı Trene karşısınız, Şehir Hastanelerine, havalimanına karşısınız, Kanal İstanbul’a, Operasyonlara karşısınız, Doğu Akdeniz’de olmamıza karşısınız. Sahi siz iktidara niye talipsiniz. Türkiye’yi yok etmek, müstemleke haline getirmek için mi? Ülkemizde yaşanan Korona Virüs Salgını nedeniyle ortaya çıkan olumsuzlukları izale etme adına Reis’imizin başlatmış olduğu yardım kampanyaları devam ediyor. Milletin yararına olan hiçbir hayırlı işte görmediğimiz malum güruhu, başlatılmış olan bu kampanyada da görmüyoruz. Ama bakın nice güzel yürekliden bir yürek olan Afganlı Sadık’ı bu kampanyada görüyoruz. Kars ili, Selim İlçesi Tuzluca Köyü’nde çobanlık yapan Afgan kökenli Sadık, Cumartesi günü ilçe kaymakamlığına gelmiş, yardım yapacağını söylüyor. Altı kişilik ailesi var, devletin kendisine verdiği 1000 liralık yardımın 200 lirasını devletine bağışlayacağını belirtiyor. Başlatılmış olan kampanyadan dolayı, Devleti dilencilikle suçlayanlar, Laikliğe din gibi tapanlar, şimdilerde Laiklik dağlarına kar yağdıranlar, milletimizin İslam inancının değerlerinden olup tamamen Müslümanların ihtiyaç sahiplerinin hakkı olan Zekât ve Fitre paralarına göz dikmektedirler. Türkiye’nin her hangi bir köşesinde yaşanan olumsuzluğu allayıp pullayıp tüm Türkiye böyleymiş gibi gösterenler, İstanbul’da yaşanan olumsuzlukları acaba neden görmezler? İstanbul’da ne yaptıysanız yarın Türkiye için yapacaklarınız bundan farklı olmayacaktır. Devletine çemkirenler, çeşitli ülkelerle kıyas yapıp ülkesini sürekli aşağılayanlar, bir kez olsun şu Korona Virüs’le alakalı yapılan çalışmaları takdir edin. Küba’yı övdünüz, Amerika’yı övdünüz, Avrupa’yı övdünüz, Japonya’yı övdünüz. Ancak tüm dünyanın, insanlığın yardımına koşan Türkiye’yi övmediniz, övemediniz. Allah aşkına bu iktidar hastalığı değil de nedir? Korkmayın Reis’çi olmazsınız. Sadece makul bir insan olursunuz. İnsan olanlara, ülkesinin ve milletinin yanında olan yüreklere selam olsun.
Ömer Naci YILMAZ