Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

KARDEŞLİK DUVARI

Mustafa Kolcu
Kur’a’n-ı Kerim aynı anneden ve babadan dünyaya gelen kişilerin kardeşliğinden
bahsetmekle birlikte aynı dine veya dünya görüşüne mensup olmayı ifade eden
akide/inanç kardeşliğinden de bahseder: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse
kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet
edilsin.” (49/Hucurat, 10) Bu ayet yeryüzündeki gelmiş geçmiş ve yaşayan tüm
Müslümanların aynı ailenin bir parçası olduğu gerçeğini ifade etmektedir. Allah’ın
İslam’ı din olarak seçip kabul edenlere, yeryüzündeki en büyük nimetlerden biri de
iman kardeşliğidir. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet iman kardeşliğini öncelemekte ve
korumak için gerekli uyarıları yapmaktadır. İmanda kardeşlik sorumluluğu tercih
değil, mecburiyettir. Hucurat Suresi, genelde insanlığın, özelde ise iman ehlinin
kardeşlik hukukunu hem sosyal hem de siyasal açıdan nasıl koruyup kollayacağını
haber veren önemli ayetler içerir. Müslümanlar her işini Allah’ın emrine göre
yapmalı, kardeşlik sorumluluğunu da Allah’ın belirlediği sınırlar dâhilinde yerine
getirmelidir. Birbirine kenetlenmiş binalar gibi küfrün her türlüsüne karşı mücadele
eden kardeşler olarak dini yaşama zorunluluğumuz vardır. Fiili, kavli ve kalbi olarak
kardeşinin yanında olmak dini sorumluluktur. “Müminler birbirlerine bir duvarın
tuğlaları gibi bağlıdırlar.” (Buhari, Tirmizi) buyuran Nebi (as): “Müslüman
müslümanın kardeşidir ve müslüman kardeşine zulmetmez, onunla dost olmaktan
vazgeçmez, onu zelil etmez. Bir kimse için, bir müslüman kardeşini hakir görmek
kadar büyük bir kötülük yoktur.” (Müsned-i Ahmed) tembihinde bulunmuştur.
Her şeyi hakkıyla bilen Allah’a hakkıyla inananlar, yeryüzünde adaleti hâkim
kılabilir. Aksi halde bütün varsayımlar boşunadır. İslam’ın oluşturduğu kardeşlik
rahmete dönüşür. Zalimi zulmünden alıkoyarak, mazlumu da zulümden uzak
tutarak yaşanabilir bir insanlık öyküsü oluşturur.
Gelelim günümüzün İslam kardeşliğine. Bütün yeryüzü coğrafyasında zalimin
zulmüne maruz kalmış Müslümanlar ve mazlumlar var. Bu yeni değil. Âdemin
çocuklarının kadim kavgası hep süregeldi. Bir yanda hakkı savunup yola revan
olanlar, diğer yanda da batılın emrinde şeytana tabi olanlar. Bugünkü kavgalar da
sonuncu değildir. Ayrışmayı sağlayan duruşlar, hep zor zamanlarda belli olur.
Kendinden büyük füzeler ile şehit olup toprağa düşen bebeklerin ahına tepkisiz
kalanlar ile ahı yüreğinin derinliklerinde hissedenler ilahi kayıt altındadırlar. Hz.
Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Mü’minler, aralarındaki sevgi, bağlılık ve
birbirlerine merhamet ve şefkat duymak bakımından tıpkı bir bedene benzer.
Şayet bedenin bir uzvu zarar görecek olursa tüm beden bundan rahatsız olur ve
uykusuz kalır.” (Buhari, Müslim)
Gözlerimizin şahit olduğu onca zulüm devem ederken, müslümanların uykusu
kaçıyor mu? Soğukta titreyen, sıcakta kavrulan çocukların sığınağı olmak kimin
görevidir? İnsan insanın kurdudur diyenler, kurtla kuzuyu yiyip çobanla ağlayanlar
mı sığınak olacak? Oysa İslam’da insan, insanın kurtuluşu olmalıdır. Kardeşlik
duvarımız delik deşik edilmiş, ümmetin çocukları kapanın elinde kalmış, kâfirin
insafı aranır olmuş ise utanmak için çok sebebimiz var demektir.
Müslümanlar neyi bekliyorlar? Hani zalime karşı mazlumun yanında olacaktık. Ne
oldu da duvarların arkasına saklanır olduk. Ne oldu da kendimizin bile inanmadığı
yalanlara, mazeretlere sığındık. Nerede şu kadar müslüman nüfus? Ben bu olayı
kuyuya atılan Yusuf (as)’ın kardeşlerine benzetiyorum. Hani içlerinden biri,
kıymayın kardeşime deyip yinede kuyuya atmışlar, sonrasında inanmadıkları
yalanlarla babalarına koşmuşlardı. Bugün kardeşlerini çağın kuyularına atanlara
sessiz kalan müslümanlar, Yusuf’un kardeşlerinden de zalimdirler. Yusuf
kardeşlerini affettim diyor. Allah affeder mi bilemem. Ama bugünün Buruc suresini,
Yusuf suresini yaşayan mazlum kardeşlerimiz, bizi affeder mi? Kalbiyle bile
öfkelenmeye yanaşmayan, gündelik hayatında hiçbir farklılık göstermeyen, hiç
