Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

BİZ ÇOCUKKEN HERKES MÜSLÜMANDI

Biz çocukken herkes Müslüman idi ve öyle de bilinirdi. Bazılarının dini hassasiyetleri diğerlerine göre farklıydı. Namaz bu hassasiyetin öne çıkan en önemli boyutuydu. Evlerde okunan mukabeleler ise diğer bir boyutuydu. Bunlardan uzak olanlar yine de Müslüman olarak görülürdü. Onlar için her hangi bir sıfat kullanılmazdı. Bunlar Allah’a olan sevginin ve saygının görünen kısmıydı. Bu anlayışlardan uzak duranlar ve o şekilde yaşayanlar sadece siyasi bir jargonla nitelendirilir yine de Müslüman olarak görülürlerdi.

Biz çocukken sadece İslam ve İslam olmayanlar vardı. Onlara da Hıristiyan ve Yahudi denilirdi. Cenaze namazlarında, Cami avlularında bir şey duymaya başlamıştık: “Ehl-i Sünnet ve’l cemaat olduğuna şahit misiniz?” O gün anlamıştık ki Müslüman olmak yetmiyormuş, bir şey daha olmak lazımmış. Sonraları okul süreçlerinde başka şeyler duymaya başladık. Biz Sünni imişiz ve Hanefi mezhebindenmişiz. Hanefi de diyemezdik, komşumuz Hanife abla ile de karıştırır,  Hanife Ablanın mezhebindenmişiz der, zavallı             Hanife Abla’nın da mezhebi varmış zannederdik. Sonraları duyduk, dört tane hak mezhep varmış, diğerleri sapıkmış. Hak mezhep olanlar hak olduklarının referansını nereden alıyor diye sormayı da akıl edemezdik. Dört tane olduğuna göre biz niye Hanefiyiz dediğimizde “büyüklerden öyle gördük, öyle duyduk” derlerdi.

Eğitimin çeşitli kademelerini geçip alaylıları dinlemeye başladığımızda ooo acayip şeyler duyduk. Hani dört mezhep vardı? Meğer neler varmış neler. Mezhepler, mektepler, meşrepler, ekoller, okullar, tarikatlar, medreseler, vakıflar, dernekler vs. vs. Aman Allah’ım bunlarda ne böyle? İslam çekme helvaya dönüştürülmüş ve herkes bir tarafından çekiştiriyor. Müslüman olduğuna inanan ve kendini öyle tanımlayan insanlar, Allah’ın kendilerine verdikleri Müslüman ismine razı olmuyorlar. Yıllar sonra okuduk ki Rabb’imiz bizim ismimizi Müslüman koymuş. “… O sizleri bundan önce de bu vahyin gelişinden sonra da Müslüman olarak isimlendirdi ki, elçi sizin için iyi bir model ve tanık olsun, siz de insanlık için iyi bir model ve tanıklar olasınız…” (22/Hac, 78) Rabb’imizin koyduğu isme razı olmamışız ve bir yığın sıfatı Müslümanlığımızın önüne getirmişiz. Mezhepler de dâhil sıfatların hiçbirisi Peygamberimizin ve Sahabe Efendilerimizin tanıdığı ve bildiği olgular değildi. Sevgili peygamberimiz başta olmak üzere Sahabe Efendilerimiz acaba bizim içinde bulunduğumuz bu aymazlık halini nasıl değerlendirirlerdi? Muhtemelen onlar bizi, biz de onları beğenmezdik(!) Allah’tan gelene ve sevgili Peygamberimizin geleni yaşama adına Allah’ın ipine sımsıkı sarıldığı gibi sarılmadığımız müddetçe parçalanma, bölünme ve birileri tarafından yutulma kaçınılmazdır. Allah’ın yasası böyledir ve bu yasa değişmeyecektir. Dini Allah’a has kılmak sadece sloganda kalmamalı, aynı zamanda hayata da hâkim kılınmalıdır. Allah’ın dinini hayıtına hâkim kılmayanlar başka anlayışların mahkûmu olmaktan kurtulamazlar. Bakın etrafınıza bu şekilde ne mahkûmlar, ne zavallılar görürsünüz.

Asabiyet hastalığına yakalanmış Müslümanlara itidal tavsiyesinde bulunmamız lazım. Zira Müslümanlar acayip laflar etmeye başlardılar.  Denge ve itidal olmazsa olmazımız olsun. Hz. Lokman aleyhisselam her türlü beşeri anlayıştan ve sivri ifadelerden uzak bir şekilde ve sadece Allah’ın kendisine öğrettiği gibi oğluna nasihatte bulundu. Öyle ya din nasihattir:

Lokman oğluna nasihatlerine şöyle devam etti: “Evladım! Bak, bu dünyada yaptığın bir iyilik veya kötülük bir hardal tanesi gibi küçücük de olsa, üstelik bir kayanın içinde saklı bulunsa yahut göklerin veya yerin derinliklerinde de olsa Allah onu kıyamet ve hesap günü senin karşına çıkarıp amel terazisine koyar. Hiç şüphe yok ki Allah akıl sır ermez bilgisiyle her şeyi kuşatır, her şeyden haberdardır.

Evladım! Namazı layıkıyla kıl; dünyada iyilik ve güzelliğin hâkim, kötülüğün mahkûm olması için uğraş. Bu uğurda karşılaşacağın sıkıntı ve zorluklara sabret. Zira bunlar azim ve kararlılık göstermeye, bedel ödemeye değer işlerdir.

İnsanlara karşı böbürlenme; yeryüzünde çalım satarak da yürüme. Çünkü Allah böbürlenen, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.

Yürüyüşünde mütevazı, hâl ve hareketlerinde hep ölçülü ol. Konuşurken de alçak sesle, nazik şekilde konuş. Çünkü seslerin en çirkini, avazı çıktığı kadar bağıran eşeklerin sesidir.”(31/Lokman, 16-19)

Vahye kulak kesilelim, vahyi gönlümüzle, zihnimizle içselleştirelim. Rabb’imiz sadece ve sadece kendi kitabından sorumlu tutacaktır. Biz buna bakalım ve örneklik oluşturmaya çalışalım. Son sözümüzü de merhum Ercüment Özkan hocamıza bırakalım: “İslam’ın en büyük ihtiyaç duyduğu şey güzel örnekliktir. Her biriniz birer güzel örnek olmaya bakınız. Ölüm sizi bu yolda iken bulsun.”

 

Ömer Naci YILMAZ

 

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir