İçerisinde yaşamakta olduğumuz toplumun kültürel değerleri ve çeşitlilikleri hayatımızı etkilemektedir. Hangi toplum içerisinde ne olarak yaşarsak yaşayalım o toplumun kültürel değerlerinden kendimizi soyutlamamız mümkün değildir. Öyle ya da böyle ucundan kıyısından birtakım değerleri farkında olarak ya da olmayarak benimseyebiliriz. Bu, insan olarak bir toplum içerisinde yaşamının sonucudur. İnsan olarak etken ve edilgen bir tarafımızın varlığı muhakkaktır. Fıtratımızın kodları böyle yüklenmiştir.
Birlikte yaşadığımız toplum, dini hassasiyetlerinin yanında kültürün getirdiği geleneksel hassasiyetlerin yüksek bir seviyede yaşandığı bir toplumdur. İnsanın doğumla başlayan hayat serencamı, ölümle biteceği ana kadar dini ve kültürel değerlerin etkisi altındadır. Bu nedenle toplumdan bana ne, kültürden bana ne, çevreden bana ne diyecek durumda değiliz. Bu unsurların getirdiklerinin Allah’ın rızasına uygun olanlarıyla çatıştıracak değiliz. Bizatihi bu değerlerin yaşaması için, yaşatılması için örneklik oluşturacak değerler üretmeliyiz.
Bu manada içinde yaşadığımız toplumun önemli değer yargılarından bir tanesi de doğduğunda bebeklerin sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunmasıdır. Umulur ki bebeğin ilk duyacağı dünya sesleri bu iki değer olsun. Ömrü de bu değerler etrafında geçsin. Bu değerler dini hassasiyeti olsun olmasın toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenen bir uygulamadır. Sevinilecek ve tebrik edilecek davranışlardır. Hassasiyeti olan insanlar ise bu işi adeta ibadet gibi görürler. Zaten Müslümanların Allah’ın rızasını dikkate alarak yaptıkları her iş ibadet hükmündedir. Bütün bunlar genelde hepimizin benimseyeceği durumlardır.
Çocuklarının veya torunlarının dünyaya gelişlerinde kulağına ezan ve kamet okunmasına gösterilen özenin, o çocuklar büyüdüğünde aynı özen ve hassasiyetin gösterildiğini söylemek oldukça zor. Bu gerçeği izah etmekte zorlanıyoruz. Hâlbuki çocuklarımızın aklı ermeye başladığında onlara namazı ve önemini anlatabiliyorsak, namaz gibi bir nimetle buluşmalarını sağlayabiliyorsak doğduklarında kulaklarına ezan ve kamet okutmamız anlamlı olacaktır. Gayretlerimiz böyle bir hedefi gerçekleştirmeye yönelik olmalıdır.
Gençlerimiz bebekliklerinde bu sesleri duyarak dünyaya göz açtılar. Gözünü ve kulağını ezan ve kamet ile açan gençlerimiz bugünlerde neden ezana ve kamete göz yumar, kulak tıkar oldular? Gençlere kızmak, onları suçlamak topu taca atmaktır. Bu işin en kolay yoludur. Oysa biz kolaya değil, zor ve kor olana talip olup örneklik oluşturma makamında olduğumuzu unutmamalıyız. Çocuğumuzu okuttuğumuz okullar, aldırdığımız özel dersler, hocalar vs. hep bu dünyaya dönük arayışlardır. Torunlarının dünyalıklarını hazırlayan dedeler, biriktirdikleri yedi nesil sonrasına yetecek mal sahipleri, bebek iken okuttukları ezan ve kameti adeta unutmuşlar. İhmaller kartopu gibi büyüdükçe büyüyor. Artık dünyaya gelir gelmez kulaklarda dalgalanan ezandan ve kametten bir iz görülmüyor.
Toplum olarak bu problemin üstesinden gelmek zorundayız. Bunun için de haydi bismillah deyip, ezan ve kamet okuturken duyduğumuz heyecanı yeniden kuşanmalı, aşkla ve şevkle, ezanın çağırdığı değerlere sevda ile yeniden başlamalıyız. Gençlerden beklentilerimizi gözden geçirip onların kuşanmasını istediğimiz değerleri öncelikle biz kuşanmalıyız. Duyduğumuz ezan sesi bizi heyecanlandırmıyorsa, camiye yönlendirmiyorsa gençlere söyleyecek sözümüz yok demektir. Namaz bizim bitimsiz aşkımızdır, sevdamızdır. Bitimsiz aşkın ve sevdanın hakkını öncelikle biz verebilirsek, eninde sonunda çocuklarımız bu değerlerle buluşacaktır. Hakkını verebildiğimiz namaz, bizim örnekliğimizi ön plana çıkarttığında artık biz namazın terbiyesine teslim olmuşuz demektir. Bizi terbiye eden namaz elbette bizim neslimizi de terbiye edecektir. Namazı samimi bir kul olarak eda ettiğimizde değişim, gelişim ve örneklik de beraberinde gelecektir.
Peki, geç kalmadık mı? Evet, geç kalmadık. Başladığımız her an yeni bir başlangıçtır, her başlangıç yeni bir heyecandır. Heyecanlarımızı büyüttüğümüzde maksat hâsıl olacaktır. Her türlü zaaflarına rağmen gençlerimizi, çocuklarımızı sevmekten vazgeçiyor muyuz? Onların geleceğine dair planlar yapmaktan vazgeçiyor muyuz? Maddi ihtiyaçlarını karşılamaktan vazgeçmediğimiz çocuklarımızın mana âlemindeki ihtiyaçlarını karşılamaktan nasıl vazgeçebiliriz? Gençlerimizi şefkat ve merhametle uyarmaya, onlara yol ve yordam göstermeye sabırla devam etmeliyiz. Doğduğunda duyduğu ilk sese ve söze sevdalanmaları gençlerimize duamızdır.
Sevgili Gençler!
Unutmayınız ezanla ve kametle dünyaya merhaba dediniz. Sizin kulaklarınız bu sese ve sözlere aşinadır. Bunların çağrısı size zor gelmemelidir.
Ey Rabbim!
Gençlerimize ezanı ve namazı sevmeyi ikram eyle. Onları razı olacağın ve “Girin cennetime!” diyeceğin kullarından eyle.
Rabbinin yüce davetini doğduğunda alan ve hayatının baharında bu davetin gereğini yapan gül yüzlü güzel gençlerimize selam olsun.
Ömer Naci YILMAZ