Arif Altunbaş
Her toplumun kendine ait kültürü, geleneği, göreneği, hayat tarzı ve değerleri vardır. İnsanların hayat tarzını belirleyen dini, ahlaki ve kültürleridir.
Müslüman bir toplum olarak biz de ahlak ve maneviyat esaslarına dayalı kültürel bir yapıdan geliyoruz. TV kanallarımızda reyting uğruna son 10-20 yılda, din ahlak ve toplumsal değerlerimizle çelişen ve çatışan pembe dizi filimler işgaliyle karşı karşıyayız.
Bunlar, dinimizi ahlakımızı ailemizi örf ve geleneğimizi yıkmayı parçalamayı ve yok etmeyi hedefleyen yabancı kültür emperyalizminin işgal faaliyetleri. Bu dizi filmlerin hiçbiri sosyal, kültürel, ahlaki, eğitim ve öğretimle alakası yok. Bilakis bu filmlerin senaryolarında ortak tema, aile içi çapraz ilişkiler namussuzluk şerefsizlik ahlaksızlıktır. Bu filmlerle milletimizin temelini oluşturan aile müessesemiz hedef alınmaktadır.
Dizilerde, milletimizin din, ahlak, kültür ve sosyal dokusunu tehdit eden senaryolar, aile içi sapık ilişkiler, ölçü, kural ve ahlak tanımaz bir hayat tarzı milletimizin “aile normal” ları gibi yansıtılmakta. Kadın erkek, genç çocuk ve yaşlılar üzerinde olumsuz etkiler oluşturan bu durum toplumda çocuk kadın tecavüz ve cinayetlerini, aile parçalanmaları ve boşanma oranlarını hızlandırmaktadır.
Batı medeniyetinin akıl, düşünce ve felsefe hocalarından birisi olan Platon’ a göre; ‘’Orta malı gibi kadın alınıp satılan bir maldı. Bir hakkı hukuku da yoktu.’’ Kadına kişilik, şahsiyet, insan olma hak ve onurunu veren İslami değerler bu filmlerle aile ve ahlak yapımız bilinçli olarak hedef alınıp yok edilmek isteniyor. Ayrıca bu filmler yurt dışında seyredildiğinde de Türkiye aile ve toplumsal yapısı hakkında yalan yanlış bilgi bir algı operasyonu oluşturuluyor.
Ülkemizdeki ahlaki yozlaşma ve çöküşün ana nedeni sadece bu filmler değil. Burada esas suçlu bu ve buna benzer emperyalist saldırı ve kültür işgallerine karşı koymayan devlet aklı ve bu filmleri seyreden, bunlara karşı çıkmayan milletin kendisidir.
Anne-baba ve akrabalar arasındaki sapık ilişkiler, kopukluklar, her gün daha çok değersizleşen komşuluk ilişkileri, eğitim sistemimizdeki dini ve ahlaki değerlerden kopuştan kaynaklanıyor. İlkokuldan üniversiteye kadar, İslami değerlerden yoksun bir ahlak ve eğitim anlayışı yozlaşmış, ahlaki değerlerini kaybetmiş nesiller üretiyor.
Hıristiyan batı hayranlığı: Laiklik, çağdaşlık ve özgürlük kavramlarının yanlış anlaşılması, anlatılması ve uygulanmasıyla oluşan yozlaşma, yabancılaşma bu konuda en etkin bir rol oynuyor.
Medya etkisi: Radyo, TV ve medya aracılığıyla toplumumuzun kendi öz değerlerinden koparılması. Batılı vakıf ve yardım kuruluşlarının maddi destekleriyle milletimizin değerlerine yönelik saldırılar ve yabancılaşmayı derinleştirmek isteyen toplum mühendislikleri sorunu iyice karmaşık hale getiriyor. Dizi, film, dijital işgal ve medya organları yoluyla toplumumuza dayatılan bu yozlaşma ve işgal hareketine karşı devlet ve millet neden yeteri kadar sesini yükseltmiyor?
Bu sorumluluk, yalnızca birkaç kişi, aile veya kurumla başa çıkılacak bir mücadele değil. Toplumun her kesimiyle devlet millet el ele alçak bir işgal ve istila hareketine karşı durmak zorundayız. Kendimize, ailemize ve çocuklarımıza sahip çıkmak, genç kuşaklara sağlam bir gelecek bırakmak için bundan daha büyük, daha güzel ve özel bir miras olabilir mi?
Bir milletin geleceği aile ve eğitim kurumlarında inşa edilir. Kendi çocuklarını yabancı ahlak ve kültür istilasından kurtaramayan bir millet hiçbir zaman özgürlük ve bağımsız olamaz.
Gençlik ve toplumumuz arasında hızla yaygınlaşan şuursuz, idealsiz, başıboş hatta katil, cani, ırz ve namus düşmanı, hain, şerefsiz, deist, deyyus ve fahişe oranının yükselmesinin sebebi aile, eğitim, toplum ahlakımızın bozulması, devlet ve milletimizin İslami değerlerden uzaklaşmasıdır.
Ey Müslüman! Dinsiz imansız yabancı bu anlayış, gerçekleri ve doğruyu görmeyen bu göz, duymayan bu kulak, akıllanmayan bu kafa, düşmanına âşık olan bu bulanık gönül ve kararmış kalple nereye?
En azından kendi çocuklarımız ve ailemize sahip çıkmak zorunda değilmiyiz?
Arif Altunbaş, Haber 7