Arif Altunbaş
Kur’an-ı Kerim Müslümanların inanç itikat ve hayat tarzlarını Allah’ın istediği ve emrettiği gibi yaşanması, öğretilmesi ve tatbik edilmesi için tüm insanlığa rehber, örnek ve ölçü olarak gönderilmiş ilahi bir kitaptır. Bu kitaptaki emir ve yasaklara uymak iman, inanç ve itikadımızın gereğidir.
Allah’ın kural, kaide ve esaslarını açıklamak ve ne anlama geldiğini izah ve pratik edip göstermek için Peygamberimiz Hz. Muhammet tüm insanlığa tebliği edici, müjdeleyici ve uygulayıcı olarak gönderilmiş bir elçidir.
O, peygamberlik görevini yaparken ‘’Allah’ın kendisine emrettiği…’’ gibi yapar ve yapmak zorundadır. ‘’ Onun her söylediği (Vahyi ilahi) Kur’an’ın ölçüleri dairesinde ve Kur’an’ın metnine, lafzına ve ruhuna uygundur.’’ ‘’O, kendi heva ve hevesine göre bir şey yapmaz ve hareket etmez.’’
Müslümanlar olarak peygamberimizin çizgisini ve yolunu takip ve taklit etmeye sünnet denir. Sünneti inkâr etmek itikadi ve ameli bir sapıklıktır.
Müslümanlar olarak biz sünnete uymak için sakal, cübbe, sarık, şalvar, (hicap) İslam’a göre giyim kuşam, davranış ve sosyal ilişkilere uyar, suyu içerken, yemek yerken, camiye sağ ayakla girerken sünnete dikkat eder, fakat aynı peygamberin ‘’Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’’, ‘’Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’’ gibi ve Allah’ın emrettiği ve yasakladığı diğer kuralları kendi nefsimizde, ailemizde çevremizde uygulamaz ve bu konu da inanmayanlarla aramızda hiçbir belirgin bir fark olmamaktadır.
‘’Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’’, ‘’ Güzel ahlak mü ‘minin ziynetidir’’ ve buna benze daha birçok edep ve ahlak ölçülerinin örneği olan peygamberimizin yaşantısı ve çizgisini her yerde, her zaman, herkese anlatır ve örnek gösteririz. Ama kendi ailemizde, komşuluk, iş, eş ve günlük hayatta bu kurallara önce biz kendimiz uymayız.
‘’Şefkat ve merhamet, tevazu, cömertlik, sabır, huzur ve barış, kardeşlik ve dayanışma ruhu’’ peygamber ahlakı ve çizgisi olduğunu bilmemize rağmen her türlü kuralsızlık, kanunsuzluk, merhametsizlik, zulüm, haksızlık karşısında ‘’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ modunda hareket eder etliye sütlüye karışmak istemeyiz.
Özel ve toplum hayatımızda, ekonomide, hukukta, ailede, miras ve nafakada, eğitim ve öğretimde, adalet ve özgürlükte, ahlak ve maneviyatta, insani ve ticari ilişkiler ve ahlak anlayışında İslami davranmıyor isek biz peygamberi ve peygamber çizgisini anlamamışız demektir.
Kur’an’ ın emir ve yasaklarını ve peygamberi anlamadıktan, Allah’ın emrettiği ve rasulullahın açıkladığı gibi İslam’a inanıp iman etmedikten sonra, her gün milyon kere milyon zikir ve salavat getirmekle İslami sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi mi sanıyoruz.
‘’Beni bol bol zikredin’’ diyen Allah önce kendisine nasıl iman edilmesi gerekiyorsa öyle iman edip, o imanın gereklerini yerine getirmemizi, tüm eylem ve söylemlerimizde iman esaslarına göre hareket etmemizi emreder.
Eğer Müslümanlar sadece peygamberin ‘’boyu, kilosu, şemaili, sakalı şerifi, saçını nasıl taradığıyla’’ ilgileniyor içkiyi, kumarı, faizi, uyuşturucuyu, sömürü ve köleliği, putculuğu ve putperestliği, israfı ve yolsuzluğu, haksızlığı, adaletsizliği ve kötülükleri nasıl kaldırdığıyla ilgilenmiyorsa o toplum ne Kur’ anı, ne de peygamberi ve peygamber çizgisini anlamış değildir.
Yalan söyleyen, iftira ve gıybet eden, haram yiyen ve harama bakan, kalp ve gönül kıran, zulüm ve işkence yapan, komşuluk ve kardeşlik hukukunu ile egosunu tatmin için sınır ve ölçü tanımayan bir insan Hz. Peygamberi ve onun getirdiği din olan İslam’ı tanımamış demektir.
Bir tarafta nafile namazlar ve oruçlar, umre yarışları ve gösterişli ibadetler, diğer tarafta serpme kahvaltılı 5 yıldızlı hoteller, villalar ve devren mülklerde ıkınıncaya tıkınıncaya kadar israf ve lüks içinde bir yaşantı. Camiler ve dergahlardaki sohbetlerde ‘’Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’’ vaaz ve nasihatleri, peygamberimiz ve sahabelerinin üç hurma ile örnek yaşantıları ve İslam edebiyatı…
Yüzlerce çelişkili eylem, söylem, ikiyüzlülük, haksızlık, hukuksuzluk, israf, arsızlık yüzsüzlük ve pişkinlikle yoğrulmuş sahte bir hayatla ne Allah’ı ve Kur’an’ı, ne peygamberi ve sünnetini anlamış değiliz. Kendi kendimizi kandırarak, gösteriş ve artistlik yaparak, suni ve sahte bir yaşantı ile neye ve nereye ulaşabiliriz?
Kendi kendimizi, ailemizi, çevremizi Allah için sorgulayabiliyor muyuz? Cesaretimizi toplayıp dürüstlük ve samimiyet gömleğimizi giyerek içinde bulunduğumuz, yaşadığımız çelişkilerle yüzleşebiliyor muyuz ?
İbrahim’i bir inanç ve iman, İsmail’i bir teslimiyetle Kurban Bayramınızı kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim.
Arif Altunbaş / Haber 7