ABD Başkanı Trump’ın aptalça, kararlar alarak güçle, kuvvetle, asker ve silah zoruyla dünyayı esir alıp onu demir yumrukla yönetme ve sömürme girişimine azgınlığın ve şımarıklığın zirvedeki sürüngen hali denir.
Amerika bugün batı uygarlığının barbarlık okyanusunda yüzen en büyük adasıdır. Kurulduğu günden bu yana kan, kin ve intikam üzerine kurulmuş vahşi batı medeniyetinin çağdaş temsilcisi olmayı inat ve ısrarla sürdürmeye çalışmaktadır.
Kuruluşu işgal, soy kırımı ve sömürü üzerine olan bu canavar devletin tek bildiği şey kendinden zayıfları ezmek, onları köle olarak kullanmak, sömürmek gurur ve kibirle dünyaya patronluk taslamaktır.
Askeri, siyasi, ekonomik, kültürel ve diplomatik olarak bu anlayış bu devlet ve toplumun genlerine işlemiştir. Devlet ve toplum bu virüsten kurtulmadıktan sonra yeryüzünde huzur ve barıştan söz etmek havanda su dövmekten farksızdır.
ABD’nin başına Trump değil de kim gelirse gelsin, onun da diğerlerinden bir farkı olmayacaktır. İnsanlıktan nasibini almamış bir devlet anlayışı içinde bütün yöneticiler bu zulüm düzeninin birer parçası olmaktan kurtulamaz.
ABD’nin ilk başkanı Georg Washingtondan günümüze kadar 44 başkan gelip geçmiştir. Regan ile Clington, Carter ile Bush, Obama ile Trump arasında farklı olan hiçbir fark yoktur. Hiç birisi insanlık adına parmak ile gösterilebilecek faydalı bir iş yapmış değildir. Başkanların hepsi ABD derin devleti tarafından oynatılan birer kuklaydılar ve kuklalar olarak görevlerini yaptılar.
Bir devletin başkanı her zaman değişebilir. Ama değişmeyen, değiştirilemeyen o devletin ana felsefesi ve var oluş mantığınıdır. Onu değiştirmek büyük liderlere ve milletlere özgü bir özelliktir. Kan ve irinle beslenen bir devletin ve milletin böyle bir asil davranış ortaya koyması mümkün değildir.
ABD’nin 20. Yüzyıldaki katliamlarını, sömürü ve işgallerini sıralamay kalkarsak, sadece onları saymak koca bir ciltlik kitap olur. Bunca kirli bir tarihe ve geçmişe sahip olan bir devlet felsefesi ve bu felsefeye göre ülkesini yöneten ve buna göre de dünyayı yönetmeye kalkan bir devlet anlayışı karşısında devlet başkanları Chopin’in cenaze marşını yöneten bir orkesra şefinin yetkisi kadar etkisi yoktur.
Bush’un; ‘’Haçlı Seferlerini başlatıyorum’’ iddiası, Obamanın; ‘’Siyonistlerin oyuncağı olup İslam Coğrafyasını işgale kalkması’’, Trump’un; ‘’Kudus’ü İsrailin baş şehri olarak ilan etmesi’’ İslam Coğrafyasında büyük bir huzursuzluk uyandırması ABD’nin umrunda bile değildir.
Bu ve bunun gibi hukukun sınırlarını çiğneyen insanlık dışı olaylar ABD kamuoyunda günlük adi polisiye vakıa kadar bile ilgi uyandırmamaktadır.
Kuzey denizindeki petrol sızıntısından dolayı can çekişen bir karabatak için üzülen batılı aydınlar, sanatçılar, yazarlar, çevreciler, sözde İnsan Hakları savunucuları özgürlüğü her şeyin üstünde gören ve tutan politikacılar(!) barışın ve adaletin nimetini ancak iş işten geçtikten sonra anlayacaklar belki… Batı toplumunun 1. Ve 2. Dünya savaşından sonra acımasız savaşın ve insafsız yıkımın duvarlarına kafalarını vurdukları gibi, o zaman iş işten geçmiş olacak.
Trump ve ABD’nin saldırgan, şımarık politikası sadece ABD ve vatandaşları için değil, bütün dünya ve insanlık için şimdiden büyük bir tehlike arzetmektedir.
Bu şımarıklık, sorumsuzluk, aç gözlülük ve güç zehirlenmesi büyük savaşların ve felaketlerin habercisi durumunda görünmektedir. ABD barbarlığı dünyayı saracak büyük bir yangının kıvılcımını ateşlemekle meşguldür.
Arif Altunbaş, Haber 7