Küresel sermayenin kontrol ettiği güçler ABD merkezli tek sesli bir dünya düzeni inşa etme hedefi üzerine uyguladıkları strateji Rusya’ yı dört koldan kuşatmış durumda. Bu uğurda Ukrayna dahil feda edemeyecekleri hiçbir ülke yok.
Bu işgalci ve istilacı anlayış her zaman batının genlerinde var olan kibirli anlayışının bir yansıması olarak bugün de arenalarda aç aslanlara parçalattırılan esirler gibi çağdaş romalıların zevk ve eğlencesine meze olmaya devam ediyor.
Ukrayna’dan sonra Kuzey Avrupa ülkelerinden Finlandiya ve İsveç de üzerlerine gelmekte olan tehlikenin farkındalar. İki devletin de etekleri tutuşmuş vaziyette alelacele NATO’ ya girme çabası savaş yangının Ukrayna sonrası kendilerine sıçrayacağı korkusundan.
Bir tarafta zapt edilemeyen vahşi Rus ayısıyla, öte tarafta; rahat durmayan Amerikanın hegemonyal yayılmacılığının arasına sıkışan bu iki ülke tarafsız kalmanın Rusya’ nın arka bahçesi olmak anlamına geldiğini görüyorlar.
Sibirya ve Kuzey Kutbunda eriyen buzullardan sonra meydana çıkan yeni kara parçalarında ve bu bölgelerde 50 milyar varil petrol ve 90 trilyon metre küp gaz rezervinin varlığı ABD ve Rusya’ nın karşı konulma iştahını kabartıyor. Rusya’nın Karadeniz havzasında hayal ettiği emperyalist tutkusu Kırım ve Ukrayna’nın başına ne işler açtı. Savaş yangınının Baltık ve İskandinav ülkelerini sarma ihtimali üzerine İsveç ve Finlandiya Rus istilasına karşı NATO ‘nun eteğinin altına sığınma ihtiyacı bundan.
Rusya’nın Karadeniz’e ve Baltık Denizine hakim olma, Akdeniz’e inme sevdası, bu önemli stratejik enerji yollarını kontrol altına almak istemesi ABD’ nin dünya jandarmalığının önünde engel teşkil ediyor. Her zaman çıkar ve alakası için NATO’yu devreye sokan ve kullan ABD dünyada herkesi ve ülkeyi mayın eşeği olarak kullanmak, işi bitince de bir kenara atmak konusundaki ilkesizliği herkesçe bilinmesine rağmen bu oyunu açıkça yine burada da oynuyor.
Artık Türkiye’yi istediği gibi maşa olarak kullanamayan Amerika Küresel stratejisinin bir parçası olarak boğazlarımızı ve Türkiye’yi kontrol etmek için Yunanistan’ı piyon olarak kullanmaya başladı. Rus yayılmacılığı bahane edilerek tüm Ege adaları Amerika’nın askeri üssü haline getirildi. Rusya hedef gösterilerek Türkiye ABD öncülüğünde NATO tarafından bir kuşatma altına alınıyor. Şımarık Yunanistan’a da provakatörlük görevi verilmiş durumda. Rusya’yı küresel sistemden dışlayarak, Avrupa ile arasına kalın bir nefret duvarı çekip tamamen yanına alan ABD yeniden demir perde sınırları örüyor.
Bu hedef doğrultusunda İskandinav ülkelerini kışkırtan batı Gürcistan, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Çekya, Slovakya, Macaristan, Polonya ve Baltık ülkeleri ile Rusya tamamen batıdan kuşatılacak. Sibirya ve Kuzey denizindeki yeraltı zenginlikleri, Baltık Denizinin stratejik konumu, Karadeniz havzasındaki Rus hegemonyası da kırılarak üstünlük ABD liderliğindeki NATO’ nun kontrolüne geçecek. Macron’ un ‘’Beyin ölümü
gerçekleşti’’ dediği NATO tekrar canlandırılırken Türkiye de özenle denklem dışı bırakılarak bir taşla iki kuş vurulacak.
ABD Mondros Mütarekesini delerek Karadenizde, Boğazlarda, 12 Adada ve Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizi gasp etmeye çalışacağını önümüze bir yığın sorunlar çıkaracağını da şimdiden hesap edip ne gerekiyorsa gerekli tedbir ve hazırlıkları yapmak devlet yöneticilerimizin üzerine düşüyor.
Ukrayna savaşının nasıl ve ne şekilde sona ereceği bölgesel ve küresel oyunları çok yakından etkileyeceği muhakkak. Bundan sonraki dünya düzenini büyük ölçüde Atlantik Pasifik üstünlüğü belirleyecek.
Rusya aktör olarak küresel sistemden çıkarılarak Atlantik, Pasifik, Baltık ve Karadeniz arasında kuşatılıp eli kolu bağlanacağını, ABD güdümlü yenidünya düzenine teslim olan uslu bir çocuk haline getirilmeye çalışılacağını Putin pekala biliyor. Hırçınlığı ve uzlaşmaz tutumu da bu yüzden.
Japonya, Güney Kore, Avusturalya, Yeni Zellanda ve ABD’ nin Pasifikte kuracağı askeri, siyasi ve ekonomik birliktelik doğudan hem Rusya’yı kuşatacak, hem de Çin canavarını kontrol altına alıp onu küresel sisteme boyun eğdirmeye çalışacaktır.
Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye, özgür ve bağımsız kalabilmek için kardeşleri ve dostları ile ülkesi ve coğrafyasıyla sağlam temeller üzerinde bir ve beraber olmanın tüm esas ve dinamiklerini kapsayan sağlam bir yapı ortaya koymak zorundadır.
Bu yapının Turan, Kuran, Kızıl Elma, Türk veya İslam Birliği gibi havalı isimler olması çokta önemli değil. Önemli olan bu gücün samimiyeti, ilkeli oluşu ve duruşu, kuşatıcı, kucaklayıcı özü, ruhu ve geleceğe bakışıdır. Kendi kültürümüz eksenli yerli ve milli değerlerimizi referans alan bir temel üzerinde medeniyet ve kültürümüzü yeniden ayağa kaldıracak bir diriliş ruhunu ülkemiz ve coğrafyamızda inşa etmenin tek çıkar yolu budur.
Küresel şer güçlerin oyun ve hesaplarına gelmemek için ülkemiz ve coğrafyamızda siyasi, askeri, ekonomik bir güç ve potansiyel olmaktır asıl olan ve yıllardır hasretle beklenip beklenipte duran
Bu yazıya ilk yorum yapan sen o