Onun
Huzur Sokağı adlı kitabını okuduğumda 70 lerin başıydı..
Ve
herhalde 14-15 yaşlarında falandım.
Uzun bir hikaye diyebileceğim o kitapta 60 lı yılların Türkiye’sinden bir kesit anlatıyordu.
Kitapta;
Nasıl olmuşsa Osmanlı’dan arta kalmış, İslami hayatı yaşamaya çalışan mütavazı kenar bir mahallede.. o mahallenin mütavazı bir evinde annesi ile birlikte yaşayan dindar bir üniversiteli gencin (Bilal) ile.. üniversitede sosyete kesiminden tanıştığı uçarı hoppa bir kızın(Feza) tanışmasını.. o kızın hidayete erip namaza başlamasını..kapanmasını… İkisi de birbirlerine aşık oldukları halde kavuşamadıklarını anlatan kurgusu güzel yapılmış bir kitaptı.
Kitabı bir solukta bitirdim diyebilirim.
Kendi kendime
Eğer bir gün üniversiteyi kazanırsam ben de Bilal gibi olacağım veya olmalıyım diye düşündüm.
Nasip oldu üniversiteyi kazandım.
” Bir de İstanbul’a geldim ki,
Çarşı pazar
Naradan çalkalanıyor
Öyle ya,
Hürriyet var ”
Sadece bizim Üniversite değil (o zaman akademi)
Bütün üniversiteler kazan gibi fokur fokur kaynıyor.
Kavgalar, boykotlar, okulu boşaltmalar günlük rutin işlerden…
Tabancalar patlıyor.. falçatalar öğrenci doğruyor vs.
Baktım
Bilal’in okuduğu üniversite ile bizim üniversite birbirine hiç benzemiyor.
Bilal hikmetli sözlerle, düzgün yaşantısı ile gayet steril bir ortamda öğrencilerle tartışıyor konuşuyor kendine çekmeye çalışırken.. benim gördüğüm üniversitede konuşmanın (k) si tartışmanın (t) si yok.
Okula
Grup halinde dava arkadaşlarınla beraber değil de.. tek başına gittiğin gün dayak yemek garanti…
Böyle bir ortamda
Mecburen
Elimizi uzatmaya geldiğimiz okulda.. yumruğumuzu sıkmak zorunda kaldık.
Allah bu millete bir daha o günleri göstermesin.
Okulu bitirip iş hayatına atıldık.
Oradan da Kiptaş’a…
Günlerden bir gün Kiptaş’ta Şule ablayı karşımda gördüğümde öyle bir heyecanlandım ki…
Konu hemen Huzur Sokağı’na geldi.
Orada geç kalmış bir teşekkürü kendisine vicahen yaptığım için kendimi çok mutlu hissettim.
Evet, gerçi ben Bilal gibi olamamıştım
Ama
O kitap benim İslamcı hayatımda bir manivela kolu görevi yapmıştı.
Bu arada ayrılırken
İçimde bir burukluk hissettim.
Kiptaş’a geliş sebebi 2+1 daire almak için miydi veya almış da bir problem mi çıkmıştı.. geçmiş zaman unuttum.
İçimden
Böyle bir yazar batıla hizmet eden cephede olsa onu ihya ederlerdi.
Çünkü
Kendisi sadece bir yazar değildi
Konferanslar vermiş hapis yatmış bu dava uğrunda çile çekmiş bir ablamız.. böyle basit bir iş için kendisi mi koşturmalıydı? Ki, o zaman da yaşı ilerlemiş ve rahatsızlığı da vardı.
Bu gün Şule ablanın ölüm haberini aldım.
Her fani gibi o da darı bekaya göçtü.
Allah gani gani rahmet etsin.
Şunu da unutmayalım ki,
Şule abla Huzur Sokağı’nı yazdığı yıllarda
Devlet kademelerinde namaz kılanı partavla ararsanız ancak bulurdunuz.
Bazen devlete işimiz düştüğünde ve namaz saati geçecek gibiyse..hemen gider odacıyı bulur bize namaz kılacak bir yer göstermesini isterdik.
Namaz kılma yerlerimiz
Genellikle
Ya toz kir içindeki merdiven altları
Ya kalorifer dairelerinin izbe köşeleri
Veya
Bodrumdaki sığınaklardı.
neden?
Çünkü o odacının veya tek tük de olsa memurun namaz kıldığı amirleri tarafından fark edilirse siciline işlenir, böylece işinde yükselemezdi. Tabii ki, bu işler resmen yapılmazdı
Ama
İşlerin nasıl yürütüldüğünü herkes bildiği için tedbirini ona göre alırdı.
Bugün
Devletin en üst makamına seccade serilmişse.. bunda Şule ablanın da katkısı olduğunu unutmayalım.
Cumhurbaşkanımız da bunun farkında ki, yarın kılınacak cenaze namazına iştirak edeceğini duydum.
Bu hassasiyetinden dolayı Cumhurbaşkanımıza teşekkür.. Şule ablamıza rahmet diliyorum.
Nur içinde yatsın.
28.08.2019
Emin Batur