Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

Halis din ve Muhlis Müslüman

Mustafa Kolcu 

İnsan fıtrat olarak inanmaya meyyal yaratılmıştır. Rabbimiz, insanlık ideal olan bir hayatı yaşasın diye din göndermiş, insanlık da bu gelen inanç sistemlerine tanıklık etmiştir. Allah’ın gönderdiğine razı olmayanlar kendi inanç sistemlerini kurmuşlar, buna göre kabuller oluşturmuşlardır. Kabullerinin doğruluğuna, aksine olanların yanlışlığına inanmışlardır. Kimileri kendi inançlarını oluştururken kimileri de Allah’ın gönderdiği inanç sistemine eklemeler veya çıkarmalar yapmaktan kendilerini alamamışlardır. 

Yüce Allah insanlığın din adına ihtiyaçlarını gidermek için ilk peygamberden son peygambere kadar doğru dini Peygamberleri aracılığı ile göndermiş ve insanlığı gönderdiği inanç sistemine davat etmiştir. Peygamberlerin tebliğlerinin esası da muhataplarını tek olan Allah’a davet etmek olmuştur. Peygamberler arı duru dine insanlığa tebliğ ederken birileri insan sözlerini vahye dahil etmeye kalkmış dinin saflığını bozmuşlardır. Rabbimiz bu bozulmaları, dine yapılan sokuşturmaları bertaraf etme adına yeniden halis olan dini vahyetmiştir.   

Peygamberimize vahiyle bildirilen ve adı İslam olan din, insani müdahalelerden arındırılmış ve kaynağını Kura’n-ı Kerim’den almıştır. İslam, insana fıtratına uygun olan yaşam biçimi için gerekli düzeni sağlayan ilahi dindir.“…O halde Allah’a, O’nun dinine ihlasl(a gönülden bağl)ı olarak kulluk et.”İyi bilin ki halis din, yalnız Allah’ındır. (39 Zümer, 2-3)“Varlık O’nun, emirde hükümde O’na aittir.” (7 A’raf, 54) 

Muhlis olmayan iflah olmaz! 