olmasa boykota destek vereyim bile diyemeyen kardeşler, Yusuf’ları, Sümeyye’leri
kuyuda, ateş çukurunda bırakmanın hesabını unutmamalıdırlar.
Birbirinin ayaklarına pranga olanlar, zalimin zulmüne karşı başlarını kuma gömenler
büyük vebalin hesabına hazır olmalıdırlar. Rabbimiz, birbirlerinden uzaklaştıkça
zayıflayan, zayıfladıkça korkaklaşan müslümanları şöyle uyarır: ”Allah ve Resûlüne
itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.
Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/Enfal, 46)
Oysa İslam’da kardeşlik, el ele verip aynı gaye için yürümektir.
Kardeşlik, Müslüman kardeşine, kol kanat germek, birbirinin derdini derdi bilmek,
birbirine rahmet olup rahmet ummak, yaşarken de ölüm sonrasında da kardeşini
unutmamak, hayır olmak hayır ummaktır.
Kendi karındaşıyla bile kardeşlik hukukunu koruyamayan bencilliği ilke
edinmişlerin kaydı İslam nüfusunda olsa ne olur, olmasa ne olur? İnsanları beşerin
düzenlediği kimlikler değil, Allah’ın razılığı değerli kılar.
Şeytanın yolunda gidenlerin en iyi bildiği şey düşünceleri yönlendirmektir. Bu
şeytanın, doğru yolun ortasına oturacağım, (7/ A’raf, 16) dediği andan itibaren
böyledir. Müslümanlara zulmediyorlar denildiğinde, bu onların sorunu, diyerek asıl
sorunun zalimler olduğunu görmezden gelenler var. İslam davasını görmezden
gelip, ırk üzerinden konuşanlar var. Oysa kâfir zihniyetin niyetini Rabbimiz haber
veriyor: ”Size bir iyilik gelirse bu onları üzer, ama başınıza bir kötülük gelse buna
sevinirler. Eğer sabreder ve sakınırsanız, onların tuzağı size hiçbir zarar vermez.
Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (3/ Al-i İmran 120)
Çare nedir?
Çare çok nettir.
Sağa sola bakmaya sormaya gerek yoktur.
Çare, Allah’ın dini için malı canı hazır tutmaktır. ”Şüphesiz Allah, mü’minlerden
canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır.
Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta,
İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi
yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte
asıl bu büyük başarıdır.” (9/Tevbe, 111)
Ancak Allah’a hakkıyla inananlar bu ayetin değerini bilir ve ona göre yaşar. İman
kardeşliğinin mayası, vahiyle yoğurulmadan kardeşlik gölü maya tutmaz. İslam’ın
dışında kardeşlik duvarımızı bir arada tutacak değer yoktur. Kendi değerlerini
unutanlar, kendi değerlerinden utananlar başka değerlerin sadece kölesi olurlar.
Günümüz kardeşlik duvarındaki akan kanlar, yeryüzünün birçok coğrafyasında
arşa yükselen feryadı figanlar gösteriyor ki Rabbimizin tanımladığı,
peygamberimizin örneklediği kardeşlik duvarımızda çok gedikler açılmıştır.
Zalimin zulmüne direnecek duvarı kurmamış müslümanların belli ki utanacak
yüzleri de kalmamak üzeredir. Yeryüzünde adaleti sağlamak için ayakta olması
gereken mü’minler, ayaklar altına düşmemelidir. Kurulan her türlü oyunu bozacak
iman ile yola devam edecekler, başları dik, duruşları net olmalıdır. Zalime öfke
duyan vicdanların kuracağı düzen, mazlumların tutunacağı el olacaktır. İslam’ın her
bir ferdinin zulme karşı yapacağı plan İslam’a uygun olmalıdır. Sırası geldikçe
elinden geleni de ardına koymamalıdır.
Allah kullarını birbiriyle sınar. Her çağın insanı farklı imkânlara tanıklık etse de her
çağın ortak imtihanı merhamet üzerinedir. Merhametini kaybedenlerin buldukları
hiçbir değer yüz güldürmez. Gülsün insanlığın yüzü, arşa çıksın mazlumun duası,
sevinsin melekler diyerek, İslam davamıza sahip çıkmaya devem edelim. Vakit
yıkılmakta olan kardeşlik duvarını onarma vaktidir. Yere düşen kardeşliği kaldırma
vaktidir. Zalime dur deme vaktidir.
Rahman doğru kararlar alarak, vaktinde hareket etmeyi nasip eylesin. Rabbimiz
soruyor: “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın”
denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı
seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.” ( 9/ Tevbe,
38

Mustafa Kolcu *

Tüm Yazıları →
Mustafa Kolcu

Ayrıca Bakınız

ANLAMLI YAŞAMAK 

Mustafa Kolcu Babası hastalanan çocuğuna sorar:“Oğlum hayatın anlamı nedir?” Bu öylesine bir soruydu. Ancak çocuğun …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir