Arif Altunbaş
Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinin köklü tarih ve kültür, devlet ve millet, ordu siviltoplum geleneği üzerinde, İstiklal mücadelesinde milletimiz Zümrüdü Anka kuşu gibi kendi küllerinden yeniden doğdu. Batılılaşmak isteyen bir gurup azınlık ilk yıllarda Selçuklu ve Osmanlı mirasına sırt çevirseler de, koskoca geçmişimizi, kültürümüzü ve medeniyetimizi tarihe gömme hayalleri gerçekleştiremedi.
Bu süreçte bin yıllık “nizam-ı âlem” davamız ve hedeflerimiz geçmişimizden silinmeye çalışıldı. Batı kuklası faşist darbeci yöneticiler milletimizi dininden, kültüründen, tarihinden ve coğrafyasından koparamadılar. “Çağdaş Batı medeniyetine ulaşma” hedefi adı altında dinimiz, kültürümüz, örfümüz ve değerlerimizi yok etmek için değişim ve devrimler adında yabancılaşma projeleri milletimize dayatıldı. Bu yozlaşma hareketine karşı olan aydınlarımızı susturmak için zamanın yöneticileri istediklerini astılar, kurşuna dizdiler; ülkemizi batının karanlık çıkmazlarına ve zindanlarına mahkûm ettiler. Bu yüzden ülkemiz her on yılda darbelerle sarsıldık ve yıpratıldık.
Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan birçok hava, kara ve deniz sınırlarımız batının tezgahladığı hile ve oyun masalarında kaybedildi. Tarihi miraslarımıza sahip çıkmamız gereken yerlerde, dost ve kardeşlerimizle aramıza suni sınırlar, mayınlı tarlalar ve tel örgüler çekip bizi bizden ayırmaya çalıştılar. İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’nın entrikalarıyla Musul, Kerkük, Batum, Batı Trakya, Kıbrıs, 12 Ada ve daha birçok topraklarımız kaybedildi.
Ancak milletimiz, Batılı işgal güçlerinin çizdiği sınırlardan daha büyük bir coğrafyaya ve tarihe sahip olduğunu hiç unutmadı. Biz, onların gözünde Anadolu ve Trakya’ya sıkıştırılmaya çalışılan bir millet idik; Türkiye’nin Balkanlar’dan Kafkaslara, Ortadoğu’dan Türkistan’a kadar dini, tarihi, kültürüyle bağlı geniş bir gönül coğrafyasını kimse görmek istemedi. İçimizdeki çifte standartlı aydın, akademisyen, yöneticiler kadim tarihimizi milletimize unutturmaya çalışsalar da başaramadılar.
Bir elimiz doğuda Çin Setti’ nde, bir elimiz batıda Balkanlarda Bosna’ da, bir ayağımız Kuzeyde Altay Dağları, Kazan ve Kırım da, bir ayağımız Katar, Yemen ve Somali’de dost ve kardeşlerimizle el ele gönül gönüleyiz yine.
İçimizdeki batı uşağı yerli münafıklar hariç tüm dünya bizi anladı. Gerek Balkanlar, Kafkaslar, Avrupa, Asya ve Afrika, gerekse; Katar, Somali, Sudan, Libya, Karabağ, Kıbrıs, Suriye, Irak, Filistin ve Lübnan halkları yüreklerinde buldular aramızdaki bu derin bağları.
Ülkemizdeki ve coğrafyamızdaki emperyalizmin yerli ve yabancı kuklaları ise hala anlamak istemiyor ve inatla hakikati inkar edip direniyorlar. Biz, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya İmparatorluğu ve Fransa arasında yapılan ve daha sonra Rusya’ nın da katıldığı Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu topraklarının paylaşımını öngören Syk-Picot anlaşmasını Müslüman milletler (Araplar, Kürtler ve Türkler) olarak tanımadık.
Şimdi Haçlı ordularının çarmıha gerdiği bir dev uyanıyor. Milletimizle birlikte ulu bir tarih, coğrafya, dost ve kardeşlerimiz uyanıyor. Elbet bir gün kıracağız hep birlikte emperyalizmin bu paslı zincirlerini, bu kölelik prangalarını, ihanet kelepçelerini kıracağız bir bir.
Asya’dan Balkanlara, Volga’dan Yemene uzanacak tekrar ellerimiz. Üzerimize çöken karabulutlara ve emperyalistlerin baskı, terör ve tüm düşmanlık ve oyunlarına inat. Mazlumların ve ezilenlerin ahları, devirecek Nemrutları ve Firavunları. Asya, Avrupa ve Afrika yeniden, yeni baştan uyanacak ve ayağa kalkacak Allah’ın izniyle…
Hiç unutmamamız ve unutturmamamız gereken bir gerçeğimiz var. O da; Kazan’ dan Yemen’ e, Çin Seddinden Adriyatik Denizine kadar Türkiye’ nin Türkiye’den büyük olduğu hakikatidir.
Bizim tabii sınırlarımız doğudan batıya, Kuzeyden Güney’e buralardan başlar, sonsuz ufuklara kadar uzanır. Bu yurtlar bizim gönül coğrafyamız, oradaki şehirler bizim şehirlerimiz ve oralardaki insanlar bizim kardeşlerimizdir. Etrafımızda oynanan oyunlara ve savaşlara bu açıdan bakmalı ve değerlendirmeli, buna göre; dost ve düşmanlarımızı belirlemeliyiz.
Unutma! Türkiye, kibirli emperyalist güçlerin batı başkentlerinde yuvarlak masalarda çizdiği harita ve sınırlardan ibaret değildir. Olamaz ve hiçbir zaman olmayacaktır da… Müslüman bir milletin yüreğindeki iman, aşk ve sevda din, vatan, millet söz konusu olunca sınır tanımaz.