Batılıların denizaşırı ülkelerden gelip zorla işgal ettikleri islam coğrafyalarında hiçbir ulusa soluk aldırmadıklarını görüyoruz. Bu işgal ve baskı imparatorluğu 1950 den önce İngilizlere, 2. Dünya savaşından sonra ABD’nin eline geçmiştir. 2. Dünya savaşından sonra Almanlar karşısında yolunmuş tavuğa dönen İngiliz horozu dünya jandarmalığını gizli ikili anlaşmalar ile ABD’ye devretti.
Kuruluşunu İngiltere’ye borçlu olan, yaşayabilmek için ABD’denin koruması ve kollamasına muhtaç olan israilin kana buladığı bu topraklarda dinmeyen elem ve kanın sorumluları İngilizler, ABD ve Avrupalılardır.Onların da arkasında Siyonist yahudi sermayesi ve derin dünya devleti vardır.
Batılıların bir araya gelip yıktığı Osmanlı toprakları üzerinde irili ufaklı çadır devletlerinin bu günkü perişan, içler acısı manzarası onların eseridir.
Körfezden Cezaire, Kafkaslardan Yemene kadar uzanan bu geniş Coğrafya yıllardır ingiliz, ABD ve Avrupalıların baskı ve terörü altında sömürülüyor.
Öte tarafta Rus’ların yıllarca sıcak denizlere inmek için büyük uğraş ve savaşlar verdiği, ne pahasına olursa olsun bu bölgelere ulaşmak istedikleri asırlardır bilinmekte. O da, Hıristiyan Haçlı orduları gibi Kafkaslar ve Ortaasyayı emir ve baskısları altına almış ezmeye ve sömürmeye devam ediyor.
Bütün bu sefeletler bölgede tek başına bir güç olabilme arzusunda olan İranın mezhepsel yaklaşımları ve politikaları ile Suud hanedanının ve diğer diktatör arap rejimleri ve tek partili Kemalist rejiminin bitmek bilmeyen iktidar hırsları ve yanlışlarından kaynaklandığı aşikar.
Batılılar islam ülkelerini zaman zaman karşı karşıya getirerek bu gerilimden istedikleri gibi nemalanıyor. Bölgemiz bir asırdır bu vampirlerin elinde sömürülüp yönetiliyor.
Petrol ağaları ‘’Petrol bizde, para bizde, iktidar bizde…’’ düşüncesi ile Washington-londro hattındaki diğer şer odaklarıyla ortak bir strateji ve işbirliği içinde birleşiyorlar.
Ortadoğuda kurdukları bütün şer tezgahlar, planlar, oyunlar ve projeler Londra ve Washingtonda hazırlanıyor. Piyonlar ve aktörler de bölgenin diktatörleri ve petro şeyhleri olarak seçiliyor.
Mısır halkı, Arap baharının da etkisiyle Mursi’yi cumhurbaşkanı olarak seçti ve iktidara getirdi. Mursi çok kısa bir zaman içinde darbe ile devrildi. Onun devrilmesiyle Avrupa ve ABD ile İsrail rahat bir nefes aldı.
Yüzyılımızın yaşadığı en büyük insanlık trajedisi olan Filistin, Irak, Afganistan, Suriye, Libya da aynı tezgahın birer parçası durumunda. Ortadoğu bir cadı kazanı olmaya devam ediyor. İşgalci, sömürgeci batılılar kontrol ettikleri ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını soymaya, kaçırmaya ve sömürmeye süratle devam ediyorlar.
Bölgede ümmetin kanayan yaralarını nasıl ve ne zaman dindirebiliriz diye düşünen kaç müslüman ülke ve müslüman liderimiz var?
İslam ümmeti bir ve beraber olmadıkça, yürekler bir kalp olarak çarpmadıkça, diller aynı şarkıyı söylemedikçe, bu gidişatla islam düşmanları ve onların izini izleyen yerli münafıklar durmayacak, zulüm, işgal ve sömürünün şiddeti dinmeyecektir.
Müslümanlar başlarındaki despot yöneticileri ve zulüm düzenlerini ortadan kaldırmadıkça asla özgürlük ve bağımsızlıklarına kavuşamayacaklardır. Kurtuluş için tek çıkar yol var. O da, müslümanların ortak bir noktada buluşmaları, ümmet bilinciyle hareket etmeleri, yabancılar, işgalci ve sömürgecilere karşı bir vücut olarak hareket etmeleridir.
Eğer, müslümanlar bütün bu başlarına gelenler ve olan bitenlere rağmen onurlu bir hayat, özgür ve bağımsız bir dünyada yaşamak istiyorlarsa birlik olmaları zorunluluktur. Hoşlarına gitse de gitmese de kopmak bilmeyen Allahın cc ipine sarılmaktan başka çıkar yolları yoktur.