Mustafa Kolcu
Arayanlar, arananlar, aradığını bulanlar bulamayanlar, bulduklarıyla mutlu olanlar ve olamayanlar, bütün hayat koşturmacasının hikâyesi budur. Arayış beraberinde iddiaları, dayatmaları ve savrulmaları da getirir. İnsan arar, anlamak anlamlandırmak hem de sorgulamak için. Yaratılışın esasından gelen bu arayışın doğru karşılığını İslam’ın getirdiği ilkeler verir. İnsan zararına olanı da yararına olanı da arar. Rahman arayışın kurallarına, nasıl uyulması gerektiğini öğretir, bununla da kalmaz, olumsuzlukların ana kaynağını da çözümü de örnek kişilikler, resuller, nebiler ve yeterli olgular üzerinden gösterir. İnsanın ihtiyacı olan temel ilkeler vahyin içindedir. Arayıştaki sorunlar, bilgiye ulaşılamamasından değil; doğru bilginin yanlış yerde aranmasından kaynaklanmaktadır.
İnsan aradığını bulabileceği yere gitmelidir. Bozuk cihazı için ustasını arayan, ekmek için fırına, ilaç için eczaneye, traş için berbere giden insan; hem manevi hem de maddi arayışlar için Rahman’ın hükmüne gitmeyi unutunca, umursamayınca ve üstelik bir de kendisi vahyin bilgisine kendince çözümler üretince çözümsüzlük kaçınılmaz olur.
Rabbimiz, Sahibimiz, Efendimiz olan, yaratmayı ve tasarrufu lafzı celalinde bulunduran Allah’a teslimiyetteki eksikler, hep sorun oluşturmuştur. Kendine verilene razı olmayan, Allah’ın emrine boyun eğmeye, secde etmeye kibirlenen şeytani akıl, şirk, küfür ve nifak sarmalında birçok değeri, arayışı yanlış yönlendirerek ziyan ettirmektedir. Böylece insanı sahibinden uzaklaştırmaktadır. Bu da dengelerin, değerlerin bozulmasını beraberinde getirmekte, insanın kendi nefsine zulmetmesini sıradanlaştırmaktadır. Ortaya karışık, yeni nesil düşüncelerin, yeni dayatmaların, yeni yaşam biçimlerinin çıkmasına sebep olur. Vahyin belirlediği sınırlarda oluşan bozulmalar, her alanda ahlaki çürümeleri ve fikirsel kargaşaları beslemektedir. Şeytani akıl ve yandaşları, yaratılış amacı için verilen araçları, amaca dönüştürmek istiyor. Yolcu olan insana, kullandığı her şeyi bırakacağını unutturmak istiyor. İnsanı sömürmek ve onurlu bir hayatı söndürmek için yön tayin etmektedir. Bunu bazen doğru yönü karartarak, bazen de doğru budur deyip aldatarak yapar. Üstelik bunun için denemeyeceği yöntem yoktur.
”Anı yaşa,
Bir daha mı geleceksin dünyaya,
Vur patlasın çal oynasın,
Hayat benim kime ne?
Benim için zenginlik makamdan, mevkiden ve her şeyden önemlidir. ”
gibi bir sürü seküler yaklaşım, dinden uzak duygular, insani ve İslam’i duyguların önüne geçirilmek isteniyor. İletişim çağında artan hız, görmemiz gereken hakikatleri perdelemeye devam ediyor. Perdelenen hakikatlerin yerini, batılın süslü görüntüleri alıyor. Hayatlara giren her yanlış, doğruları yerinden ediyor. Yalan doğruyu, haram helali, gösteriş samimiyeti, inkâr imanı kirletiyor.
