Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

SEYYİD KUTUP; ”DİN” NEDİR? (1)

1. BÖLÜM

Yolun tümünü bilenden başkası, yol güzergâhının tümünü çizemez. Bir dakika sonrasını bile göremeyen insan, bu yolu kavrama yeteneğinden yoksundur. Çünkü insanla ilerisi arasına perde çekilmiştir. Bir adım ötesini bile göremez, öyleyse insan, bu meçhul yolun planını kesinlikle çizemez. Bu durumda iki çaresi vardır insanın…

Ya çarpılmayı, sapıtma ve serseriliği göze alacak, ya da kainatın yaratıcısından alınan sisteme dönecektir. Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘nın yaratıklarından hiç biri -kim olursa olsun- Allah’ın izin verip koyduğundan başka bir kanun koyamaz. Kulları için kanun koyma hakkı sadece Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘ya aittir. Çünkü bu kainatın tümünü yaratan; noksanlıklardan münezzeh olan Allah’tır. Seçimini kendi yaptığı evrensel yasalara göre kainatı yöneten de O’dur. İnsanlığın hayatı ise, bu büyük kainat tekerleğinin bir yönünden başka bir şey değildir, öyleyse bu hayata hükmedecek kanun, evrensel yasalarla çelişmemelidir.

Şu halde hayat kanunlarını koyma hakkı, evrensel yasaları ilmiyle kuşatan kim ise, ona aittir.Bu sonsuz bilgiyse sadece Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘nındır. Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘dan başka her şeyin eksik olduğu; tartışma götürmez bir gerçektir. İnsanlık için hayat kanunlarını koyma görevi, eksikliğe mahkum olanlara verilemez. Bu gerçek günışığı gibi meydandadır. Buna rağmen pek çok kimse bu konuda tartışmakta veya bununla yetinmemektedir.Kanunlarını, Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘nın belirlediği kaynağın dışından alan bu kimseler, halklarının iyiliğini düşündüklerini ve yaşam şartlarının gereğini yaptıklarını iddia ediyorlar. Oysa ki, Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘dan daha âlim ve adilmişler gibi veya Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘dan izinsiz yasa koyan ilâhi ortaklarmış gibi kendi katlarından kanun üreten bu kimselerden daha zavallı, Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘ya karşı daha cüretkâr hiç bir canlı yoktur.

“Yoksa dinde onların, Allah’ın hiç bir zaman izin vermediği kanunlar koyan ortakları (şeytanları) var ha!”(42 Şura/21)

Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘nın beşer için koyduğu kanun, hiç kuşkusuz fıtrat ve yapısıyla uyumlu olacağını bildiği kanundur. Bu kanunla insan ve büyük ev­rensel yasalar arasında gerçekleşen mükemmel uyumun nedeni budur. Bunların tümünde ana ilkeleri koyan Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘dır. Gelişen hayatın getir­diği yenilikler nisbetinde; ama temel ilke ve genel yasaları aşmadan, cüz’î (içtihadi) hükümler çıkarmayı ise insanlara bırakmıştır.Eğer bu konularda da bir anlaşmazlık olursa, onu Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘ya havale edip çözümler­ler. Yani Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘nın insanlar için koyduğu söz konusu temel ilkelere başvururlar. Çünkü asıl ölçü odur. Beşerin, cüz’î (içtihadi) hüküm ve uy­gulamalarını ölçeceği esas odur. Bu yolla, yasama kaynağı birlik ve değişmezli­ğini koruyup, hüküm sadece Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘ya ait olmaktadır. Çünkü O, en iyi hâkimdir.

Bu sistemin dışında kalmak ise, Allah’ın şeriat ve dinine isyandan başka bir şey değildir. Bundan dolayı da en büyük emr-i bi’l-maruf ve nehy-i an’il-münker görevini yaşatmak gerekiyor. En büyük emri bi’l-maruf, Allah’ın hayat nizamını ve egemenliğini tanımaktır.En büyük nehy-i an’il-münker ise, Allah’ın hayat sistemi ve uluhiyyetini tanımayanları reddetmektir.

Temel atmadan bina yapmaya imkân yoktur, öyleyse dağınık güçler; binaların üzerinde yükseltildiği temeli kurmak için toplanıp bir araya gelmelidir.Doğrusu müslümanın toplumsal hayatının dayanağı olan temel çökmüşken, olanca güçleriyle ayrıntıların emr-i bil-maruf ve nehy-i an’il münkeriyle uğraşan bazı iyi niyetli kimselere, insanın zaman zaman hayıflanıp ağıt yakası gelmektedir. Çünkü “asıl toplumsal hayatın dayanağı olan” temel konusunda emr-i bi’l-maruf ve nehy-i an’il-münker yapmak lazımdır. Mesela, ekonomisinin tümü faize dayalı olup malının tümü harama dönüşmüş ve bireylerinin helâlinden yemesine imkân kalmamış bir toplumda insanları haram yemekten sakındırmanın ne anlamı olur ki? Bir kere bu toplumun ekonomik düzeni de, toplumsal düzeni de Allah’ın şeriatine aykırıdır. Çünkü ilâhî şeriati reddeden bir toplum, Allah (Subhanehu ve Tealâ)‘nın uluhiyyetini peşinen reddetmiş demektir.

 

Devam edecek..

Ayrıca Bakınız

”Aksa ve Gazze” Fetvası

Moritanyalı alim Muhammed Hasan Dedo ve Gazze’deki Filistin Alimler Heyeti Başkanı Dr. Mervan Ebu Ras …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir