Millet bir “arguman” tutturmuş gidiyor. “Aleviler,hiç kafirlerle savaşmadılar.Hep,müslümanlarla savaştılar” gibi.
Manyaklığa madalya verilse,bu madalya bu kafadan gayrısına hiç bir zaman düşmez.
Bir kere; Zaman,seninle (bizimle) başlamadı. Bizden önce de zaman vardı ve bizden önceki zamanda “İslam Dünyası” bir “bütün” idi.
Bizler,bu zamanda,coğrafyamızı parçaladık ve bu parçalanmaya uygun olarak zihin ve iman dünyamızı da parçaladık.
Şimdi, kendi zamanımız. Dolayısıyla,yaşadığımız zamana göre “iman” üretiyoruz. Hani,Hadis-i Şerif buyuruyor ya: “Nasıl yaşarsanız öyle de inanırsınız.” diye… Parça parça yaşıyoruz ve bu yaşayışa göre de inanıp bu inancı da “iman” var sayıyoruz.
“Çanakkale” diyoruz. Eğer,Kürtlerle bir sorunumuz varsa,Çanakkale’ye Kürtleri sokmuyoruz. Eğer, Araplar ile sorun yaşıyorsak, Keza, Arapları da Çanakkale’ye sokmuyoruz. Çanakkale’de şehid olan Şam’lı, Halep’li insan sayısının herhangi bir Anadolu şehrinden daha fazla olduğu umurumuza gelmez.
Yok eğer, Aleviler ile bir sorun yaşıyorsak, Çanakkale’ye Alevi de sokmayız… Halbuki, Çanakkale’nin en cevval çocukları Dersim’den kopup gelmişlerdir.
“Dersim” coğrafya itibariyle “beşinci kol” faaliyetlerine en uygun yerlerdendir Bu yüzden de özellikle İngilizler tarafından 18.yüzyıldan itibaren hiç boş bırakılmamış ve üzerinde sürekli mühendislik çalışmaları yapılmıştır. Anadolu’nun,en Türk İmanlı (Türkmen) bölgesi,öylesine bir mühendislikle inşa edilmiştir ki,Dersim,Osmanlının gücü olmaktan neredeyse çıkarılmıştır. Ancak,insanlarımız buna rağmen direnmişler ve kendi devletlerinin kendilerine uzanacak elini dört gözle beklemişlerdir.
Nitekim, Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Dersim’de kısa bir süre valilik yapan Halit Paşa (Deli Halit derlermiş ona) zamanında, Devlet ile bağlarını yenilemişler ve kendisine çok güvendikleri Halit Paşa komutasında,düşmana karşı en cansiparene şekilde savaşmışlardır.
Halit Paşa’dan sonra… Yine aynı mühendislik çalışmaları ve kötü yöneticiler ile bu halk, sonunda,Dersim Katliamı’na muhatab edilmiş…Bu yara halen kanamaktadır.
Sözün özeti şudur ki; Bu insanlarımızın Millet ve Devlet ile bir mensubiyet davaları yoktur:
Milletimiz, üzerlerinde sürdürülen mühendislik çalışmalarına boyun eğse idi:Şimdi ortada “Millet” diye bir vakıadan bahsedemezdik.Yani,anlaşılmalı ki, Milletimiz, bu mühendislik çalışmalarına boyun eğmemekle kendi şeref ve varlığını nasıl koruduysa, aynı işi Dersim’liler de yapmışlardır.
Anlaşıldı ki, söz uzayacak: Kısaca,esas konuya dönelim:
Herkes, yüzyıl önceye dönsün. Göreceğiz ki, aramızda, Alevi-Sünni diye bir mesele yoktur. İslam Coğrafyası bir talan altındadır ve her insanımız, bulunduğu coğrafyada kefereler ile bir şekilde mücadele etmektedirler. Cahildirler; Güçsüzlerdir ve fakat birlik olarak mücadele içindedirler.
Mesela; diyelim: Irak cephesinde… Herhangi bir Şii,İngilizler ile birlikte değildir: Şiiler de Osmanlı askeridirler…İran’ın Kirmanşah bölgesinde, Osmanlı Paşasının kurduğu bir devletçik, Osmanlı askerinin zaferi için canla başla çalışmaktadır.
Kendinizi Türk ve Sünni yaptınız: Geriye kalanın, kimisini Şii, kimisini alevi, kimisini arap, kimisini kürt ve kimsini bilmem ne yaptınız. Yarın mesela “Laz”lar ile bir sorun yaşasak, kimbilir, onları da ne yapacağız.
Olmaz böyle… Hiç olmaz.