İnsanlığın en verimli olduğu çağlar, medeniyetlerin zirvede olduğu insana değer verdiği ve insan onurunun yükseltip yüceltildiği zamanlardır. İnsanın görevi her şeyden önce; niçin yaratıldığını anlamak ve bu anlayış doğrultusunda ibadet aşkıyla çalışmaktır. Bu da önce Allah’a teslim olmak ve kul olmakla başlar. İnsan’ ın yükseldiği en yüksek zirve Allah’a secde ettiği, Rabbi ile buluştuğu andır.
Kulluk; insan olmanın başlangıcı, insan olarak yücelmenin zirvesidir.
Medeniyetler insanların yüreklerinde kurulur ve yükselir önce. Onların kalplerinde doğar, ruhlarında büyür ve hayatlarında meyve verir ve gelecek kuşaklara aktarılır, emanet edilir.
Şeyh Edebali’nin öğrencisi Osman Gazi’ye nasihatindeki; ‘’İnsanı yüceltki, Devlet yücelsin’’ sözünün inceliği ve derinliği insanın içindeki ruh aleminde şekillenir. İnsan yücelmeden hiçbir şey yücelmez.
Medeniyet mücadelesi önce insanı yüceltmekle başlar. İnsanı onarmadan, insanı mamur hale getirmeden, insana insanlık duygularını yüklemeden, insana hizmet eden bir varlık haline getirilemez.
İnsanı; kulluk, devleti; kulluk bilinciyle yetişen insan, medeniyetleri de insanlığa ve tüm canlılara, evrene, çevreye değer veren ve duyarlı olan devletler yüceltir.
Medeniyetlerin zirvede olduğu zamanlarda insan da, insanlıkta en yüksek noktadır. İnsanın alçaldığı ve alçaltıldığı, insan yerine konulmadığı devirlerde medeniyetlerin de yerlerde süründüğü, insanlığın yüz karası dönemlerdir. Bugünkü batı medeniyet ve kültürünün medeniyet zirvesinin çukurlarında can çekiştiği gibi…
Dünyanın en ahlaklı ve verimli, en doğru ve dürüst olduğu zamanlar, medeniyetlerin zirvelere yükseldiği, zirvelere tırmandığı zamanlardır.
Dünya standartlarında yol, hızlı tren, futbol sahaları, limanlar, gökdelenler, kanallar, şehirler inşa etmek , elbette; medeniyetin ve medeniliğin bir parçasıdır ve bunlar gereklidir de. Ama, her şey sadece bunlardan ibaret değil. Asıl olan insanın içindeki insanın inşası ve ihyası, insanın içindeki insanın mamur ve medeni hale gelmesi ve getirilmesidir.
Eğer; siz insanı ihmal ederseniz, insanın ruhi boşluğunu dolduramazsanız, insanı vahiy kültürü ile, kadim tarihimiz ve geleneğimizle buluşturamaz’sanız ülke’yi mamur etmekle imar etmiş, kadim değerlerimizi de ihya etmiş olamazsınız.
İnsanın ihmali; milletin ihmali, milletin ihmali; devletin ihmali, devletin ihmali medeniyetin ihmali, medeniyetin ihmali; tarihin ve kültürün, ilmin ve hikmetin ihmali, yani İslam’ın ve kulluğumuzun ihmalidir.
Bu alemde insansız her şey boş ve anlamsızdır. Çünkü; alem insan için, insan da alemlerin Rabbine kulluk için yaratılmıştır.
İnsan vahiy kültürüyle terbiye olduğu sürece insanlık değerleriyle yoğrulur. O değerlere sahip olan bir insan olur. Böyle bir insan; tek başına bir millet, böyle bir millet; tek başına bir ümmettir. Bir ülke baştan başa maddi manada inşa edilse bile, eğer; insan’ın gönlü mamur olmamışsa, kalbi Allah ile buluşmamış ise,o ülke tepeden tırnağa beton duvarlar arasında sıkışıp kalan ve can çekişen bir viranedir.
