Arif Altunbaş
İsrail’in Amerika ve Batı blokunu arkasına alıp, yıllardır sistematik olarak Filistin’de uyguladığı işgal, istila, sürgün, katliam ve soykırım savaşı, dünyada Müslümanların kendilerinden başka dostu olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur.
Bu savaş, antik çağlarda meydana gelen Yunanlılar ile Truvalıların, Romalılar ile Kartacalıların, Perslerle Yunanlıların doğu-batı çatışmasının çağdaş bir uzantısı olduğu kadar; İbrahim ile Nemrut’un, Musa ile Firavun’un, Hilal ile Haç mücadelesinin tarihi ve sosyolojik bir uzantısıdır.
Bu bitmeyen kin, öfke, nefret ve düşmanlık; doğudan fırlayan bir mızrak gibi Batı’nın bağrına saplanan, Pirene ve Alp dağlarını aşarak Roma’nın kalbini delip geçen Avarların, Atilla’nın, Osmanlının önünde diz çöküp eğilmek zorunda kalan Batılıların asırlardır demlenmiş intikam ve kin duygularının bir yansımasıdır.
Bu gözü dönmüş düşmanlık, bize Gırnata, Kurtuba, Fatima, Şatibe, Mürsiye ve Valensiya’da, Balkanlarda ve Kafkaslarda Haçlı orduları tarafından yakılan, yıkılan İslam şehirlerini hatırlatıyor. Gazze’de, Han Yunus’ta, Batı Şeria’da, Baalbek’te, Golan Tepeleri yerleşkelerinde birleşik Yahudi ve Hıristiyan güçlerinin yaptıkları kırım, yıkım, vahşet ve katliam, Haçlı saldırılarından ve Hitler Faşizminden güncel birer örnektir.
Dünya Müslümanlarının koruyucusu ve insanlığın onur bekçisi olan Osmanlı, bu Yahudi ve Hıristiyan iki sapkın millet tarafından yıkıldı. Ondan sonra mazlumları koruyacak, kollayacak ve onları zalimlerin zulmüne karşı müdafaa edecek tek bir millet, devlet kalmadı. Eşkıyalar, devletlerin başına başkan, kral oldu ve zulüm dünyaya hâkim oldu.
Bugün Filistin, Gazze, Lübnan’da Siyonist İsrail ve müttefiklerinin yaptığı katliam ve soykırımlar, şimdiye kadar dünyada eşi benzeri görülmemiş bir vahşetin ve barbarlığın karşısında susan dilsiz şeytanları hatırlatıyor.
Bugün Müslümanlar, utanç verici bir suskunluğa gömülmüş; beceriksiz, korkak, vicdansız, ahlaksız, gasıp, fasık ve ikiyüzlü devlet reislerini başlarına taç etmelerinin faturasını ödüyorlar. Bu zulümler, katliamlar ve işgaller, kendi duyarsızlıklarının ve hatalarının ceremesidir. Suçlular düşmanlar değil, düşmana fırsat ve imkân tanıyanlardır. Kimse kabahat ve hataları başkalarında aramasın. Hepimiz bulunduğumuz hal üzere yönetiliyoruz. Hayatın apaçık, şeffaf ve gerçek yüzü budur.
Türkiye ve Türkiye’nin çıkarları söz konusu olunca, avazları çıktığı kadar karşı çıkıp bağıran, yırtınıp kendini parçalayan şom ağızlı krallar, katil prensler, gasıp petro-şeyhler, fasık emirler, İsrail’in yıllar süren bu hukuk tanımaz, pervasız, vicdansız saldırı ve soykırımları karşısında neden dut yemiş bülbüller gibi susuyorlar? Hepsi göbeklerinden İslam düşmanı Batılı emperyalist işgalci ve sömürgecilere bağlı ve bağımlı, tabii ki ondan.
İslam ümmetinin başlarında taht kurmuş bu akbabalar, leş kargaları, kendi vatandaşlarına ve kardeşlerine karşı aslan kesilip kükrerken, İsrail-Amerika ve müttefiklerinin insanlık dışı zulüm ve soykırımlarına karşı uyuz çakallar gibi ürkek, korkak davranıyor. Kuyruk sallayıcı yalakalar.
Millet olarak her ne durumda olursak olalım, imanımız, inancımız ve Türkiye’nin misyonu ve vizyonu gereği Müslüman bir fert, toplum, millet ve devlet olarak ümmetin sesi, mazlumların kimsesi ve insanlığın vicdanı olmak zorundayız. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı ve Türkiye’yi, İngiliz köpeği, Amerikan uşağı darbeci devlet reislerinden, zalim kral, prens ve emirlerden ayıran en büyük özellik budur.
Hakkın, hakikatin yanında olmak, onun bayraktarlığını yapmak ve bu yolda gerekirse her türlü düşmanlığa hedef olmaya bile razı olmak, milletimizin tarih boyu izlediği yol ve çizgi olmuştur. Bir insanı ve toplumu en iyi tarif eden şey, onun sözleri değil, yaptıklarıdır. Türkiye’deki ve yurtdışındaki Haçlı ve Yahudi dostlarını, yerli münafıkları Başkan Erdoğan’a karşı düşman eden de Reis’in özü, sözü ve yaptıklarıdır.
İnsanlığın vicdanı ve kimsesi olmak, yani insan olmak, bir cinsiyet meselesi değil; kadın da olsa, erkek de olsa Hakkı, hakikati ve adaleti yumruk kadar yüreğinde yanardağ gibi taşıyabilmektir. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda katillerin, canilerin, işgalci ve soykırımcı barbarların kanlı ellerine ve kirli yüzlerine baka baka yaptığı tarihi konuşma, sadece ümmetin değil, insanlığın vicdanı olmuştur.
Hakkı tutup kaldırmak, her platformda Hakkı haykırmak, Hakkın mücadelesini vermek, her insana nasip olmayan bir özellik ve güzelliktir.
Sağ olasın, var olasın, kılıcın keskin, yolun açık olsun Reis!