Bir araştırmacı
17 Ağustos 1999 depremi
Ve İstanbul’u bekleyen deprem tehlikesi ile ilgili bir araştırma yapmış.
Ve çoğumuzun bildiği gibi
İstanbul’da bulunan binaların riskli olduğunu
Binaenaleyh
İhtimal halindeki bir büyük depremde
İstanbul’da 1.5 milyon insanın ölebileceğini yazarak
Yaptığı araştırmaya hiç de yakışmayacak bir şekilde suçu en tepedekine (Cumhurbaşkanımıza) atmak suretiyle işin kolayına kaçmıştır.
Bu arada
Büyük Marmara Depremi’nin olduğu 1999 yılındaki hükumetin sakarlıklarına hiç dokunmamış,
Üç yıl boyunca ne yaptıkları ile ilgili tek kelime yazmamış.
Hâlbuki en azından
Depremzedeler için gönderilen yardım paralarını bütçe açığını kapatmak için kullanıldığını yazmalıydı.
Bu böyle!
AKPARTİ DÖNEMİNDE NE YAPILDI?
Gelelim Akparti döneminde neler yapıldığına…
Bir defa
Akpartinin ilk 6 yılı şantaj tehdit, başörtüsü problemi ve partiyi kapatma gailesi ile geçmiştir.
Yani Tayyip Bey’in
Bir önceki dönem Ecevit hükumeti gibi arkasında medya, yargı, asker ve sermaye desteği yok.
Cumhurbaşkanımız o yıllarda
Bir yandan bu gailelerle uğraşırken, diğer yandan kucağında bulduğu 17 Ağustos deprem faciasının yaralarını sarmak için ne kadar büyük bir çaba sarfettiğini bilen bilir.
Cumhurbaşkanımız
Kucağında sadece deprem faciasını bulmadı…
Onunla birlikte bankaları batırılmış..ekonomisi berbat hale gelmiş bir ülke yönetimi devraldı.
Yetmedi…
18 YILLIK AKPARTİ DÖNEMİNDE YAPILMIŞ
ÇÜRÜK
TEK BİR BİNA GÖSTERİLEMEZ
Yetmedi…
Akparti hükumeti
Yapı stoğu çürük bir ülke devraldı.
Yani Akparti Almanya gibi binaları sağlam bir ülke devr alıp da onun zamanında çürük binalar yapılmadı.
Tam aksine
Yapı stoku çürük,
Ekonomi, şehircilik, moral, dış ticaret açığı, enflasyon, değersizTL ve yönetime olan güven açısından enkaz halinde bir ülke devraldı.
Buna rağmen
Ülkeyi kısa sürede düzlüğe çıkardığı gibi
18 yılda yapılan 9 milyon konutun tek bir tanesi bile depreme karşı güvensiz inşa edilmedi.
Çürük binaların hepsi Akparti döneminden önce yapıldı
Ve
Akparti büyük bir hızla o çürük binaları ya sağlamlaştırıyor (Kentsel Dönüşüm) veya alternatif konut üretimi yaparak nüfusu alt yapısı çözülmüş sağlıklı ve sağlam binalara taşımıştır.
KONUT SEFERBERLİĞİNDE
TOKİ – KİPTAŞ ÖRNEĞİ
Ülkeyi mezkûr halde devr alan Cumhurbaşkanımız
Konut seferberliği başlatarak TOKİ’ye 500.000 konut yapma görevini verdi.
TOKİ 1984’ten 2003 yılına kadar 43 bin küsur konut yaptığı göz önüne alınırsa bu sayının ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok.
Cumhurbaşkanımız
Daha önce KİPTAŞ’a da 50.000 konut yapma görevi vermişti.
Geçen yıl KİPTAŞ
CHP yönetimine devredildiğinde yaptığı konut sayısı 80 bine yaklaşmıştı.
