Mısır Mahkemesi Darbe ile alaşağı edilen seçilmiş Cumhurbaşkanı’na ve onunla birlikte şu kadar kişiye “İdam” kararı vermiş.
Sanki, darbe yapılırken müftüye mi soruldu?
O mahkeme için “müftü ne der?” diye bir soru mu soruldu?
Verdikleri kararı, sözde, “usulen” müftüye soruyorlar.
Zulüm, böylece, “İslami” olacak.
Böylece, Zulüm ile İslam yan yana ve birlikte olacak.
Müslümanlar ölecek: Müslümanlar ödürülecek ve fakat “gavurcuklar” için ortada hiç bir leke olmayacak.
“Bu islam var ya bu islam: Ancak, zulmü onaylar” denilecek ve dedirtilecek.
Küfür, “Allah-u Ekber” denilerek tezahür edecek.
Büyük Müftü’nün, “İdamı Allah’ın emrine uygundur” diye “Onay” vereceği idamlardan birisi de “Dünya İslam Alimleri Birliği Başkanı” Yusuf El Karadavi.
Yani, teorik olarak, Eğer, O Mısır Büyük Müftüsü bir “alim” ise, onun da başkanı bir adam. Yani, o büyük müftü, aynı zamanda, kendi başkanını da idam etmiş olacak.
Böylesine, iblisce bir düzenin adı “İslami Mahkeme şekli” olacak.
İslam ile Zulüm, aynı şey olacak. Zihinlere ve tarihe ve geleceğe aynen bu yazılacak.
İslam eşittir Zulüm.
Zulüm eşittir İslam.
Ve buna, Türkiye’den de “Yuh” manasında alkışlar yükselecek. Dilleri ile “Yuh” diyecekler ama içlerinden alkışlayacaklar. “Dünya, islam tehlikesinden böylece kurtuluyor” diye için için sevinecekler var ve olacaklar.
Pisliği onlar yemiş olacak: Hesabını vermek de yine bize düşecek.
Çünkü, bu işler, “İslam topraklarında” olmuş olacak.
Birileri de bağıracaklar: Neredesin Batı, Neredesin Amerika diye.
Hiç kimse, aklına getirmiyor ki: Bu gün, Mısır’ı, Suriye’yi, Irak’ı, Afganistan’ı ve başka İslam topraklarını “kurtaracak” olanlar, binbir hevesle “Biz”i de kurtarmaya gelecekleri günü bekliyorlar.
Kısacası:
Kendi kanımızı içerek yaşamaya çalıştığımızı, kim, nasıl ve zaman akıl edecek.
Belli değil.