Milletimizin ve ülkemizin tekrar ayağa kalkmasını istiyor isek; millet ve tüm devlet organları, kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve Belediyeler olarak… İslam Medeniyet ve Kültürünün ihya ve İnşasına yönelik bir kurtuluş savaşına hazırlanmak, bir eğitim ve kültür seferberliğine girmek zorundadır.
Gittikçe dünyevileşen, Hak ve hakikatin ekseninden uzaklaşan, milli ve manevi tüm sınırlarımıza tecavüz eden, insanımızı Hak ve Hakikatin ekseninden koparmaya çalışan bu bir asırdır öykünüp durduğumuz, bazılarının tapındığı Batı Medeniyet ve Kültüründen hızla uzaklaşmak, kendi milli, manevi ve yerli değerlerimize, kendi tarih ve coğrafyamıza dönmek zorundayız.
İnsan mamur olmayınca millet ve ülke imar olmaz. Ülke imar olmayınca kendi medeniyetimiz kurulmaz. Kendi medeniyet ve kültürümüzü ayağa kaldırmadıkça, insanımız türedi uygarlıkların peşinde koşa koşa yorulur, tükenir ve düşmanına benzemeyi kurtuluş ve çıkış yolu olarak görmeye başlar. Hiçbir zaman kendi özü, ruhu, tarihi ve coğrafyası olamaz.
Bize ne Kapitalizmden, Komünizmden, Faşizmden, insanı insana kul ve köle eden öteki beşeri sistem ve düzenlerden…
Antik Yunan kültür ve Ahlakı, Roma hukuk ve devlet sistemi üzerinde yükselen insanlığın yüz karası bu vahşi Kapitalizm, bu cani Kominizm, bu insanlık düşmanı Faşizm, emperyalizmin her türlüsü, bu inkarcı batı medeniyeti bize ne.
Biz, İslam Medeniyet ve Kültürünün çocukları ve meyveleriyiz. Kanımız, canımız, damarımız, kimyamız onunla yoğrulmuştur. Bütün bedenimizde onun genlerini ve DNA’sını taşımaktayız.Soysuzluğun lüzümu ve gereği yok. Bize bizim ruhumuz, bedenimiz, tarih ve coğrafyamız, ahlak ve kültürümüz yeter.
İnsanımızın tekrar vahiy kültürüyle dirileceğine, ayağa kalkacağına ve yine insanlığın huzurunda bir anıt gibi dikileceğine inanıyorum. Peşinden tüm Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortaasya sökün edip gelecek, ayağa kalkıp dikilecektir Allahın izniyle… Nerede benim tarihim, kültürüm, medeniyetim, ahlakım, inancım ve imanım diyecek, kıblesini Haçlı batılıların yönünden İslamın Kıblesine döndürecektir. Bu, bir kurtuluş müjdesi, kader anı, diriliş muştusu, olmazsa olmaz bir varoluş savaşıdır milletimiz için.
İnsanımız inşa ve mamur olunca; Tarih yeniden dile gelip konuşacak, insanlığın onuru tekrar insanlığa bizim elimizle geri verilecektir.
Onun için önce insan, sonra insan, daha sonra yine insan diyerek akide ve ilkelerimizi yeniden insanımızla buluşturmak, tanıştırmak, barıştırmak ve medeniyetimizi harcını bunlarla karmak zorundayız.
İnanan ve inancının mücadelesini veren yediden yetmişe her Müslüman medeniyetimizin inşası ve ihyası için taş taşımak, alın teri ve gözyaşı dökmek, işçisi ve mimarı, bu idealin fedaileri ve askerleri olmak zorundadır.
İbadet gibi bir borçtur, emanet olarak bir vebaldir, ahlaki bir sorumluluktur her Müslüman için bu.