28 Şubat sürecinde yaşadığımız hadiseleri hem acı hem gülünç buluyorum.
O yıllarda
Kemalist asker ve bürokratlar
Bütün hınçlarıyla bu aziz milleti ezmek için harekete geçmişlerdi.
Bunda kısmen muvaffak oldular.
Hiçbir günahı olmayan
Refah ve Fazilet partilerimizi kapattılar.
Başörtülü öğrenci ve memurlara olmadık zulümleri yaptılar.
Bazen
Eziyet etmek için kantarın topuzunu kaçıran Kemalistler öyle şeyler yaptılar ki, zulmederken gülünç duruma düştüler
Ama
Neticede acısı bize kaldı.
İkna odaları
Ve
Başörtü üstü peruk meselesi bilindiği için onlara girmiyorum,
MEDİNE BİCAN
Asıl içimi acıtan olay Medine Bican olayıdır.
Bu hanım teyze hastalanmış,
Yakınları onu acile kaldırmışlardı.
Ama ne var ki, hasta acile bir türlü kabul edilmiyor.
Neden?
Çünkü hastanın başı açık fotoğrafı yok.
28 Şubat’ın zulmüne bakın!
Ülkenin ekseriyetini oluşturan başörtülülerin, başı açık fotoğrafı yoksa hastanelere kabul edilmiyor.
Hasta yakınları
Sedyede yatan Medine hanımı fotoğrafçıya götürüp başı açık resim nasıl çeksinler ki?
Bu telaş içindeyken,
Birileri onlara akıl verip varsa yanlarında başörtülü bir fotoğrafı,
Onu başı açık hale çeviren bir fotoğrafçının olduğunu söylerler.
Netice olarak
Koşturup hastanenin istediği fotoğrafı getirirler
Ama
Bu sırada Medine Hanım rahmeti rahmana kavuşmuştur.
İRTİCA İLE MÜCADELE
Bu ve benzeri hadiseler ayyuka çıkınca
Başbakan Mesut Yılmaz işin iyice çığırından çıktığını,
Çevik Bir ve diğer askeri komutanların sevk ve idare ettiği 28 Şubat sürecinin vahim olaylara sebebiyet vereceğini görünce şöyle bir açıklama yapmak zorunda kalır:
“İrtica ile mücadele hükumetin işidir. Bu konuda kimseye görev vermiş değilim” der.
SEN MİSİN BUNU DİYEN!
Mesut Yılmaz’ın
Bu beyanatına Çevik Bir cephesinden öyle bir cevap geldi ki,
Ülkemizin düştüğü durumu göstermesi açısından tam bir yüz karasıdır o cevap…
Büyük ihtimalle
E. Çölaşan veya F. Altaylı’nın kaleme aldığını düşündüğüm o bildiri de,
Ülke yönetiminin fiilen askerlerin elinde olduğunu.. Başbakan ve hükumetin bir görüntüden ibaret olduğunu,
Binaenaleyh
Bu gibi konularda
Hadlerini bilmesi gerektiğini ima eden bir açıklama geldi.
Sadece ima olsa iyi,
Ağır ifadeler içeren o açıklamada
Ülkenin başbakanı resmen fırçalanıyordu.
DEDELERİMİZ NELER GÖRDÜ?
28 Şubat böyle…
Peki, dedelerimiz yaşarken neler gördü ona bakalım:
Onlar,
İdam sehpalarını gördü.. Medreselerin kapatıldığını, milli yazımızın Latin harflerine çevrildiğini, ezanın yasaklandığını,
Camide bile
Aslına uygun kamet getirenlerin sürüldüğü, görevden alındığı, imam olmadığı için cenazelerini gömemeyen, bunun için komşu köyden imam gelmesini bekleyen, yoksul sahipsiz çaresiz köylüleri gördü dedelerimiz.
YA BABALARIMIZ?
Onlar da
Fakirliği, jandarma dipçiğini, yokluğun, çaresizliğin ve çilenin her türlüsünü gördü ve yaşadılar.
Yokluk bellerini öyle bükmüştü ki,
Artık
Manevi kayıpları düşünecek halleri kalmamıştı.
Babalarımız
Bir lokma ekmek parasını kazanmak için okula gidemediler.
Çocuk yaşta hayata atılmak zorunda kaldıkları için cahil kaldılar.
Böyle bir zamanda manevi eksikliği kim düşünebilirdi ki?
Kur’an Kursları kapalı
İmam-Hatipler kapalı, gönüllü olarak çocuklara dini tedrisat vermek isteyenlerin takip edildiği, hapse atıldığı, işkence gördüğü bir zamanda ne yapabilirlerdi ki?
Üstelik
Dini tedrisat yapan kurumların kapatılmasının üstünden bir nesil geçtiği için
Neden kapalı olduğunu soracak insan sayısı azalmış,
Bilenlerin de
Soruşturup başına bela almak istemediği bir dönemdir o dönem…
MENDERES
Böyle bir zamanda Menderes başbakan oluyor
Ve
İlk icraatlarından biri olarak ezanı aslına çeviriyor.
