Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

MAHÇUP BAYRAMLAR VE UTANGAÇ KUTLAMALAR

Bir millet, kendi özü ve kimliği ile tarih sahnesinde varsa, varlık mücadelesi veriyor ve yaşıyorsa kendine özgü apayrı bir millettir.

Hangi ırktan, hangi renkten, hangi sınıftan, hangi bölgeden, hangi sosyal tabandan olduğu önemli değil, onu millet, devlet, bir vücut yapan onun medeniyetinin kotları ve özellikleridir. O milletin kimliğini ve özünü oluşturan da medeniyetinin ruhudur.

Nasıl bir insan beden ve ruhtan oluşmuşsa, milletlerin de yaşayan, yaşaması gereken bir beden ve ruhu vardır. Onu kendisi yapan, ona farklı özellikler ve güzellikler kazandıran medeniyetinin ruh derinliğidir.

Milletleri doğuran analar medeniyetlerdir. Bu yüzden Türkiyelilerin gerçek medeniyeti batı medeniyeti değil, bilakis islam medeniyetidir. Türkü, Kürdü, Çerkesi, Abazası, Boşnakı, Lazı ve diğer bileşenleriyle bu milleti oluşturan esas damar İslam medeniyet ve kültürüdür.

Müslümanlar olarak bu damardan beslenerek millet ve ümmet olmuşuz. Ve Tanzimat ile başlayan batılılaşmaya ve medeniyetimizin raylarındaki makas değişimine bunun için karşıyız.

Tanzimat Fermanı dinimizin, kültürümüzün, medeniyetimizin kısaca; milletimizin ölüm fermanıdır. Batılılaşmaya, batılılaştırmaya bunun için batıllaşma, batıllaştırma operasyonu diyor ve ısrarla bu yozlaşma ve yozlaştırmaya karşı çıkıyoruz..

Tanzimattan sonra Meşrutiyetle iyice devlet ve toplumumuzun damarlarına şırınga edilen batıcılık sahte bir Cumhuriyetle devlet olmuş ve milletimizin tarih ve coğrafyasında, bilinç ve hafızasında tamiri güç yaralar açmış, travmalar oluşturmuştır.

Bugün sınırlarımızı düşmanlarımızın çizdiği ve ‘’burası sizin anavatanınızdır’’ dediği küçücük bir coğrafyaya sıkışıp kaldı isek, burada bir asra yakın bir zamandır batılıların kapılarında el avuç açan bir dilenci konumuna düştü isek bunun sebebi bizi biz yapan kendi din, kültür ve medeniyetimizden koparak batı medeniyetine gönüllü hizmetçilik ve askerlik yapmamızdandır.

Cumhurun seçtiği, temsil edildiği iddia edilen, cumhur tarafından seçilenlerin devleti ve milleti yönettiği sanılan bir rejimde 18 yıl ezan susturulursa, Camiler kapatılırsa, Kur’an okumak ve okutmak yasaklanırsa, tepeden inme devrimlere muhalefet eden vatandaşlar en sert askeri ve gayri hukuki uygulamalarla hapse atılır ve idam edilirse, idam edilenlerin cesetleri cumhura ibret olsun diye günlerce ceseti kokuncaya kadar meydanlardaki darağaçlarında sallandırılırsa, milletin ne dirisine ne ölüsüne hürmet edilmezse, din ve mukaddesatına savaş açıp saygı gösterilmezse o ülkede barıştan, kardeşlikten, birlikten, beraberlikten ve Cumhuriyetten bahsetmek yalancılığın, alçaklığın, sahtekarlığın en dibe vurmuş en seviyesiz halidir.

Kemalist dikta rejimlerinin bayram diye ilan ettiği günleri kutlamak için bu millete özel davetiye gönderseniz bile oraya isteyerek gelmezler. Çünkü bu bayramlar bu millete Tek Parti diktatörlüğünün kanun ve dipçik zoruyla dayattıldığı suni bayramlarıdır. Bunun için devletin bayram diye ilan ettiği günler milletin kahir ekseriyeti tarafından benimsenmeyen, kabul görmeyen ve kutlanmayan resmi ritüellerden ibaret mahcup bayramlardır. Bu bayramlar her yıl devlet eliyle ve zoruyla utangaç kutlamalarla cumhurdan kopuk olarak boynu bükük olarak icra edilmeye çalışılmaktadır.

Bizim kültürümüzde ve medeniyetimizde bayramlar ziyaretleşme, helalleşme, küslerin barışması, yoksulların ve kimsesizlerin gözetilmesi gerek önemli bir birlik vr brraberlik günleridir. Bu da Ramazan ve Kurban Bayramı olarak dinimizin, medeniyetimizin ve kültürümüzün en önemli bir parçası olarak her yıl Müslüman halkımız tarafından dikkatle, saygıyla ve coşkuyla kutlanmaktadır.

Devlet, bayramlarını milleti ile birlikte kutlamak istiyorsa, önce ona yaptığı bunca aşağılamalardan, baskı, zulüm, işkence ve darbelerden dolayı ondan özür dilemeli ve milletiyle barışarak aralarındaki buzdağlarını eritmelidir. Bundan sonra da ideolojik devlet milletin dinini, kültürünü ve medeniyetini şekillendirmek isteyen zorba bir el olmaktan çıkmalı, cumhurun (milletin) arzu ettiği gibi bir devlet olmalıdır.Devlet; devletin milleti değil, milletin devleti olmalı ve onu öne çıkarmalı ve övünmelidir.

Devletten kopuk bir milletle, milletten kopuk bir devletle bayramların içi dolmaz, doldurulamaz. Küskünlük, dargınlık ve gerilim içinde de bayramlar bayram olmaz.

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Bir Seçim Fırtınası ardından… (3)

Arif Altunbaşİlk defa yarım asır sonra CHP nasıl Türkiye’ nin en büyük partisi olarak kara …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir