Bugün 14 Mayıs 2015. Bundan tam altmışbeş yıl önce bugün, Türk siyasi tarihi açısından çok önemli bir gündür. Siyaset bilimcilerimiz, Türkiye’nin siyasi tarihini 14 Mayıs 1950’den önce ve 14 Mayıs 1950’den sonra şeklinde iki devrede incelenmektedirler.
Peki, 14 Mayıs 1950’de ne oldu? Buna verilecek cevapların sayısı oldukça fazladır, farklıdır ve herkesin kendine göre vereceği cevaplar vardır. Bu soruya verilecek cevapların farklılığı nerede durduğunuza ve nereden baktığınıza bağlıdır. Bizim durduğumuz ve baktığımız yerden 14 Mayıs 1950 şöyle görülmektedir:
Adı cumhuriyet olan bir idarenin diktatörlük ve şeflik dönemi son bulmuştur.
Bin yıldır minarelerinden semaya yankılanan ezan sesi 18 yıllık kesintinin ardından yine, yeniden semalarımızda yankılanmaya başlamıştır.
Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere dini kitaplarımızın tamamı gömüldükleri tarlalardan, saklandıkları mağaralardan çıkarılmıştır. Bir zamanların suç aletlerinin başında gelen Kur’an-ı Kerim ve diğer dini kitaplar bugün devletin başkanı tarafından meydanlarda semaya kaldırılabiliyorsa bu 14 Mayıs’ın kazanımlarındandır.
İnancımıza, kültürümüze, tarihimize yönelik her türlü sistematik baskının, zulmün, hakaretin ve küfrün sonu gelmiştir.
Gizli mekânlarda dile getirilen hakikatler artık gün ışığında konuşulmaya başlanmıştır.
Köylülerin, şalvarlıların şehirlere alınmadığı karanlık günleri son bulmuştur.
İnsanlarımız devletin zulmünden, Jandarmanın dipçiğinden, Tahsildarın kamçısından kaçmak için yerleştikleri dağlardan köylere, kasabalara, şehirlere inmeye başlamıştır.
Anadolu insanı açısından Menderes, sadece Ezan’la görülmedi. Birilerinin “Arapların kitaplarını develere yükledik, Araplara geri gönderdik.” demelerine rağmen, gönderdik dedikleri kitaplar da özgürlüğüne kavuşmuştu. Süleyman Hilmi Tunahan’ın hayvan vagonlarında Kur’an-ı Kerim’i öğretmek için verdiği mücadele insanımızın ve tarihin hafızasında saklıdır. Menderes dönemi, Jandarma dipçiğinin, Tahsildarın kamçısının unutulduğu, açlığın, sefilliğin, perişanlığın, karneyle kefen bezi, kaput bezi, ekmek verilmesinin son bulduğu dönemdi. İnsanımızın kefen bezlerini sandıkları saklama döneminin son bulmasıdır 14 Mayıs 1950. Anadolu insanının ikinci sınıf vatandaş muamelesinden birinci sınıf vatandaşlığa geçtiği gündür 14 Mayıs 1950.
Tüm bu kazanımlar, özgürlükler, ekonomik büyümeler, kalkınmalar milletimize çok görüldü. Zalimler on yıl bile tahammül edemediler. Herşey Ezan’la başlamıştı. Menderes ismi darbecilerin de unutmadıkları bir isimdir. Zira o gün, Ezanın asli okunuşuna kavuştuğu gün notlarını almışlardı ve bir gün bunun hesabını soracaklardı, bedelini ödettireceklerdi. Ezan uğruna bedel ödemek, ödenen bedellerin en güzeliydi. İşte bu yüzden Menderes unutulmadı, unutturulamadı, unutturulamayacak. İşte bu Anadolu’dan bakınca görülen Menderes’tir.
“Ezandan Darağacına Menderes” başlığımız aynı zamanda bugünlerde çıkacak olan kitabımızın da adıdır. Dönemin tanıklarının anlatımlarından oluşan kitabımızda bilmediğiniz, duymadığınız birçok hakikati de okuyacaksınız. Menderes döneminin DSİ Genel Müdürü olan Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in anlatımları ilk defa duyacağınız bilgileri içermektedir. Yine 1950 öncesinde CHP’nin en genç bakanlarından Cemil Barlas’ın oğlu Gazeteci-Yazar Mehmet Barlas’ın anlattıkları çok önemlidir. Zira kendisi Beyaz Devrim’in ertesi günü 15 Mayıs 1950’de babasının karşısına geçip “Baba bende Demokrat’ım” diyebilmiştir. Dönemin tanıklarından olup bugün isimleri pek de hatırlanmayan politikacılarımızın anlatımları dönemin sosyal ve psikolojik havasını çok iyi tahlil etmektedir. İçinde bulunduğumuz günlerin kıymetini bilmek açısından o zor ve kor günleri yakından tanımamız ve bilmemiz gerekmektedir.
Allah bu millete 1950 öncesini, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerini bir daha yaşatmasın. Rabbimiz! Bizleri, imanımızı ve inancımızı özgürce yaşamaktan mahrum etmek isteyenlere fırsat vermesin.
Ömer Naci YILMAZ