TOKİ ise 18 yıl içinde 950 bin depreme dayanıklı konut yaparak büyük bir başarıya imza atmıştır.
Bu rakam 100.000 nüfuslu 36 şehir demektir.
Bu arada
TOKİ’nin sadece konut üretmediği
Konut ile birlikte
Başta alt-yapı peyzaj ve çevre düzenlemesi olmak üzere okul,cami, alış-veriş merkezi, üniversite, stadyum, hastane vs. yaptığı bilinmektedir.
2003-2020 ARASI
DEPREME DAYANIKLI ÜRETİLEN KONUT SAYISI
Akparti
İktidara geldiği 2002 yılında mevcut yapı stoğunun %70’i çürük iken
Bugün o rakam %10 seviyesine gerilemiştir.
Akparti döneminde kamu ve özel sektörün ürettiği
Depreme dayanıklı konut sayısı 9 milyon adettir.
KENTSEL DÖNÜŞÜM
2012 yılında kısaca Kentsel Dönüşüm olarak bilinen
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi kanunu çıkarıldı.
Hükumet bu kanunu çıkarmakla o kadar büyük bir riskin altına girdi ki, bunu ancak erbabı bilir.
Bir önceki Ecevit hükumeti
Gelen yardım paraları ile bütçe açıklarını kapatırken
Erdoğan hükumeti
Toplanan deprem vergisi paralarının 5 katından daha fazlası ile deprem konutları inşa veya nakdi olarak vatandaşlara aktarmıştır. (2003-2019 toplanan deprem vergisi 66 milyar TL Bugünkü fiyatlarla 147 milyar TL)
Sadece
Van deprem konutları için bugünkü rakamlarla 18 milyar lira hancandı
Ve
1.350.000 konutun da dönüştürüldüğü göz önüne alındığında
Hükumetin
Deprem tehlikesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığı görülecektir.
DENGE
Vatandaş
Devletin ayırdığı kaynaktan nasıl istifade edebiliyor?
Hükumet
Evini yıkıp sağlam bir yapıya dönüştürmek isteyenlere
Kira veya düşük faizli kredi veriliyor.
Ayrıca
Gerekli işlemleri yapıp “muafiyet yazısı” alanlar
Tapu, Noter ve belediye harçlarından muaf tutuluyor.
Ki, bu muafiyet yazısını almak çok kolay.
1999 yılından önce yapılmış olan binaların neredeyse tamamı bu muafiyet yazısını rahatlıkla alabiliyor.
Bu arada ilgili belediyenin kat fazlası verdiği yerlerde vatandaş hiçbir masraf yapmadan alt yapısı çözülmüş, otoparklı, deprem güvenli bir ev sahibi olabiliyor.
Eğer imar buna müsait değilse devlet desteğiyle, az bir masrafla konutunu yenileyebilmektedir.
Hükumet vatandaş lehine
Kat fazlası veya parasal desteği artırması halinde
Dengenin bozulacağı
Ve içinden çıkılmaz problemlere yol açacağı aşikardır.
Bana göre
Hükumetin Kentsel Dönüşüm için verdiği desteğin yeterli olduğu
Ve bu dengenin korunması gerektiğini düşünüyorum.
KENTSEL DÖNÜŞÜM
SOSYO-POLİTİK, SOSYO EKONOMİK, SOSYO-PSİKOLOJİK
BİR EYLEMDİR
Kentsel dönüşümün istenildiği şekilde hızlı gitmemesinin sorumlusu sadece hükumet değildir.
Hükumet, kendine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmiştir.
Eksiklik var mıdır?
Olabilir!
Hiçbir kanun tam ve mükemmel değildir. Ancak hangi şartlarda bu yasanın çıkarılıp uygulandığına bakılırsa, ne kadar büyük bir başarı yakalandığı görülecektir.
Bu arada
Vatandaş, yerel yönetimler, mimar mühendis odaları gibi meslek kuruluşları ve medya üstüne düşen görevi yerine getiriyor mu? Hayır!
