Avrupanın korkusu, Amerikanın sancısı, İsrailin telaşı boşuna değil. Yiğitçe bir duruş, vakur ve emin bir yürüyüşle bir efsane yeniden diriliyor, tarih sahnesine ve insanlığın huzuruna çıkarak dimdik ayakta duruyor.
Büyük ve güçlü bir Türkiye inşa etmek için bu millet düştüğü yerden yeniden kalkıyor. Zümrüt’ü Anka Kuşu gibi yeniden küllerinden doğuyor. İnkârın ve küfrün her türlüsüne, işgalin ve sömürünün her tipine, dost görünen düşmanların tüm tuzak ve saldırılarına karşı Osmanlının çocukları kahramanca direniyor.
Bir asır önce hasta adam deyip de hep birlikte aç kurtlar gibi üzerimize saldırdıkları, yakıp, yıktıkları dağıtıp parselledikleri imparatorluğun çocukları derin uykulardan uyanmış ve yeniden düştüğü yerden ayağa kalkıyor. Gasp edilen hak ve hukukunu arıyor. İşgal edilen yurtlarını, sömürülen yer altı ve yerüstü kaynaklarını sorguluyor.
Kabil soylu katillere karşı Habil’in çizgisinde yer alıyor. Kendi değerlerine, özüne ve kimliğine sahip çıkıyor. Onurlu bir yürüyüşle Türkiyeyi yeniden inşa ediyor. Ülkemizde ve bölgemizde dilden dile dolaşan bir destan yazıyor. Türkiye bölgemiz ve dünyanın karşısında bir anıt gibi yükseliyor.
Çağdaş cahiliyenin yerli ve yabancı işbirlikçileri çatlasa da, patlasa da Selçuklunun, Osmanlının çocukları Horasan erlerinin ve erenlerinin yolunda Bizansın kalelerini yeniden bir bir fethediyor.
Dünyaya adalet ve barış dağıtmak için geliyorlar. Hırsızlar, soysuzlar, yerli münafıklar, darbe ve diktatör çığırtkanları telaşlanmasın da kimler telaşlansın?
Boğaz baronları, Beyaz Türkler, doğu ile batı arasında seçimini yapamamış sözde aydınlar, ateistler, solcular, komünistler ve bütün bunların yandaşı çağdaş antik yunan ve Roma kalıntılarıyla islami görüntüye bürünmüş karanlık cemaatlerin bir olup düşmandan da düşmanca hep birlikte Türkiyeye saldırmaları boşuna değil.
Güneşin doğuşuyla karanlığın mağaralara çekildiği gibi Türkiyenin yürüyüşü onların kartondan yapılarını, kokuşmuş düzenlerini kökten sarsıyor. Yalanın ve talanın orduları her cephede kan kaybediyor. İnkar cephesinin hayal dünyası çöküyor, umudu yitiyor, soluğu tükeniyor, tapındıkları putlar kırılıyor.
Bakmayan siz “Türkiye öldü, bitti, yalnızlaştık yok oluyor” feryatlarına. Gerçekler ve gelişmeler hiç de öyle değil. Ölen, biten, yalnızlaşan, yok olan Türkiye değil. Bu gürültüyü çıkaran arsız çakallar, yıllarca dinimize saldıran sırtlanlar, vatan ve milletimizi yok etmeye çalışan batının üzerimizdeki gücü ve kontrolü yok oluyor.Korku ve telaşları bundan.
Ne zaman Türkiye’de bir gerilim olsa Bremen mızıkacıları herkesten önce bu karanlık güçler görev başındadır. Hep birlikte karanlığın eşekleri anırmaya, inkarın köpekleri havlamaya, kediler miyavlamaya, kargalar ciyaklamaya ve horozları vakitsiz ötmeye başlamasının elbette bir sebebi var.
Kopardıkları gürültüler millet olarak uyandığımızı, ayağa kalktığımızı, yeniden büyük Türkiye olmaya başladığımızı gösteriyor. Putin’ in ifadesiyle, ‘’Türkiye’yi çok sağlam bir adam yönetiyor’’. İşte bütün karın ağrıları buradan geliyor.
Amerika bundan rahatsız, Avrupanın sancıları bundan, israilin panikatakları ve derin Siyonist odaklarca kumanda edilen yerli ve yabancı Siyonist medyanın çıkardığı Türkiye karşıtı gürültüler hep bu yüzden.
İsrail, Amerika, Avrupa ve ülkemizdeki uzantılarının hayal kırıklığı, moral bozukluğu kökü tarihin derinliklerine dayanan öfke ve nefretlerinden kaynaklanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve devlet adamlarımızın şahıslarında yalan ve iftira ile oluşturmaya çalıştıkları algı operasyonlarıyla Türkiyenin önü kesmeye, yükselişi önlemeye çalışılıyor. Türkiyeye karşı post modern adı konmamış, asimetrik bir savaş sürdürülüyor. Ama eninde sonunda bu savaşı kazanacak tarafın Türkiye olacağını da bu hainler ve düşmanlar cephesi biliyor.
Yavaş yavaş bitiyorlar. Teker teker tükeniyorlar. Öfke, kin ve düşmanlıklarından uyuyamıyor, kahroluyorlar. Daha da beter olasıcalar…
Arif Altunbaş,