Muhlis: Dinin Allah’a ait olduğunu bilip, hakikate uygun hayat yaşamaktır. Dine vahyin dışında hiçbir şeyi katmamaktır. İnandığı değerleri Kura’n-ı Kerim’den almaktır. Tıpkı Rasulüllah (sav)’ın.”Ben bana vahyolunana uyarım.”(46 Ahkaf, 9) dediği gibi. Bu İslam’ın değerlerini içselleştirmek ve hayata buna göre şekil vermektir.Gündelik yaşamda kullandığımız ‘halis,muhlis’ ifadesi saflığın, temizliğin, arılığın ve duruluğun arayışıdır. Rabbimize olan kulluğumuzun nifaktan, küfürden ve şirkin her türlüsünden uzak tutma gayreti bundan dolayıdır. Muhlis olanın yol azığıda ihlâstır. Bir suremizinde adı olan ihlâs, arıtma, saflaştırma, ayırma, katışığını giderme manasına gelmektedir. Her zaman ortada olana sebepli sebepsiz bir şeyler karışır. Zamanın akışı içinde dini bozmaktan yana kasıtlı hareketler hep olmuştur. Bazen de kendi dinini kendi elleriyle tahrif edenlerde olmuştur. Evvelkilerin din adına oluşturduğu yalanlar, bunca yıllık eser deyip yalanları bilmeden de aktaranlar olmaktadır.  Bir bilginin dinen doğruluğunu veya yanlışlığını üzerinden geçen zaman değil, vahye olan uygunluğu belirler.Yiyeceği pirincin taşını ayıklayan insana, dinine karıştırılanıda ayıklamakyakışır. Bunu feraset sahibi/ hakikatten haberi olan mü’min yapabilir. Taşı bilmeyen gör(e)meyen pirinci ayıklayamaz ve kaşığına geleni yer. Dişi kırılınca da bunda bir hikmet arayışına girer. İnsanın feraset kazanacağı tek yer, Allah’ın nuru Kura’n-ı Kerim’dir. Her neye bakılacak ise vahyin penceresinden bakılmalıdır. Başka yerlerden bakanlar başka şeyleri görürler. Müminin iflahı ancak saflığı korunmuş imanı/güveni inşa eden ayetler ile mümkündür.  Ayetler yol işaretleridir. Hepsinin insan hayatında yeri ve vazgeçilmezliği vardır. Batılın karanlığı ayetlerin saflığı ile aydınlatılabilir. Gerekçesi ne olursa olsun Kura’n-ı Kerim’in önünde bir kitap, Rasulüllah’ın önünde bir beşer önder ve örnek olarak kabul edilemez. Zira peygamberler örneklikleri Allah tarafından onaylanmış modellerdir.  Her müslüman Allah’a ve Resulüne tabi olmakla mükelleftir. Bunun hacısı, hocası, âlimi olmaz. Herkesin tabi olacağı iz, vahiydir, Peygamberimizin sünnetidir. Kura’n-ı Kerim de işareti/karşılığı olmayan bilgi, dine zarar verir, onun saflığını, halisliğini bozar. Burada iyi niyet veya kötü niyet sonucu değiştirmez. Şu kadarı var ki iyi niyetli yanlışından dönebilir. Peygamberimizin çağrısı Allah’adır. (35 Fatır, 46) Müslümanların çağrısı da öyle olmalıdır. (41 Fussilet, 33) Bütün peygamberlerin ortak çağrısı:”… Allah’a kulluk edin sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur… “ (7 A’raf, 59)  Allah’a kulluk, O’nun bildirdiğiyle sınırlı kalmalıdır.  Allah’ın zatına ortak koşulmayacağı gibi emirlerine de ortak koşulamaz. Emredilen ibadetlerinde dışında başka seçenekler oluşturulamaz. Bir motorun parçaları arasında uyum bozulursa arıza çıkar. Bir dinin özeli, saflığı bozulursa bağlıları arasında kavga çıkar ve imana şirk karışır. (12 Yusuf, 106) Şirke yaklaşan tevhitten uzaklaşır; çünkü onun inancına yabancı unsurlar bulaşmıştır. Bunlar şeytanın hileleri, tağutun vaatleri hevanın/duygunun azgınlığı gibi. İnsan bilmediği yolun yolcusu ise başına gelecekleri kestiremez. Oysa İslam’ın ilk emri bilmek üzerinedir. Oku emri rastgele değil, Allah’ın rahmetine sığınarak doğruyu okumaktır. Bilmek, bilinçli olmak kıymetlidir, her zaman geçerli bir değerdir. 

Halis imanın korunması, muhlis inançla yaşamaya bağlıdır. Onlarca ayet bunu hatırlatmaktadır. Fatiha suresindeki teslimiyet inancın her alanına yansımalıdır. Allah’ın sözünün üstüne söz söyleyenler,  değerlerimizden uzak tutulmalı, insanlarımız ise uyarılmalıdır. Vahyin halis haline, beşerin kusurlu ve sınırlı aklı değerse bozulma başlar. Evvel inen kitapların başına gelen de budur. Hucurat suresinde: “Ey iman edenler! Allah ve resulünün önüne geçmeyin, Allah’a itaatsizlikten sakının! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte ve bilmektedir”.(49 Hucurat, 2) buyurur.  

Bu uyarı kimedir? İman edenlere. 

Allah’ın ve Rasülünün önünenasıl geçilir? 

Bu aklı başında olan hiçbir kimsenin haddine değildir. Bu uyarı, herkes haddini ve kapasitesini bilsin diyedir. Günümüzte toplumumuzun bir takım kesimlerinde geçmişin hadsizliklerinin izlerini görmek mümkündür. Falanın filan yerde gördüm, duydum, öğrendim dediği birçok konu, İslam adına konuşulabilmektedir. Hz. İbrahim’in dini üzere olmak yeterdi. Şimdilerde ise Hz.  İbrahim’in bilmediği şirkler dinin içine girdi. Sap samana karıştı. Bu karışıklık yeni yanlışların önünü açıyor. Şeytanın en büyük ihaneti Allah’ın dosdoğru yolunun üzerine oturmuş olmasıdır. (7 A’raf, 16) 