İnsan evvelinden bu anına kadar birçok gerçekliğe ve sanallığa tanıklık etmektedir. Ömrü oldukça da yenilerine tanıklık edecek, buna yenileri eklenecektir. Zamanın akışında sürüklenen hayırlar ve şerlerin, insanın hem maddesinde hem de manasında etkileri görülmektedir. Tekâmül yasası her şeyde olduğu gibi algılamada ve kabulde de kendini hissetiriyor. İnsanın dün karşı olduğuna bugün destek vermesi, dünün ayıplarını, yanlışlarını bugünün normalleri haline getirmesi bütün bu olumsuzlukları savunacak kabulleri geliştirdiğini görüyoruz. Minareyi çalan kılıfı hazırlıyor. İnsan, başkalarında gördüğü veya yakıştırdığı olumsuzlukların kendi dünyasındaki yerini çoğu zaman görmüyor, bilmiyor, görmek veya bilmek istemiyor.
Genelde bütün insanların, özelde müslümanların hayat anlayışlarında değişiklik yapmak isteyen şeytani akıl, hızlı ve düzenli bir şekilde her alandan fıtrata savaş açmayı sürdürüyor. İnsanlığın akıl ipini, eline alıp istediği yola sevk etmek için zamanın her türlü imkânını kullanıyor. Bunu da insanın en zayıf yönlerini kullanarak gerçekleştiriyor. Gerek cinsel dürtüleri uyararak, gerek egoist duygulara seslenerek, gerekse bencilliği özgürlük adı altında alkışlayarak yapmak istiyor. Bunu da dünyevi beklentileri önceleyen, ahireti öteleyen, aceleci, biriktirmeyi, övülmeyi sevdiren figürler üzerinden yapıyorlar. İnsanın sapmaya açık her zaafını nasıl kullanacağını bilen şeytani aklın itirafı: ”… Doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım; sonra önlerinden, arkalarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım…” ( 7/A’raf, 16-17) Günaha ve yanlışa düşen her halimiz, zafiyetlerimizin sonucudur. Zaaflarımıza ve zayıflıklarımıza farkındalık oluşturmayı başardığımızda haddi aşmaktan ve ziyan edenlerden olmaktan kurtulmuş oluruz.
Bir insan hakkı ve ihtiyacı olan suyu içmekten vazgeçse yaşama hakkından olur. Aynı suyu olması gerekenden fazla içerse yine hayat hakkından olur. Tedavi için günlere ve sıraya konulmuş ilaçları hemen iyileşirim düşüncesiyle hepsini birden içse iyileşme hakkından olur. Haddini bilmeyen hakkını kaybeder. Arayış içinde ve ihtiyacında olana Allah’ın: ”Ey iman edenler! Sizi hayat verecek şeylere çağırdıklarında Allah ve resulünün çağrısına uyun…” (8/Enfal, 24) davetine icabet etmeyenlerin başına gelenlerin tek sebebi, haddi, sınırı aşmaktır. Allah’ın çağrısından uzaklaşan her değer ölür. Akıl ölür, fikir ölür, ilkeler ölür, ahlakın güzeli ölür. Dirilmek ‘hay’ olan Allah’ın bildirdiği ile buluşmakla mümkündür. İnsan bilmez, ancak Allah’ın bildirdiğiyle bilir.
Doğru arayış tavsiyelerine, ne olacak bu kadarcık yanlıştan diyenler, iman kalesinin duvarlarında gedik açılmasına izin vermiş olur. Oysa kalenin gücü, en zayıf noktasına göredir. Bir zincir düşünki bin halkadan oluşuyor ve ucunda insanı koruyan imanı taşıyor. Halkalardan birini kırmak isteyene zarar verme denilse; o da bir halkadan ne olacak, geride dokuz yüz doksan dokuz halka var dese bun razı olunur mu? Bir halka kopsa ucuna bağlı değer düşer. Müslümanlar ayetlerin tamamını zincir bilip sağlam kulpa, Allah’a sığınan insanlardır. İmanın şeytani akılları ve onların tuzaklarını etkisiz kılacak gücü vardır. Allah’a sığınıp gereği gibi yaşayanların rahmet arayışları asla boşa çıkmaz. Onun içindir ki yeni arayışlara evrilmek istenen insanlığın kurtuluşu, hakikate dayanan İslam’ın yolundan taviz vermemektir. Hiçbir şey Allah’ın vadinden değerli değildir.