Bütün umutların tükendiği bir anda
Ezanın aslına çevrilmesi
Kur’an Kurslarının açılması
İmam Hatip okullarının tedrisata başlaması
Radyodan mevlit Kur’an okunması karşısında
Siz olsanız ne yapardınız?
Menderes’e fit olmaz mıydınız?
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
O zamanki alimler, meşayihi kiramlar, yazar ve çizerlerimiz
Menderes’in bu hizmetleri karşısında ona medyunu şükran olmuş,
1960-1950 arasındaki tüm seçimlerde
Ona destek vermişlerdir.
Hatta
Menderes idam edildikten sonra bile,
Onun hatırasına hürmeten
Menderes’in devamı olduğuna inandıkları partilere, mezkûr zevatın muhibanları(sevenleri) destek vermeye devam etmişlerdir.
Kimse çıkıp da,
“Menderes
İstanbul’u imar maksadıyla genişlettiği yollarda, elliye yakın camiyi yıkmış ve bunları yeniden yapmamıştır. Bundan sonra Menderes’e oy moy yok!” dememiştir.
Çünkü
Tekrar bir CHP felaketini görmek onlara ölümden beter geliyordu.
MENDERES-ERDOĞAN
Menderes
Tek parti zulmünü biraz gevşeterek, Müslümanlara nefes aldırdığı için
O yılların din alimleri olsun, mütedeyyin halkımız olsun destek vermiş Menderes’e zarar gelmesin diye üstüne titremişti.
Hatta bundan dolayı
Menderes’in birçok hata ve kusurunu görmezden gelmişlerdir.
Mesela
5816 ve 163 onun zamanında çıkmış
Binlerce vatandaş bu kanunların keyfi uygulamalarından dolayı
Büyük zararlar görmüştür.
Başta yazar ve çizerlerimiz olmak üzere
Tarikat ehli insanlar mahkemelerde sürünmüşlerdir.
Örnek olarak
Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek 5816’dan mahkûm olarak vefat etmiştir.
Bütün bunlara rağmen
Bugün biz de onu rahmetle anıyoruz.
Peki,
Menderes ile Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı mukayese ettiğimizde
Erdoğan’ın
Bize kazandırdıkları bakımından Menderes’le mukayese edilebilir mi? Elbette ki, edilemez. Menderesin yaptıkları, evet o günkü şartlarda çok mühim
Ama
Tayyip Beyin yaptıkları yanında devede kulak…
Mesela Menderes’in
Cenaze namazı bile kıldığını gösteren bir fotoğrafını görmüş değilim.
Bunun haricinde
O günkü mütedeyyin insanların kabul edemeyeceği birçok kusur ve eksikleri vardı.
Hâlbuki Cumhurbaşkanımız
Bırakın cenaze namazı kılmayı, tabuta omuz veriyor, kabir başında veya taziyelerde Kur’an okuyor, hanım memurlar ve öğrenciler başörtülü olarak vazifelerini yapıyor okullarına gidebiliyorlar.
Tayyip Beyin
Bize kazandırdığı hak ve hürriyetleri saymaya kalksam sayfalar yetmez.
YA ÜLKEYE KAZANDIRDIKLARI
Ülkeye kazandırdıkları da aynı şekilde… Saymakla bitmez.
Mesela
Erdoğan iktidara gelene kadar
Savunma sanayimizin %80’i dışa bağımlıydı.
18 senede bu oranı %20’ye düşürdüğü gibi, hin-i hacette (gerektiğinde) dışarıya hiç ihtiyaç duymayabiliriz de…
Sadece
Ermenistan-Azerbaycan savaşında savunma sanayimizin hangi seviyeye geldiğini tüm dünya gördü.
Bir savaşta olabilecek en az zayiat (kayıp) ve 40 gün gibi kısa bir sürede Karabağ kurtarıldı.
HAL BÖYLEYKEN
Din alimlerimiz
Azıcık bir hizmetinden dolayı Menderes’i eleştirmez tam aksine desteklerken
Bizim birçok arkadaşımız Tayyip beyin yaptıklarına dudak büker, o da yetmez ağır bir şekilde tenkit etmeye kalkarlar.
“Acaba?” diyorum;
Bu arkadaşlarımız,
Bediüzzaman Hazretleri ve Süleyman Efendi gibi birçok alim, müderris, yazar-çizer ve meşayihi kiramın Menderes’e destek verirken bilmedikleri şeyleri mi biliyorlar da Tayyip Beyden o desteklerini esirgiyorlar.
Tayyip Beyin
Bizi 28 Şubat belasından kurtarırken çektiği zahmet
Menderes’in bu ülkeyi tek parti rejiminden (kısmen) kurtarırken ki, çektiği zahmetten daha mı azdır?
Takdiri insaf ehline bırakıyorum.
Emin Batur
Allah razı olsun, kaleminize güç versin