Yaşadığımız bu çağda dinin anlatılmasının birçok araçları mevcuttur. İstimara açık en büyük alan, sanal alemdir. Allah’ın dinine çağıranlar olduğu kadar, kendisine çağıranlarda var. Kendine çağıranların tuzağına düşmek kolaylaştı. Asıl kaynağı görmezden gelenler, gördüklerini asıl sanıp istikametten sapıyor. Sen kimdensin, hangi cemaattensin soruları, peşinden tekfir ve tasfiyeler son gaz devam etmektedir. Oysa İslam barışın adıdır. İslama mensup olduğu iddiasında olanların kavgalarının asıl sebebi, halis olan dinden, Allah’ın dininden uzaklaşmış olmalarıdır. 

Çözüm nedir? 

Aklın yolu birdir. Bir olan Allah’ın yoludur. Bu yolda engel oluşturabilecek her şeyi yoldan kaldırmak gerekir. Dinin koruyucusu Allah’tır. (15 Hicr, 9) İnsan ise kendi inancını korumakla, Allah’ın dinine hizmet etmekle mükelleftir. Allah kuluna muhtaç değildirdir, muhtaç olan insandır.  

İnsanların ihtiyaç duyduğu dini bilgiye ulaştığı en önemli mekanların başında mescitler gelmektedir. Mescitlerimizde dinin Allah’a has kılınarak anlatılması çok önemlidir. Mescidi Nebevi’nin imamı, Rasulüllah (sav)’in izinden gittiğini iddia edenler, çok dikkat etmek zorundadırlar. Ara söz olacak ifadeler, ana söz olan Kura’n-ı Kerim ayetlerinin önüne geçirilmemelidir.  Örneğin, aslı var yok ispat edilemeyen menkıbelerin anlatılmasıyla, asıl olan Kura’n-ı Kerim’de anlatılan kıssaların üstü örtülmemelidir. Allah’ın emirleri ve yasakları belli iken, başka emir ve yasaklar aranmamalıdır. Dinin konuşulduğu yerde sadece ayetler ve ihtiyaca binaen o ayetleri açıklayan Peygamberimizin hikmetli sözlerine yer verilmelidir. Mescit hizmetleri peygamberin emanetidir. O hizmetlere talip olanların örneği de Hz. Peygamberdir. Hiçbir beşer sözünün özgül ağırlığı, ayetlerin ve Peygamberimizin sözlerinin dengi ve yakını olamaz. Allah’ın ayetleri konuşurken, beşer susmalıdır. Allah’ın müsaadesi kadar konuşulmalıdır. Din adına kişi veya kurumlar yüceltilip vahyin önüne geçirilmemelidir. Bilinmelidir ki her şeyin mükemmeli, el âlim olan Allah’a aittir. Onun eksiği yok ki kulları tamamlasın. Yazılı veya görsel dinin sunumunda merkeze ayetler alınmalıdır. 

Aksi halde! 

Süte su karışınca yoğurdun tadı bozulur, bunu satanlar olur. İnsan ise saflığını muhafaza eden yoğurt aramaya başlar.Yani bir zamanlar sahtesini bilmedikleri yoğurdun, safını/ halis olanını ararlar. Ayetler, inancımızı besleyen akarsu yatağımızdır. İman suyumuza karışan veya karıştırılmak istenen her türlü batıla/yanlışa karşı uyanık olmak gerekir. İslam, insanlığın etrafında toplanacağı ortak sözün adıdır. (3 Al-i İmran, 64)“Şüphesiz bu Kur’an en doğru olana iletir; dünya ve ahiret için yararlı işler yapan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (17 İsrâ, 9) “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın kitabı; hâl ve tavrın en güzeli ise Muhammed’in hâl ve tavrıdır.”(Nesâî, Îdeyn, 2) 

Mustafa Kolcu *

Tüm Yazıları →
Mustafa Kolcu

Ayrıca Bakınız

ANLAMLI YAŞAMAK 

Mustafa Kolcu Babası hastalanan çocuğuna sorar:“Oğlum hayatın anlamı nedir?” Bu öylesine bir soruydu. Ancak çocuğun …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir