Yine mi tekmelendin? Yine mi dövüldün?
Yine mi sığmadın bu topraklara.. topraklarına, Avrupa’ya dünyaya?
Kucağında vatansız çocuğunla,
Yine mi Suriyelim?
Yine mi düştün yollara?
Bugün günlerden Şubat’ın son günü
Bilirim Edirne’nin o ciğere işleyen soğuğunu
Beş kat giydirmeden kapıya salmadığın çocuğunu
Şimdi ensende duyuyorsun Meriç’in soluğunu
Bilmem ki, nasıl geçti bu gece’n
Çocuğun üşüdü mü hastalandı mı?
Ateşi yükselip öksürdü mü? Aç mı kaldınız.. susuz mu?
Annesi nerde bu çocuğun?
Ya nenesi?
Varil bombalarının yıktığı evin enkazından çıkamadı mı?
Ya amcası.. dayısı?
Biri rejimin biri muhaliflerin safında mı savaşıyor?
Bir tek sen mi kaldın bu çocuğa bakacak?
Buna rağmen sana ‘neden gidip savaşmıyorsun..’ mu diyorlar?
Aldırma! Sık dişini…
Ne kaldı ki, şu dikenli tellere…
Kim bilir? Dikenli telleri aşabilecek misin?
Ensene yediğin jopu hissedebilecek misin?
Gaz bombalarından kurtulabilecek misin?
Meçhule giden yola, yelken açabilecek misin?
Sarıl çocuğuna… Kurtar onu!
Erva bebek gibi olmasın
Kimsesiz kalıp,
Zeytin ağaçları altında donmasın
Sen Suriyeli misin Filistinli mi Afganlı mı?
Libyalı mı, Iraklı mı, Afrikalı mı?
Ne fark eder ki, artık,
Sen sadece bir mültecisin…
Kimse yazmadı sizin destanınızı
Acınızı, öksüzlüğünüzü, ölümünüzü
Kaçır bu çocuğu babası.. kaçır!
Belki bir gün gelecek.. ve o gün çok şey değişecek
29.02.2020
Emin Batur