Böyle devasa bir işin sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik yanı bu dediğim kuruluşlar vasıtası ile deruhte edilmeliydi.
Nasıl?
İNSANIMIZ KOLLEKTİF ÇALIŞMAYA
ALIŞIK DEĞİL
Meseleyi bir örnekle izah etmeye çalışayım.
Dönüşüm ile ilgili ilk mevzuat her ne kadar 2004 yılında çıkmışsa da
“Afet riski altındaki yapıların dönüştürülmesi” kanunu 2012 yılında Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
O tarihte
İnşaat piyasasının çok canlı olduğu malumdur.
Ve aynı tarihlerde risk altındaki yapı stokunun da endişe verici boyutta olduğu bilinmektedir.
O yıllarda
Şahit olduğum hadiseler genellikle şöyleydi:
Vatandaş
Devletin verdiği imkânlardan (kira, taşınma bedelleri, harçlardan muafiyet vs.) faydalanarak bir an önce oturduğu binayı (aslında tabutu) nasıl sağlamlaştırırım gayreti içinde olacağına,
Hazır müteahhit ayağına gitmişken, ondan birkaç kuruş daha nasıl koparırım mücadelesine vermekteydi.
Mesela;
Kadıköy, Eyüp vb. ilçelerde imar mevzuatı uygun olduğu için, artı olarak verilen 1-2 kat ile vatandaş elini cebine atmadan evini sağlamlaştırabiliyordu
Ama
Birçok yerde iş öyle olmadı.
Şöyle ki;
Dairesine karşı iki daire isteyenden, devletin verdiği kiranın yanında bir de müteahhitten kira isteyene,
“Benim dört çocuğum var.. dördüne de daire istiyorum” diyenden,
“Anlaşmaya en son ben kalayım.. o zaman mütahit ne istersem verir!) diyen uyanığa kadar türlü sebeplerle binalarını sağlamlaştırmayıp canlı canlı tabutun içinde yaşamayı sürdürenler oldu.
Taa ki, 15 Temmuz hadisesi oluncaya kadar…
15 Temmuz’un arkasından gelen
1918 dolar krizi piyasayı 15 Temmuz darbesi kadar etkiledi.
Hal böyle olunca o 2-3 daire isteyenler tek daireye razı oldular ama bu sefer işi yüklenecek mütahit bulamadılar.
İnsanımızın psikolojisini anlamak için ayrıca şunu da arz edeyim:
O “Dört çocuğum var, dördüne de daire istiyorum” diyen konut sahibine arkadaşımız soruyor: “peki, sizin beş çocuğunuz olsaydı beş daire mi isteyecektiniz?” Adam “evet..” demişti!!!
VAZİFESİNİ YAPMAYANLAR
Meselenin bu kadar cehaletinde olan vatandaşı uyarmak
Başta medya olmak üzere, meslek odalarına düşerdi.
Diğer taraftan
İnsanımız, kolektif çalışmayı bilmiyor.
Bundan dolayı
Kentsel dönüşümde, en büyük zorluklardan birisi bina sakinlerini bir araya getirip karar aldırma zorluğudur.
Sonraki aşamalar da aynı şekilde müteselsil zorluklarla devam ediyor.
Çünkü insanımız kollektif çalışmaya alışık değil. Bu da bir sürü gecikmelere sebep oluyor.
Eğer
Hükumet dışı kuruluşlar STK, medya, meslek odaları vs. hükumet kadar çalışıp görevlerini yapsaydı,
Bugün çürük binaları konuşmuyor olacaktık.
Demek istediğim
“En tepedeki…” 18 yıldır çalışıyor ve görevini hakkıyla yerine getiriyor.
Yani
Hak ihlali varsa,
Bunun sorumlusu “En tepedeki..” değildir.
18.08.2020
Emin Batur