Deaş, El Kaide, PKK, YPG, Boko Haram, Eş Şebab ve benzeri terör örgütleri ABD ve Batılı emperyalistlerce kurulan, korunan ve kullanılan terör aparatlarıdır. Siyonizm’in hedeflerini gerçekleştirmek üzere Osmanlıdan koparılıp işgal edilen Filistin toprakları üzerinde ‘’İngiltere başbakanı Lloyd George’un başkanlığındaki İngiliz savaş kabinesi tarafından 1917 Balfour anlaşmasıyla’’ kurulmasına karar verilen İsrail de bu terör araçlarından birisi olan bir ‘’Terör devleti” dir.
ABD Başkanı Biden’ ın; “Eğer orada bir İsrail olmasaydı, ABD gidip bölgedeki çıkarlarını korumak için bir İsrail icat etmek zorunda kalırdı” sözü Filistin, Suriye, Irak, Libya, Ukrayna, Kıbrıs, Bosna ve Karabağ savaşları ve sorunları gibi bölgemizde bir türlü bitmeyen darbeler, gerginlikler, kaoslar ve savaşlarla dökülen kanların sebebini izah etmek ve açıklamak için yeterlidir. Batı Blokunun İsrail’in yanında hizalanması, haçlıların zayıf ve mazlum milletleri esir almak, köle yapmak ve sömürmek için asırlardır uygulayageldikleri taktik ve stratejilerdir.
Dünyada milyonlarca masum insanın aç, susuz, ilaçsız, elektriksiz yoksulluk içinde bırakılması, şehirlerin bombalanması, zenginliklerinin çalınıp yağmalanması, kadın ve çocukların katledilmesi onların amaçlarına ulaşmak için olması gereken normal bir durumdur. Alman faşistlerinin Yahudilere yaptığı zulüm ve katliamlarla İsrail’in Filistinlilere yaptığı katliam ve zulümler arasında hiçbir fark yoktur.
Emperyalistlere boyun eğip gerdan kırmayan ve teslim olmayan dünya halkları 1950’den sonra Vietnam’dan Latin Amerika’ya, Çeçenistan, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen ve Libya’ya kadar kan ve gözyaşı götüren, zulm ve katliam yapan ABD’ ye karşı müthiş bir öfke patlaması içindedir. ABD gibi kanun ve hukuk tanımazlık yapan İsrail’e karşı dur/a/mayan dünyanın ve milyarlarca insanın BM ve uluslararası kuruluşlara karşı artık hiçbir güveni kalmamıştır.
Veto hakkına sahip beş ülkenin elinde güçlü suçluyu koruma, suçluyu aklama aracı haline gelen BM, NATO ve diğer uluslararası örgütler ve onları yöneten aktörler bir sömürü ve zulüm imparatorluğunun failleri, gasıpları ve katilleri durumundadırlar.
Sağlıklı düşünen adil ve tarafsız yaklaşan herkes ABD’nin ve Batı’nın demokrasi, hukuk ve özgürlük vaatleri ve palavralarına gülüp geçiyor. Batı kendi elleriyle hazırlayıp kabul ettiği ‘’İnsan Hakları Beyannamesi’’, ‘’Cenevre Sözleşmesi’’, ‘’Kopenhag Kriterleri’’ vs. insani kazanımları ve milletlere imzalattırıp kabul ettirmeye çalıştıkları kural, kaide ve hukuka önce kendisi inanmıyor, uymuyor ve çiğniyor. Uluslararası mahkemeler, cezalar, yaptırımlar kanun ve kuralların güçlüler için değil zayıflar için, sömürenler için değil sömürülenler için çıkarıldığı ve geçerli olduğu apaçık ortadadır.
Batılılarca sömürülen zayıf ve mazlum ülkeleri daha rahat uyutmak ve sömürmek için ortaya konulan yalanlar, aldatmacalar ve tuzaklar BM, NATO, AB, Siyonizm tabelası altında gerçekleştiği herkesin malumudur. Dünyayı zorbalıkla Siyonizm ve Haçlı ittifakı yönetip sömürüyor.
ABD, AB ve İsrail dayanışması uluslararası kamplaşma, gerilim ve düşmanlıklar çıkarmak emperyalist sömürü hedeflerine en kısa ve masrafsız yoldan ulaşmak için temel stratejileri olarak sürekli kışkırtıcı bir rol oynuyor.
Birleşmiş Milletlerde ve dünyanın her yerinde “Dünya beşten büyüktür” diyen Başkan Erdoğan’ın sözleri mazlum milletler için yeni bir umut kapısı, çıkış yolu hedef ve ufuk niteliğindedir. Bu iddia ve gerçek inat ve ısrarla sürdürülmeli, milletler adil bir dünya kurulması için artık ne yapılması gerekiyorsa hiç çekinmeden onu yapmalıdır.
Dünyanın hangi bölgesinde ve ülkesinde olursa olsun, masum çocukların ve insanların öldürülmesi hukukun, adaletin ve tüm insanlığın katliamı sayılır. Adaletin ve hukukun çiğnendiği ve ortadan kaldırıldığı her yer Gazze gibi masumiyetin katledildiği ve hayatın insanlığa cehennem edildiği mekânlardır.
Bu dünyada cehennemi Batılı barbarların insanlığı vahşice öldürdüğü, sömürü ve emperyalizmin hâkim olduğu her yerdir. Bunlara göz yummak, bunları teşvik, tasvip ve desteklemek de o suça ortak olmaktır. Bu durum Firavun zulmünün dünyaya hâkim olduğunun göstermektedir.
Müslüman toplumlara ve milletlere düşen görev: Musa gibi olup dik durmak ve omurgalı olmaktır. Hz. Muhammed gibi Hakkın hakikatin adaletin ve paylaşımın yolunda ve yanında eğilmeden bükülmeden tavizsiz yürümek ve yiğitçe korkmadan mücadele etmektir.