Üçüncü defa soruyoruz “Neredesiniz?” diye. İlk sorumuzu İstanbul Allameleri’ne sormuştuk. Soruyu sorma gerekçemiz ülke kan gölüne çevrilirken, içeriden ve dışarıdan hainlerin ve özellikle de bizim mahallenin beyinsizlerinin ihanetine maruz kalırken İstanbul’u mesken tutmuş İslamcı, yazar-çizer takımına sormuştuk. Neredesiniz? Birçok olayda iç ve dış meselede Fatih Camii’ni gösteri alanına çevirenlerin bu kez de Türkiye’ye yönelik büyük oyunun farkına varıp gerekli uyarıları yapmalarını beklerdik. Fatih Camii avlusunda ve Beyazıt Meydanı’nın da kürsüye çıkanların, televizyonları ayağa kaldıranların aynı şeyi Türkiye için yapmalarını bekledik, ama göremedik.
İkinci sorumuzu Mustafa Kemal’in Askerleri’ne sormuştuk, “Neredesiniz?” diye. Bu güruhu sadece İslami gelişmelere karşı çıkarken, sokaklarda nara atarken görmüştük. “Ordu Göreve” pankartlarını kankaları Apo’nun posterleriyle birlikte taşıyorlardı. Çankaya’nın ve Laik Türkiye’nin muhafız alayı rolünü üstlenmişlerdi. İslami hassasiyeti olan her hangi bir ismin devlet yönetiminde göreve gelmesine karşı çıkıyorlar, Türkiye’yi sallamaya devam ediyorlardı. Ve azılı başörtü düşmanı olmaları en büyük özellikleriydi. Bunları Türkiye’ye yönelik iç ve dış saldırılar karşısında yine sessiz görüyoruz. Hükümetin zaafa uğraması adına birileri bu ülkeyi işgale yeltense yerli işbirlikçiler olarak ilk önce onlar harekete geçeceklermiş gibi seyretmeye ve beklemeye devam ediyorlar. Son zamanlarda ülkemize yönelik saldırılar karşısında bunları ne neydanlarda, ne televizyonlarda görmüyoruz, seslerini duymuyoruz.
Üçüncü sorumuzu ise kendilerini akil hocalar (!) olarak nitelendiren bazı İslamcı yazarlara soruyoruz. Neredesiniz? Bunların bir kısmını yakından tanıma imkânımız oldu. Allah için kendilerini seviyoruz. Bir kısmını ise medya üzerinden tanıdığımız için yakından tanımamıza gerek yok. Sevdiklerimizi sevdiren, sevmediklerimizi de sevdirmeyen Rabbimize hamdolsun. Onların bir kısmının çok sevdikleri Pensilvanya sakinini biz hiçbir zaman sevmemiştik. Anadolu’nun taşrasındaki biz onun ne mal olduğunu anlamıştık da kendilerini çokbilmiş gören bu adamların bazıları anlayamamıştı. Kendilerini akil olarak görenlerin bir kısmını zaten sevemeyiz. Bizim kardeşlik anlayışımızda ve sevgimizde bazıları kızsa da müşrik kafalılara yer yoktur. Zorla değil ya sevmiyoruz, sevemiyoruz. Müslüman olduklarını söyleseler de duruşlarıyla, söylemleriyle Mekke müşriklerine şapka çıkartan bu adamları (!) niye sevelim ki? Zaten gerek te yok. Onlar birbirlerini sevmeye, kucaklamaya devam etsinler.
Duayı yaşamayı değil de yazmayı iyi beceren akiller acaba son zamanlarda meydana gelen terör olaylarıyla alakalı ne diyorlar? İstanbul’da bu olaylarla alakalı olarak “Akil Hocalar Buluşması” gerçekleştirdiler mi? Gerçekleştirdiler de biz mi duymadık, görmedik. Zihinlerinde ve yüreklerinde tevhid anlayışını zedelemiş isimleri, akıllı adam dediklerimizle yan yana görmek bizi sevindirmez. O geniş meşreplilerin işidir. Bu manada müşrik kafalılarla yetinmeyip bazı laikleri de yanınıza alabilirsiniz. Madem her telden çalıyorsunuz tam olsun. Yeni bir şey söylemeyin, söylemeye korkun, yazılmış olanları da pazarlamaya devam edin. Ondan sonra biz düşünürüz, biz yazarız, biz akiliz, öyle mi? Tabi yersek.
Türkiye’ye oynanan oyunu siz görmüyor musunuz? 1915 Osmanlısına yaşatılanların aynısı Türkiye’ye yaşatılmak isteniyor, anlamıyor musunuz? Seyirci kalmanızla Türkiye zaafa uğrarsa sevmediğimiz laiklikten, Kemalistlikten ve bu sistemden kurtulacağımızı mı zannediyorsunuz? Gelecek olanlar çok arzuladığınız Türkiye’yi kucağınıza mı koyacaklar? Bazı Müslüman yazarlar Abdülhamit’e düşmanlık yaparken ümmetin ana ocağı Osmanlıya düşmanlık yaptıklarını anlamadılar. Anladıklarında ise iş işten geçmişti. Bir nöbet değişimi sırasında ülkeyi kaptırmıştık. Doksan yıl sonra uyanınca aklımız başımıza geldi de nöbette uyumadık ve ülkeyi kaptırmadık. Bu uyanıklık bu kadar kısamı sürecekti?
Yıllarca Laik terörü yazıp durdunuz ve anlattınız. Laiklik yüreklerimize ve zihinlerimize saldırmıştı. Gönülleri tarumar etmiş, imanlara darbe vurmuştu. Sizin beğenmezliklerinize, üstten bakmalarınıza, dudak bükmelerinize rağmen siyaset kurumu Laik terörün açtığı tüm yaraları sarmak için canını siper etti. Ve bugün siz bu ülkede cirit atabiliyorsanız bu tamamen Allah’ın bir lütfu ve siyaset kurumu sayesindedir. Ümmetin ufkunu açacak söylemler geliştirme noktasında da siyaset kurumunun gerisinde kaldığınızı maalesef göremiyorsunuz. Etliye sütlüye karışmayan bir din anlayışınızla ümmetin geleceğini okuyamazsınız, önünü de açamazsınız.
Üç kişinin bir araya gelip çay dahi içemediği günlerden “akil hocalar buluşması” dediğiniz günlere acaba nasıl geldiniz? O buluşmalarınızı yiyorsa giden de Mescid-i Nebevi’de, Mescid-i Haram’da, Mescid-i Aksa’da, Şam Camii Kebir’inde ve Ezher Cami’inde yapın da görelim. Daha önce demiştim: “Çok sevdiğiniz o mekânlarda size çay bile içirmezler.” Her türlü terörü, özellikle PKK terörünü niye konuşmuyorsunuz? Kürt kardeşlerimiz darılır diye mi terörü konuşmaktan çekiniyorsunuz? Müslüman Kürt kardeşlerimizin uyanması için harekete geçseniz ne olur? PKK’nın kafir bir örgüt olduğunu ve bu oyuna gelmemeleri gerektiği konusunda onları uyarsanız ne kaybedersiniz? Amalar, fakatlar, lakinlerle olmayacağını da bilmelisiniz.
Her türlü eksikliklerine rağmen bu ülkenin ve yaşadığınız özgürlüğün kıymetini ne zaman bileceksiniz?
Ömer Naci YILMAZ