Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

Kemal ile Temel’in masalı

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; develer dellal iken pireler berber iken, analar beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Kemalsiz bir kemal ile temelsiz bir Temel varmış. İkisi de Kafdağında yaşarmış.

Kemal kendi başkanını arkasından vurarak bir kaset kumpasıyla başkanlık koltuğundan etmiş ve onun yerine oturmuş. Ummadığı bir anda sırtından hançer yiyen Bay Kal  ‘’Sen de mi Brütüs’’ bile diyemeden tepetakla gitmiş. İthal danışmanlar ile bilge insanlar ‘‘bu bir deniz kazasıdır,  deniz vurgununun yarası hoştur’’ diye akıl vermişler Bay Kal’ı sevenlere.

Adamı sırtından, kalbinden vurmuşlar, en nazik yerinden yakalayıp en hassas yerini burmuşlar. Hırçın dalgalar gibi kükreyen deniz bir anda ölü denize dönüşmüş. Dilini yutmuş, sesi soluğu çıkamamış. Gözü arkada giderek ölmüş garibin.

Kemalsiz Kemal’e yardım ve yataklık eden Kav diye kılkuyruk, sevimsiz bir arkadaşı varmış. Çoğu zaman zilzurna sarhoşmuş. Rakıyı susuz içer kendinden geçermiş. Şakulden kayıp dengesi bozulunca gözünü kan bürür, hacıya hocaya, Mekke’ye tekkeye, tespihe takkeye küfredermiş.

Ha bire olay ve maraz çıkarıp ayağına dolaşan bu sarı yılanı etrafından uzaklaştırmak için çok oyunlar oynamış ve en sonunda onu da başından def etmiş Kemal. O da, vakıayı adiden sayılmış.

Kemal şöyle hafifçe bir göz atmış aslanpençesi yemiş yaban eşeği gibi yerde 1.80 uzanan Kav’ a, bir de hüzün perdelerine bürünmüş denizin perişan haline. Sinsice gülmüş bıyıkları altından. Hırsından tüyleri diken diken, kulakları kepçe kepce olmuş, gözleri fırlamış yerinden, kuyrukları birbirine değmeyen bir sürü tilki geçmiş zihninden.

Kemal ile Temel’in tanışması bundan sonra olmuş. Birisi yolun solundan, diğeri sağından koşarken ikisi de ha bre yan gözlerle birbirini keser dururmuş. İki yaşlı kurt da ayağı topal gözü kör, kulağı sağır, kilosu ağır sürüden ayrılan bir sığır veya davar arıyormuş sofralarına.

Temel sağına soluna bakmamayı, yalana dolana sapmamayı, helale haram katmamayı, hayra lokomotif şerre fren olmayı hocasından görmüş, görmesine de farklı kulvarda koşan Kemal’in çalımları, bel ve gerdan kıvırmalarına hayran kalıyormuş. Kemalin aslı olmayan hayal yaylasındaki var olmayan bin koyununa aklı takılmış.

İkisi de önlerinde dağ gibi engel olan reis’ in adını duyunca içlerinde fokurdayan kini ve acı acı nal topladıkları o sünepe günleri hatırladıkça kahroluyorlarmış. ‘’Uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece’’ diyen Temel laf çakmış Kemal’e.  Böyle başlamış yol ve yoldaşların arkadaşlığı. Laf lafı açmış, sohbetleri koyulaşmış. Anlamışlar ki, ikisinin de derdi bir, düşmanları ve hedefleri bir imiş. O da, doğru yolda yürüyen doğru adam reis imiş.

Hani, ‘’Düşmanımın düşmanı dostumdur’’ var ya, hemen düz kontak etmiş bu söz ikisinin de beyninde. ‘’Birleştirelim güçümüzü, yükseltelim sesimizi, millet seçsin ve iktidar etsin bizi’’ diyerek sözleşmiş bu iki ahbap çavuş o arada. İyi de; karşılarında dünyanın en güçlü ordusunun başkomutanı Reis varmış. O da, öyle kolay yutulur bir lokma değilmiş.

İktidar yokuşunu tırmanmak için ABD ve Avrupa’da ne kadar Haçlı sürüsü varsa hepsiyle ittifak etmişler. Suyu geçmek için bir kurbağa veya köprüyü geçinceye kadar bir dayıya ihtiyaçları varmış ikisinin de. Ayı dayı, kurbağa akrep, yılan çiyan, canavar sırtlan ne kadar vahşi hayvan varsa hep beraber ittifak kurmuşlar. Sonra zil takıp oynamışlar. Adına zilliler masası denmiş.

Masanın altında üstünde toplanan taşeronlar, satılmış kalleşler, dağın eşkıyaları, uyuşturucu baronları hepsi de katılmış bu cümbüşe.  Böyle başlamış batının milletimizi ve ülkemizi bölüp parçalama, yutma hesapları ve provaları.

ABD Hamburger partisinde kesmiş faturaları, Londra’da siyonizmin patronları, Pariste akıl, Berlin’de taktik hocaları. Haçlı patentli bilmecelerin, ihanet kazanında kaynayan düşüncelerin, yarasalarla birlikte paylaşacakları karanlık gecelerin ihalesini yüklenmiş Kemal ve Temel. Etraflarında birkaç mal, davar ve canavarlar varmış. İki kent maymun da katılmış sonra yavaş yavaş aralarına. Kuklalar ve kuklacılar tiyatrosu masalı böyle sürüp gitmiş.

Doğru zamanda, doğru yolda yürüyen adam ihaneti fark edince çıkmış ve çağırmış milletini meydanlara. ‘’Az zamanda çok işler yaptık. Yıktık emperyalizmin kalelerini, tarih yazdık milletimiz adına.’’  diyerek rest çekmiş kuzu postuna bürünmüş, eli kanlı canavarlara, burunlarından zincirle bağlanmış ayılara…

 ‘’Milli mücadelemize katılmayanlar kaçaktır./ Düşmana ve hainlere yardım ve yataklık edenler alçaktır’’, diye atılmış hemen millet meydanlara. ‘’ Hepsi birden teferruattır gerisi söz konusu olursa vatan’’ diyerek düşmüşler aslanlar gibi başkomutanın arkasına.

İşte böyle emperyalizme ve hainlere karşı korunur, savunulur ve kurtulurmuş vatan. Böyle mücadele edilerek zafere ulaşırmış Müslüman! Aslanlar çıkınca meydanlara meydanlar dar gelirmiş çakallara.

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Bir Seçim Fırtınası ardından… (3)

Arif Altunbaşİlk defa yarım asır sonra CHP nasıl Türkiye’ nin en büyük partisi olarak kara …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir