Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

DİNLEYELİM Mİ? DÜŞÜNELİM Mİ?

Kulak medeniyetinin müntesipleri olduğumuz söylenir ve el hak doğrudur. Zira kültürümüzün özünde sohbet vardır ve sahabe efendilerimiz sohbetle yetişmişlerdir. Eğitim ve öğretim faaliyetlerinin özünde de ‘dinleme’ vardır. Söz meclislerinin muhabbetleri öncelikle dinleme adabı ile başlamaktadır. Fakat bu işlerde en fazla sıkıntı çektiğimiz alan da dinleme konusudur. İdeal olan bir dinlemeyi başarmak başlı başına bir erdemdir.

Vahiy ilk muhatabına oku diye başlar. Allah Resulü vahyin muhatabıydı ve oku emrine muhatap olmuştu. Peygamberimiz okuma emrini alırken de dinlemişti. Oku emrine muhatap olan Peygamberimizin muhataplarına da dinlemek düşerdi ve onlar da öyle yapıyorlardı. Allah Resulüne gelen ayetleri, mesajları onlar çok dikkatli bir şekilde dinliyorlardı. Fakat sadece vahyi dinlemekle, ona kulak vermekle kalmıyorlar, kulak ardı edenlerin aksine bir de tefekkür edip, düşünüp idrak ediyorlardı. Sahabelerin müslüman olmadan önceki hallerine bir bakalım, bir de Müslüman olduktan sonraki hallerine bakalım. Nasıl oluyordu da bu insanlar birden bire böyle büyük bir değişim gösterip yücelebiliyorlardı. İşte bu Allah Resulünü hakkıyla dinlemenin getirdiği bir sonuçtu. Onlar dinleyerek yücelirken, Allah’ın ve Resulünün mesajlarını dinleyecek, kulak verecek yeni insanlar bulabilmek için yollara düşüyorlardı. Peygamber efendimiz veda haccında ve hutbesinde yüz yirmi bin civarında sahabeye seslenmişti. Oysa Mekke ve Medine civarında on bin civarında sahabe mezarı olduğu söylenmektedir. O kutlu insanlar dünyanın dört bir yanına dağılarak mesajların iletileceği yeni yürekler arıyorlardı. Bunun için büyüklerimiz İslam medeniyeti için “Kulak Medeniyeti” ifadesini kullanırlardı. Beden gıdamızı midemizi doyurarak alırken, ruhumuzun gıdasını kulağımızı doyurarak almaktayız.

Tek başına dinlemek yeterlimidir? Elbette yeterli değildir. Dinleme medeniyetinin köşe taşlarını oluşturan sahabelerimiz, aynı zamanda sohbet kültürünün de öncüleri olmuşlardır. Dinlediklerini aralarında sohbet ederek, konuşarak pekiştirmişler, kalıcı hale getirmişlerdir. Onlar bunu yaparken ne sırt sırta ne de peşi sıra oturmuşlardır. Onlar dairesel halkalar şeklinde oturmuşlar, birbirlerini sadece kulaklarıyla değil; gözleriyle de, yürekleriyle de dinlemişlerdir. Bunu yaparken de birbirlerine dikkat kesilmişlerdir. Bu şekilde yapılan dinlemelerin manevi hazzı ise daha bir başka olmuş, aynı zamanda daha da kalıcı olmuştur. Çünkü dinlemelerin sonucu olması beklenen değişim ve dönüşüm bu şekilde oluşturulmuştur.

En az dinlemek kadar önemli olan bir diğer husus ise dinlenileni davranışa, eyleme dönüştürmektir. Yani söz dinlemektir, gereğini yerine getirmektir. Söz dinlemek ise sonuç almaya yönelik davranış değişikliğini gerçekleştirmektir. Bütün bunlar dinlenilenin düşünülmesiyle alakalıdır.

Düşünülmemiş, tefekkür edilmemiş, iyice sindirilmemiş hiçbir dinleme eyleme dönüşmeyecektir. Eyleme dönüşmeyecek bir dinleme ne işe yarar ki?

Medeniyetimizin kulak medeniyeti olduğunu başta belirtmiştik. Fakat bu medeniyet gelişimini ve başarısını sadece dinleme ile elde etmiş değildir. Medeniyetimizin gelişiminin ve başarısının arkasında, dinlediklerini düşünme ve eyleme dönüştürme becerisi vardır. Öyle ise hem dinleyen hem de düşünen bir medeniyetin mensupları olduğumuzu unutmayacağız ve kendimizi sadece dinlemekle sınırlandırmayacağız.

Rabbimizden iyi bir söz dinleyen ve sözü dinlenen olmayı istemekle birlikte, dinlediklerini ve söylediklerini düşünen olmayı da nasip etmesini isteyeceğiz. Hem dinleyelim, hem düşünelim.

Ömer Naci Yılmaz

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir