Kadir Gecesi’ni ihya edince senin gitme vaktinin iyice yaklaştığını anlıyoruz. Bunu anlarken ayrılığın verdiği burukluk yine içimizi kaplıyor. Bu hüzün ve burukluk bile senin bize bir şeyler yaptığını, zihnimizi ve gönlümüzü değiştirdiğini söylüyor.
İnsanlık açısından tarihin en karanlık zamanında adeta imdada yetişmiştin. Haksızlık ve zulmün kol gezdiği, insanın insana kul ve köle edildiği, bir eşya gibi alınıp satıldığı, kadınların selpak mendil muamelesi gördüğü, kız çocuklarının hayat hakkının gasp edildiği, güçlünün zayıfı ezdiği, sözün gücünün değil; gücün sözünün geçerli olduğu bir zamanda gelmiştin.
Sen gelince zulüm ve haksızlık ortadan kalkıyordu, güçlüler artık zayıfları ezemeyecekti, kadınlar eşya muamelesi görmeyecek, kız çocukları diri diri gömülmeyecekti, gücün değil; doğru ve hak sözün geçerli olduğu bir dönem başlayacaktı.
Sen gelince ezilenler, aşağılananlar, insana kul ve köle yapılanlar, eşya muamelesi gören kadınlar, yaşama hakları elinden alınan kızlar, her türlü ezilmişliği yaşayan insanlar, malları sürekli yağmalanan ve talan edilen kervan sahipleri seni ve senin getirdiğini bir başka kabullenmiş ve benimsemişlerdi. İşte şimdi kurtuluyoruz ümitleri seninle filizlenmişti. Birileri sana ve senin getirdiğine düşman olmuş, seni ve senin getirdiğini yürekten benimseyenleri “ayak takımı” olarak nitelendirmişti. Gururları, kibirleri, zulümleri seni ve senin getirdiğini anlamalarına izin vermiyordu. İşte bu yüzden sana ve senin getirdiğine düşman kesilmişlerdi. Hak olanı bildikleri halde mevcut düzenleri bozulacak, iktidarları ve zulümleri son bulacak diye sana ve getirdiğin kutlu mesaja düşman oldukları için onlara ve dönemlerine “cahiliye dönemi” diyorduk.
Oysaki cahiliye sadece o dönemle sınırlı değilmiş. İnsanlık bugün modern cahiliye dönemini yaşıyor. İnsanlığın yaşamasını belki bir nebze olsun anlarız da ya Müslümanların bunu yaşatmak için alet olmalarını nasıl anlarız. Senin bir adın da Kur’an ayı, oruç ayı idi. Senin ilahi mesajı bizzat kendisine getirdiğin kutlu nebi toplumu içinde yıllarca seni yaşadı; fakat o kutlu insanlar onun evine, gezdiği yerlere, kabrine oruç açmaya gitmediler, tespih, cüzdan sürmediler, ekmek ve sirke ile oruç açmadılar. Ancak Müslümanlar senin her gelişinde cahiliye âdetini terk etmediler. Bunu da ibadetmiş gibi yaptılar.
Neler yapmadılar ki?
Senin kutlu mesajı getirdiğin kutlu elçinin en büyük özelliği, davetinden ötürü ecrini Allah’tan beklemesiydi. Oysa onun misyonunu üstlendiğini söyleyen bir takım şarlatanlar, din tüccarları, din baronları hak din adına anlatacaklarının pazarlığını değil alacakları paranın pazarlığını yaptılar. Parayı hesaplarına yatmış olarak görmeyince de kıllarını dahi kıpırdatmadılar. Senin geldiğin dönemde şairler vardı, iyi şiirler okur, birileri tarafından korunur ve malı da götürürlerdi. Nereden bilirdik onların torunlarının bizim içimizden çıkacağını? Senin topluma vermek istediğin manevi atmosferi ifsat etmek için şovmenlik ve maskaralık yaptılar. Seni ifsat etmek için ellerinden geleni yaptılar. Seni sanat festivaline, direkler arası eğlenceye dönüştürdüler. Bu maskaraların, şovmenlerin, din tüccarlarının, din baronlarının ve çıraklarının anlattıkları hak din değil, aldıkları paralar konuşulur oldu.
Sen bu soytarılara, şovmenlere ve maskaralara bakma ey Ramazan! Seni ve senin getirdiğin kutlu mesajı hakkıyla anlamak, anlatmak, yaşamak ve yaşatmak için dertli, sevdalı yüreklerin var olduğunu bilmelisin. Şükürler olsun ki var. Aslında sen geleli çok oldu, iman ettik diyenler Rabb’imizin murat ettiği şekilde sana bir gelebilseler… O nedenle sen hüzünlenme, sen bize bakma, yine gel ey Ramazan. Çünkü biz seni, senin getirdiğin kutlu mesajı, onu gönderen yüce Rabb’imizi ve gönderdiği kutlu elçiyi çok, ama çok seviyoruz.
Ömer Naci YILMAZ