Ahh camiler ah. Bugünlerde çektiğiniz yalnızlıkların arkasında yine Müslümanların zihinsel çelişkileri yer almaktadır. Oysa medeniyetimiz Mescit/Cami medeniyetiydi. Başarıya ulaşmış tüm hareketler Mescit/Cami mahreçliydi. Zira büyükler böyle söylerdi. Peygamberimizin kurduğu Medine İslam Devleti’nin teşkilatlanması da yine Mescit’te/Cami’de oluşturulmuştu. Camiler beldelerin hangi medeniyete ait olduğunun en belirgin göstergeleriydi. Camiler tapu hükmünde, minareler ise o beldeye basılan mühür, atılan imza hükmündeydi.
Kurumsal olarak camilerin başına gelenler hiçbir kurumun veya yapının başına gelmemiştir. Birilerinin imha edilecek yerler listesinin başına camiler yerleştirilmişti. Müslümanlar namaz kılarken katledildi. Birileri çirkin emellerine camileri alet ettiler. Birileri ahıra, bara, pavyona, meyhaneye, depoya çevirdi. Birileri siyasi simgelerini ve ideolojilerinin sembollerini camileri astılar. Birileri camileri basıp cemaate silah zoruyla şarkılar söyletti. Son olarak da Gezi Olayları’nda camilerin, darbecilerin ve ahlaksızların sığınağı olarak kullanıldığına şahit olduk.
Camiler böylemi olmalıydı? Elbette hayır. Medeniyetimizin doğumhaneleri olan camilerimizi asli fonksiyonlarına ne zaman çevireceğiz? Geçmişin engin tecrübelerini ne zaman hazmedip uygulamaya geçireceğiz? O günler de gelecektir inşallah. Çocukluğumuzda amcam: “Camileri boş bırakmayın, her vakit namazında bizden biri muhakkak camide olmalı.” derdi. Şimdilerde onu daha iyi anlıyorum. Bir dönemin Müslümanları camileri boş bıraktılar. Sadece boş bırakmakla da kalmadılar, camilerin fonksiyonlarını kurdukları derneklerinde, vakıflarında icra etmeye başladılar ve adeta mekânlarını kutsadılar. Herkes kendi vakfını, derneğini kutsayınca başkalarınınkini yanlış görmeye başladılar. Bölünme ve parçalanma aslında böyle başlamış oldu. Bu işlerin öncüleri ve önderleri vebal altındadırlar. Hani birileri cenazelerini camilere götürmüyorlar ya bunlara da söylemek lazım. Sizin cenazeleriniz de camilere gelmesin, siz de cenazelerinizi derneklerinizden, vakıflarınızdan kaldırın. Bunu söylesek kızarlar, köpürürler. İyi de yıllar yılı gelmediğiniz, boykot ettiğiniz camilerde cenazelerinizin ne işiniz var? Selam vermediğiniz, elini sıkmadığınız, çay içirmeyip, çayını içmediğiniz insanların helalliğine ve şahitliğine mi ihtiyacınız var? Dirinizi getirmediğiniz yere ölünüzü de getirmesinler. Camilere yabancılaştığınızı hatırlatmak isterim. Cenazeniz gelince caminin ve cemaatin müdavimleri birbirlerine soruyorlar “Bu cenaze kimin, tanıyor musun?” Muhatabı ‘bilmem ki’ diyor, kimse tanımıyor. Yanlış yaptınız ve halen de yanlış yapmaya devam ediyorsunuz. Elbette cevaplar hazır. Camilerde hangi dinin anlatıldığını biliyor musun? Camilerin neye hizmet ettiğini biliyor musun? Ben bunları biliyorum da sen camilerin dönüşmesi ve asli fonksiyonlarını icra etmesi için ne yaptın, onu söyle? Tabi bu tartışmaları uzatmak mümkündür. Herkesin kendisine göre vereceği cevaplar vardır. Ne türden mazeretlerimiz olursa olsun, bütün bu gerekçeler camileri terk etmeyi getirmemeliydi.
Gün görmüş, günler geçirmiş, ezansız yılları yaşamış, Jandarma dıpçiğini yemiş olan Muzaffer amcamız dertleniyor ve anlatıyor: “Namazdan çıktık, on tane ihtiyardık, cemaate durun dedim ve sordum. ‘Senden sonra camiye gelecek olan var mı?’ Yok, yok, yok. Benden sonra da gelecek olan yok. Beyler iflah olmayız, bu vebalden kurtulamayız, her cami, her Kur’an Kursu bir kurum gibi, bir hükümet konağı gibi. Ama şimdi bu mekânlar bomboş bir vaziyettedir. Allah bunun hesabını soracak, aklımızı başımıza alalım.”
Önce kendimizi sonra da neslimizi Cami’ye yönlendirelim. Cami’den kopmak hayatın içinden, toplumdan kopmaktır. Ondan sonra da yeni nesle bakıyor ve bu nesil adam olmaz diye kızıyorsun.
Bu saatten sonra ne yapalım? Öncelikli olarak camilerdeki yerimizi alalım, cemaatle namaza katılmaya gayret edelim. Çocuklarımızı camiye yönlendirelim. Namaz kılmaları yetmez, camilerde kılmalarını, cemaate katılmalarını teşvik edelim. Sadece çocuklarımızı değil, onların arkadaşlarını camiye teşvik edelim. Camiye gel demek, bizim derneğe gel, bizim vakfa gel demekten çok daha güzel ve hayırlıdır. Sivil Toplum Kuruluşları, sendikalar üye yapma gayretlerinizin binde birini Allah’ın evlerinin süsü olan cemaat ve cemaate katılma konusunda yapıyor musunuz? Sorumlusunuz. Namaz kılan eğitimciler, talebelerinize: ‘hadi yavrum birlikte namaz kılalım’ diyebiliyor musunuz? Randevularınızı camilere, namaz vakitlerine göre verebiliyor musun? Çocuklarının sınav başarılarına sevinen anne-babalar, onların namazla buluşmalarını sağlayıp camiye, cemaate katılmalarına aynı şekilde sevinebiliyor musunuz?
Son sözü eğitimcilere, öğretmenlere söylemek istiyorum. Önünüzde duran bu yavrular evlerinde annelerinin-babalarının yanında sizinle kaldığı kadar kalmıyorlar. Anne-babadan daha çok bu konuda siz sorumlusunuz desek yanlış mı olur? İmam kardeşlerimiz namazı sadece kılıp, kıldırmayınız, bununla yetinmeyiniz. Namazı yaşayın ve yaşatın ki çevrenizde cazibe oluşsun, camileri cazibe merkezleri haline getirin. Hep birlikte yine yeniden camiye gidelim.
Ömer Naci YILMAZ