Her şey bir sınırla, kaderle, ölçüyle yaratılmıştır. Sınırı olmayanın yeri belli olmaz. Sınırlar kıymetlidir, hem yeri korur hem de yerin içindekileri korur. Allah’ın koyduğu sınırlar, insanın ve insanlığın korunağıdır.
İlahi korunak takvadır, azaptan korkup rahmete koşmaktır.
Düşün ki arabanın hızını sınırlayan freni yoksa yolcusu neyler? İnsanın sınırları yoksa sıkıntıları bitmez. Çatısının altında korunduğumuz yuvalarımız gibi; aklın, nefsin, neslin, ırzın, iffetin ve canın da korunağı dindir, vahiydir, teslimiyettir. Bütün bunları koruyacak hakikat bilgisine ihtiyaç vardır. Sosyal alanda farklı yöntemlerle insanlığı yönlendiren şeytani aklı görmezden gelemeyiz. Düşmanı yok saymakla düşman yenilmez. İnsanlığın apaçık düşmanı şeytan ve taraftarları hep vazife başındadır. Muhtelif alanlarda yapılan yayınlar ve üretilen bilgiler ile insanı hakikat yürüyüşünden uzaklaştırmayı istiyorlar. Kurt avını önce sürüsünden uzaklaştırır, sonra yer. Kurt hayvandır, doğası gereği ihtiyacını giderir. İnsan aklını karıştırmak ve varlık sebebini unutturmak için yapılan hayvanlardan aşağı tahrifler, tahrikler, tahrişler ve birçok onur yıkıcı faaliyetler devam etmektedir. Geçen her günün, beğenmediğimiz dünü aratmasının sebebi budur. Aile fertlerinin uyumsuzluğu, kavgalarının çokluğu, dünyevileşme hırsı, hepsinden önemli güven duygusunun zayıflaması, bugünleri de arayacağımız günleri haber vermektedir. Bireysel korunmanın zorlaştığı şu zamanda topyekûn Rabbimizin buyruğuna sığınmalıyız. Yoksa insanlık, kendi elleriyle ürettiği fesadın azabını şiddetlenerek çekmeye devam edecektir. Şikâyet ettiği, edeceği olumsuzlukların gönüllü kölesi olduğunu anlayamayacaktır. İnsanlık tarihi, zalimin zulmüne, mazlumun ahına hakikatin yiğitlerine/mücahitlerine tanıklık etmeye devam edecektir.
Arayış içinde olan insana doğru çıkışları göstermek, sonrasında inşa ve ihya etmenin yolunu öğretmek, hakikati bilenlerin birinci vazifesidir. Her bir müslüman bu vazifede yerini almalı, sorumluluğunun gereğini yapmalıdır. Bir insan her şeyi bilemez; ancak hakikate dayanan doğruları ortaya koymalıdır. Anne, baba, imam, öğretmen, yöneten yönetilen… Öncelikle kendi iç dünyasını İslam ile buluşturmalı, sonrasında da bütün bir toplum olarak Allah’ın çağrısına koşmalıdır. Başkası yapsın veya yapar diye şeytani aklın ürettiği şerlere, kötülüklere sessiz ve tepkisiz kalınamaz.
Arayış içinde olan aklı, dinin kendisiyle buluşturmak dünya imtihanın adıdır. Vahyin içinde sorular cevaplarıyla bildirilmiştir. Arayışa kaynağında başlamak, aklı yanılmaktan, kalbi kaymaktan korur. Vahiy şifadır, candır ve canlar onun aydınlığına muhtaçtır. Doğru adımlar ile doğruyu, doğru yerde aramak hep çabamız olsun duasıyla.